Gönderi

·
Not rated
TEVFİK FİKRET; Abdülhamit han hazretlerine düşman, Ermeni teröristlere hayrandı... BİR İMPLANT AYDININ VE OĞLU HALUK’UN DRAMI. Tevfik Fikret, 1905’te Ermeni çetecilerin Abdülhamit’e suikast girişimini can-ı gönülden desteklemiş, Abdülhamit ölmeyince duyduğu üzüntüyü Bir lahza-i taahhür / Bir anlık gecikme, adlı şiiriyle dışa vurmuştu. Bunu daha önce yazmıştım. Fikret, Batı hayranıydı. 1909’da Abdülhamit’in tahttan indirilmesini sevinçle destekledi. Ama bu kısa sürdü. 15 gün sonra Yıldız Sarayı ve hazine Yane Sandanski liderliğindeki Bulgar çeteleri ile Enver Paşa önderliğindeki İttihat Terakki tarafından soyulunca, Tevfik Fikret dehşet içinde uyandı. Bu kez, “Yiyin efendiler yiyin / Bu han-ı yağma sizin. Aksırınca tıksırıncaya kadar yiyin” diye yazdı. Ama batı hayranlığı iliklerine işlemişti. Batı’dan kopamadı. Oğlu Haluk, Aşiyan’da Hıristiyan hayranlığının zirve yaptığı bir ortamda büyüdü. Tam adı Hüseyin Haluk Fikret, Tevfik Fikret’in önce Hıristiyan sonra papaz olan oğlu. Kendisiyle yapılan bir söyleşide şunları diyordu: “Keşke ben de babam gibi güzel şiirler yazabilseydim. Güzel resimler yapabilseydim. Ama olmayınca olmuyor. Din değiştirmemin yakınlarımı mutlu etmeyeceğini bilmiyordum. Ancak ilkokul dâhil, öğrenimimin tamamını Hristiyanlık inancının kendini açıkça hissettirdiği kurumlarda yaptım. Ancak gene de İslamiyet ve Türkiye’ye toz kondurmadım. Düzgün bir insan olarak kendimi herkese kabul ettirdim. Babamın adını kirletecek, onun ruhuna acı verecek en ufak bir hareketim olmadı. Doğduğum ülkeyi her fırsatta yücelttim. Daima Türk kökenli olarak bilindim ve bundan da gurur duydum. İsmim doğduğumda neyse, şimdi de O: Hüseyin Haluk Fikret...” O, herkesin değiştiremeyeceği bir kaderinin olduğunu söylüyor ve durumunu böylece kabulleniyordu. Diyordu ki: -“Rahip değil de sevilmeyen, güvenilmeyen bir insan olsaydım, beni tükürükle boğmak isteyenler mutlu mu olacaktı?” Yaşı artık iyice ilerlemiş bir durumdayken artık istese de bir anlayış göremeyeceğini biliyordu. -“Yaşlandım... Artık gelecekte kimilerinin nefret ettiği Haluk kalmayacak... Ama bir gün, iyi bir insan olarak Türkiye’de tanınacağım umudumu da taşıyorum? Evet; işte Haluk’un Dramı bu olmuştu. Fikret, Halukun Defteri, Haluk’un Amentüsü, Halukun Bayramı, Halukun Vedaı” diyerek canı kadar sevdiği oğluna: -“Bol bol ışık getir; teknik getir; uygarlık getir!” diye seslenmişti ama sonuç bir aile açısından bakıldığında tam bir trajedi idi. Hüseyin Haluk Fikret, 1965’te 72 yaşında Amerika’da kanserden öldü. Öldüğü zaman Lake Şehri’nde Presbiteryen Kilisesi Başpapazıydı. 14 yaşlarında Avrupa’ya ve oradan Amerika’ya savrulan bir ömür; işte böylece sessiz sedasız söndü gitti. Ve Haluk’un naaşı, görev yaptığı kilisenin yanına gömüldü. O, bir dönem imparatorluğunun türlü fırtınaları içinde oradan buraya savrulmuş bir kuşağın en dramatik örneklerinden birini oluşturuyordu. “Sonra ne oldu dersiniz? Nazime Hanım, eşini yitirmiş, oğlundan da uzak biri olarak bir yaşam savaşının içine girdi. Önce evinin eşyalarını sattı. Ancak her şey kar gibi eriyordu. Bu kez evini öğrencilere oda oda kiraya verdi. Bir süre de böyle sürdürdü yaşam kavgasını. Robert Koleji, evi satın almak istedi. Böylece Fikret’in canı kadar sevdiği aşiyanı, Amerikalılar’ın eline geçecekti. Gazeteler kampanya başlattı. Nasıl olur da Fikret’in evi yabancılara satılırdı? Derhal dönemin Milli Eğitim Bakanı devreye girdi. Aşiyan, İstanbul Belediyesi tarafından satın alındı. Ardından da müze olarak halka açıldı.
Tevfik Fikret
Tevfik FikretMehmet Kaplan · Kültür ve Turizm Bakanlığı · 1986269 okunma
·
93 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.