Gönderi

Empati
Günün birinde, evin içinde, nerden hâsıl olduğu belirsiz yeni bir bebek peydahlanır. Artık ilgi kendisinin üstünde değildir, herkes, bu yeni gelenle meşguldür. Hele evin içinde birileri boş bulunup da ona yeni bir kardeş geldiğini ve artık onun “pabucunun dama atıldığını” söylemişse, bu, o çocuk için bir facia olacaktır. Bizim, dört veya beş yaşlarındaki kahramanımız, artık onbeş yıl birden büyümüş muamelesine tâbi tutulabilir ve kimse bunda bir sakınca görmez. Fakat o, bu yeni gelenle, nasıl olup da böyle birdenbire sınırlandırılabildiğine akıl erdiremez. Nasıl olup da, kendi üzerindeki sevgi ortadan kalkmışken (!), üstelik buna sebep bu yeni gelen olmuşken, kendisi bir de onu sevmeye zorlanabilmektedir? Artık yeni gelen kucaklardadır, annesi onu bağrına basmaktadır; kendisiyse ihmale uğramaktadır. Bütün bu kötülüklerin sebebi bu nerden hâsıl olduğu anlaşılmayan “mendebur”dur. Kahramanımız ondan nefret etmekte haksız mı sayılır? Düşünün ki, durup dururken birileri çıkıp sizin evinizi, arabanızı, bağınızı, bahçenizi elinizden aldı ve sizi üstelik oralardan sürüp çıkardı; devlete, mahkemeye iltica etmek istiyorsunuz, fakat oralardan da size: “ Bu işler böyle olur, katlanmanız gerek; bırakın evinizden biraz da başkaları yararlansın” deniliyor. Ne yaparsınız? İsyan etmez misiniz? Çocukla büyüğün tepkileri arasında temelde çok mu büyük farklılıklar var acaba? Ama işte çocuğun kişisel tarihi böyle böyle oluşuyor. O, daha hayatının ilk yıllarında, daha binbir çeşit bilgi onun minicik kafasında dağınık biçimde serpilmiş dururken, kimse onu anlamaya yanaşmazken, üstelik her sorusu: “sus, sen anlamazsın” veya “terbiyesizlik yapma” uyarılarıyla cevapsız bırakılırken, o çocuğun içinde ne çeşit dramlar yaşandığını kim fark edebilir? Artık “kardeş” denilince cini tepesini çıkmasın da ne yapsın o?
·
4 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.