Gönderi

239 syf.
10/10 puan verdi
·
26 günde okudu
İhsan Oktay Anar’ı öyle severim ki yeni kitabı çıksa yorumları, konusunu incelemeden bile satın alırım. Kitap okumaya başladığınız andan itibaren hemen hikayenin içine çekiyor insanı, bir anda kendinizi denizlere açılmış bir kalyonun içinde hissetmeye başlıyorsunuz... Yazarın bu kitabında eski terimleri bilmemenin yanına denizcilik terimlerini bilmemenin verdiği eksiklik de eklenince kitabı yavaş yavaş sözlük eşliğinde okuyorsunuz. Tabi her zamanki gibi metaforu da eksik etmemiş üstat baştan sona katmış da katmış. Simgeler, isimler, sayılar, mekanlar ve olaylardan kurulu bir sürü benzetme var. #spoiler# Hikayemiz, Zangoç Ohannes’in esrarengiz deli marangozdaki 247 akçenin kokusunu alıp elindeki akçeleri alma olayı ile başlıyor. Amat 247 meşe ağacından yapılmış, cinayet işlemiş 247 tane mürettebattan oluşan esrarengiz bir Osmanlı gemisi. Görevi ise iki Osmanlı gemisini batıran kara sancaklı gemiyi bulmak ve batırmaktır. Geminin yola çıkmasından sonra yolcuğun sonuna kadar esrarengiz olaylar olmaya başlıyor ve biz de mürettebat gibi geminin içine hapsoluyoruz. Okudukça metaforlardan, kurgunun bağlantılarından kitabın felsefi yönünü de çıkarmayı başarıyorsunuz. Okurken hep kafanıza Kırbaç Süleyman’ın asil kimliği ve geçmişi nedir? Diyavol kime ve neye hizmet etmekte veya karşı çıkmaktadır? Ana düğüm ise uğursuz başlayan seferin akıbeti ne olacaktır? Amat neyi arar ve kişilerin macerasını kesiştiren bu mekân neyin simgesidir? Gibi sorular hep takılıyor. Sonunda anlıyoruz ki gemi aslında cehenneme sefer yapan meşe yapımı bir tabut. Kitapta her şey döngüselliğe işaret eden simgesel anlamlar taşıyor. Simgeler şeytan ve esiri olan insanlar olarak ayrılabilir. Simgesel olarak baktığımızda; Diyavol paşa baştan sona kadar uğursuzluğu ve günahın temsilidir. Kitapta onu “Kızıl bir cüppe, kara bir mintan, kızıl bir çift çizme ve kara çakşır giymiş, beline kızıl bir kuşak ve kızıl bir Cezayir fesine de destar sarmış, kızıl dudaklı ve cüzamlılar gibi bembeyaz suratlı bir şahıs.” Olarak anlatır. Siyah ve kırmızı renkler şeytan olduğuna imadır. Adı da Yunanca ’da Diabolos kelimesinin değiştirilmişidir. Kendini tanrı yerine koymuştur. Vakti geldiğinde herkesin günahını da yüzüne vurur. Vazifesini yapar kişilere günah işletir. Öyle ki “Kim size saldırırsa siz de tıpkı onun saldırdığı gibi ona saldırın.” Diyerek bakara suresinden ayetlerle mürettebatı kandırır ve kendi din kardeşlerini öldürtür. Gemi dünya ve ölüm ilişkisi seklinde kurulmuş. Diyavol bu mekânın Tanrısı; Süleyman ona itiraz eden Adem; Ali Reis emrine uymadığı için seytan; kâtibi, kiramen katip; cellat Azrail; eşek İsrafil, İsrafil olarak kurguya yerleştirilmiş. Nuh Peygamber’in gemisine günahkârları almadığı ve böylelikle sadece inananları kurtardığı hatırlanırsa Diyavol’ün dünyasında bu gemide herkesin günahları nedeniyle günahkarları nedeniyle gemiye alınır. Şeytan simgesi etrafında onun düzenini temsil eden gemi ve gemideki ona yardımcı kişilerle dünyanın yeniden kuruluşu anlatılırken cehenneme bile yer verilmiş. Geminin siparişini veren Diyavol’dur yani şeytandır. Dolayısıyla onun kurduğu bu sistem büyük günahına ortaklar bulmaktır. Kitaptaki bir metefor da Nuh hikayesindendir. Eşek İsrafil gemiye tutup binecekken Süleyman Reis tutunur ve gemiye gelir. Nuh hikayesindeki eşeğin kuyruğuna tutunup son anda gemiye binen şeytandır. Bir diğer metafor ise Adem’den çıkartılan kaburga kemigi ile yaratılan kadın göndermesidir. Kitapta, Geminin sol tarafındaki fazlalık alınır ve bu parçadan bir kadın başı yontulur. Döngüselliğin en somut kanıtı ise gemidir. Gemi; yol, yolculuk, tabut istiareleriyle geniş bir açılıma sahip. Navarin’deki bir gemici mezarlığında yetişen 247 meşe ağacından yapılmış. 247 mürettebatı da gemiye çıkınca bedene ruhlar girmiş oluyor. Ancak bu ruhlar tertemiz doğan çocuklar gibi değil günahkâr kullardır. İyi, Habil hikayesinde olduğu üzere masumiyeti anlatır ve her zaman öldürülür. Diğerleri büyük günahlara girip vebadan ölürler ve ağızlarına meşe palamudu konulur, gemi de Navarin’e doğru yollanır. Döngüseldik bir de meşe palamudu aracılığıyla sağlanıyor. bilindiği üzere meşe ağacı çabuk yetişip uzun yıllar yasayabilir. Sayfalar boyunca sanki hep anlatılmak istenen hikayenin çevresinde dolanıyormuş da bir türlü sonuca ulaşılamıyormuş hissi kitabın döngüselliğinin başarılı olduğunun kanıtıdır. Sonuç olarak; İhsan Oktay Anar'ın en başarılı eserlerinden biridir. Yıllar sonra bile tüm kitaplarını tekrar okuyacağıma emin olduğum yazarın daha önce kitaplarını hiç okumamışların ilk okuyacağı kitabı değildir...
Amat
Amatİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınevi · 20215,5bin okunma
··
253 görüntüleme
Liberta Murat okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş. 👏👏👏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.