Gönderi

...Arabanın dikiz aynasından salınan küçük seramik pabuca uzanıp ters çevirdi. İçindeki turuncu küçük şekeri avucuna düşürdü. “Bütün suç bu şekerin!” dedi muzipçe. O şeker, turuncusuyla, kalbindeki metruk şehrin ışıklarını yakmıştı. Bir küçük çocuk koşuyordu şimdi içindeki şehrin sokaklarında. Mor salkımlar salınmıştı bahçe kapılarından. Bir şair şiir okuyor, bir ressam mahallenin duvarlarına resimler yapıyordu. İçindeki tüm şehir, o gün iş yerindeki salona hapsetmeyi dilediği kokuya bürünmüştü. Pencerelerden tüller uçuşuyor, şen kadın sesleri hayatın tılsımını çözüyordu. Bir çocuk akşam gazetelerinin manşetlerini tiz bir sesle bağırıyordu. Sokağın sonundaki kahveden mis gibi Türk kahvesi, elmalı nargile kokusu taşıyordu. Şuh bir kadın kahkahası içindeki şehrin ahlâkını sorgulamasına neden oluyor, bir yanı günah kesilip arzularını uyandırıyor; diğer yanı, “Şafaklardan ve aynalardan utanmamayı.” diliyordu. Bir genç kız, balkonunda Beyaz Gecelerci okuyor; Nastenka, Petersburg’un dört muhteşem gecesini, içindeki şehre armağan ediyordu. Anna Karenina tüm zarafeti ve ihaneti ile yine içindeki şehrin en cafcaflı caddesinde cesurca süzülüyordu. Bir delikanlı Mihail Nuayme’nin satırlarında kendini arıyordu. Eski şehzade konağından yükselen nihavent bir fasıl şehri ahenkli bir hüzne sürüklerken, Göksu’da bir pembe mendil düşüyor, bir çift sürmeli akşam karası göz, aşkı gözlüyordu. O minik şekeri veren el, içindeki şehri böyle şenlendirmişti. Suskun ve karanlık sokaklarında ürkerek dolaştığı şehrine hayat armağan edilmişti. Şimdi içi, bir şairi, bir ressamı, bir çocuğu, bir adamı, bir aşkı, bir tarihi, bir düşü, bir gerçeği, bir onu, bir kendini ağırlıyordu. Bu düşüncelerle tüketti yolu. Konağa varmıştı. Yol kenarına arabasını park edip arabasından inecekken, arabanın kapısı açılıverdi. Yüreğinin yerinden kopacağı zannı, dönüp bakmasını kısa bir süre engelledi. Derin bir nefes alıp döndü.
·
90 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.