Gönderi

Hayatının komutanı gibi...
Allah’ın emrindeki bir kul hayatını nasıl yönetir? Çevresindeki şartlara esir gibi mi, hâkim gibi mi, asker gibi mi, komutan gibi mi? Selde sürüklenen saman gibi mi, samanları sürükleyen sel gibi mi davranır? İnsanın hayatını hangi arzuların komutları yönetiyor? Zihnine vicdanından, “Şunu yap, bunu yapma!” komutları kimden, kimin adına ve hesabına geliyor? Kiminin şeytanla işbirliği yapan nefsinin şehvetine esir düştüğünü, kiminin de saptıranların zorbalığına boyun eğdiğini görüyorsunuz. Kiminin kalbini korku, kimininkini tembellik ve kolaycılık sindiriyor. Bombaların altında kalan bir savaşın komutanı televizyon izlemeye vakit ayırır mı? Bilgisayar oynar mı? Siperinde uyuya kalırmı Yoksa meydanın haritasındaki mevzileri ve menzilleri değerlendirip askerini yönetme stratejisiyle mi geçer günleri? Akılsız akıl itiraz ediyor: “Biz savaşta mıyız ki kalplerimize korkutucu savaş senaryoları saçıyorsunuz? Herkes hayatının şehvetini yaşarken ben neden savaşın hırsına sürükleneyim?” Gerçekte her doğum yeryüzünün savaş meydanında bir göz açıştır. Bu meydanın yüce Sahibi en baştan uyarmıştır. “Şeytan sizi (ateşe düşürmeye azmetmiş) amansız bir düşmandır. Siz de onu düşman belleyin” (Fatır, 6) Yüce Yaradan'ın bu uyarısının yürekleri titretmesi gerekmez mi? Mecaz değil bu, Allah’ın buyruğunun şakası olmaz Yeryüzündeki manevi savaş, boğazınızın kesilip kanınızın diri diri içilmesinden bin beter bir ebedi cehennem felaketine düşmekle bitebilecek bir savaştır. “Tembellik, uyuşukluk, yorgunluk, ümitsizlik, karamsarlık bombalar gibi patlıyor üzerimizde Bir korku tabutunun içine kilitleseler de bizi, yüreğimiz volkan gibi kükreyebilir ve bir cesaret tekmesiyle tabutumuzu parçalayıp fırlayabiliriz yerimizden Büyük bir hayat ordusunun sorumluluğunu omuzadınız. Hayat ordunuzu şeytanın askerlerinden korumanız, kendi askerinizi azimle, basiretle ve cesaretle yönetmenize bağlıdır. Engin geleceğe uzanan o dev savaş meydanına bir bakalım hayalen Evimizi, eşimizi, evladımızı, canımızı ve cennetimizi kurtarmamız savaş stratejimize bağlıdır. karşımızdaki ufku, kirli gözlerinin kinli bakışlarıyla kuşatarak ka artan şeytan orduları üzerimize uçtan uca kara kanatlarını germiştir. Modern teknolojiyle kötülük yayan şeytanın vadiye sıralanan savaşçılarına bakın Şehvet şövalyeleri ön hizamızda duruyor. Karamsarlık bölüğü sağda, kin, kibir, zevk, tembellik, sarhoşluk, sorumsuzuk yanlarda bekliyor. Biz de o hayalî vadinin sağ başındaki iyilik ordusunu yöneten kudretli komutan olalım. Koruyucumuz yüce Yaradan, duacılarımız da göklerden cesaretimizi izleyen dostlarımız, meleklerdir. Askerlerimiz ümit, çalışkanlık, heyecan, sorumluluk, sevgi, şefkat, sabır, şükür suretine bürünmüş de, kalbimizden yüreklendirici emirler bekliyor. “Haydin kahraman askerlerim, kanatlarımın altına girin ve atılın şehveti şeytanın torbadan ordularının üzerine Parlasın nurunuz sönsün karanlıklar, aydınlatın vadiyi ki kaybolsun sahtekâr kötülüğün uyduruk gücü...” Yeryüzü iyilikle kötülüğün savaş meydanıdır. Biz buraya iyilik adıma tertemiz geldik. Çocukluk bitti ve savaşımız başladı. Yenmekten veya yenilmekten başka seçeneğimiz yok Kalbimize girip kalemizi içten fethetmeye çalışan kötülüklerle savaşıyor muyuz? Yoksa düşmanın saflarına mı geçtik veya düşmana sırtımızı dönüp kaçıyor muyuz? İyilikçi askerlerimiz başsız mı bıraktık.? Azimle ve sabırla çalışmayan kişi, yolun sonunda neler kaybedeceğini iyi düşünsün.
Sayfa 160Kitabı okudu
·
12 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.