Gönderi

104 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
27 saatte okudu
Kaderini Sev Çünkü Aslında Hayatın Bu -Friedrich Nietzsche
Üstinsan denilince akla gelen ilk isim olan Friedrich Nietzsche, hayatı ve insanı aşmanın felsefesi üzerine çalışmalar yaparak her şeyin ötesine geçmeyi ve bu sayede üstinsana ulaşmayı hedeflemiş Alman bir filozoftur. Farklı bir ifadeyle, iyi ve kötü, haz ve acı, nefret ve sevgi gibi uç noktaların ötesine geçerek üst insana ulaşmayı amaçlamıştır. Nietzsche’nin çok önemli görüşlerini içeren ve bunları yorumlayan bu kitaptan aldığım 10 not ile karanlık bir dünyada kendi ışığınızı, yine içinizdeki size ait güçle nasıl yakabileceğiniz üzerine bir takım ipuçlarına sahip olacaksınız. İnsanlar içinde oldukları yanılsamanın yok olmasını kaldıramadıklarından doğruyu duymak istemezler. Bedenlerimiz gerçekten ne anlatıyor bize? Onu dinleyebiliyor muyuz? Dinlediğimizde duyduğumuz sesleri doğru tanımlayıp, hangi sesin hangi noktaya denk geldiğini tam olarak idrak edebiliyor muyuz? Çok lezzetli bir yemek gördüğümüzde sulanan ağzımız, kabaran iştahımız, midemizin guruldaması ya da çok yakışıklı bir erkek veya güzel bir kadın gördüğümüzde harekete geçen şehvet duygumuz, arzu ve isteğimizden ne öğrenmeliyiz? Bir meyve ağacının gayesi büyüyüp serpildikten sonra meyve vermekse eğer bunca arzu ve istediğin gayesi de kendi meyvelerimizi oluşturmak değil midir? Peki, ortaya nasıl bir meyve koymamız gerekiyor? Tadının ne olduğu önemli değil, sadece bir meyve verebilmektir belki de amaç. Belki de bir meyve ağacı olduğumuzun farkına varmak ve hangi meyveyi verebiliyorsak onu vermek sadece. Belki de bunca sözün ve anlatının tek amacı da budur; meyve veren bir ağaç olduğumuzu hatırlamak ve kendi doğamızı gerçekleştirmek. Yıldızları tepende yer alan şeyler olarak görüyorsan, gözlerin bilgiden yoksun demektir. Sizler, hepiniz hızlı, yeni ve alışılmadık olanı sevenler, çalışmaktan vazgeçmeyenler, sizler kendinize katlanamıyorsunuz. Çalışmanız bir kaçıştır ve kendinizi unutmak için çabalama isteminden başka da bir şey değildir. Yaşama daha çok inanmış olsaydınız, kendinizi ona daha az kaptırırdınız. Ama içinizde beklemek için gereken cevher yok ki… Tembellik için bile… Konserler ve sirkler, pazarlar ve alışveriş merkezleri kalabalıktır. Görmeyen ve duymayanlar için yapılmıştır buraları. Gördüklerini ve duyduklarını zannetsinler diye her şey çok büyük ve gürültülüdür. Ve bir kandırmacadan başka bir şey değildir bunlar. Herkes herkesle aynı şeyi gördüğünü ve duyduğunu düşünsün diye yapılır bun şey. Çünkü herkesle aynı şeyi gördüğünü düşünen kendi körlüğünden kuşku duymak zorunda kalmaz ve bu konuda hiç olmadığı kadar çok destekler birbirlerini. Görünenlerden bu nedenle şikâyetçidir Nietzsche. Gürültüden ve kalabalıklardan bu neden bulanır midesi. Asıl olanın sesini kıstığı için nefret eder onlardan. İnsanlar iyiliklerini ve kötülüklerini kendileri verdiler kendilerine. Onları almadılar, bulmadılar da, gökten de inmedi hiçbiri. İnsan varlığını sürdürebilmek için önce şeylere değer biçti, şeylerin anlamını insan yarattı, insan anlamı yarattı. Kendine “insan” demesi bu yüzden, değer biçen demektir bu. Hem bedenen hem de ruhen yaşadığı acı dolu hayata, acıya anlamını, o üstün değerini vererek katlanabilmiştir Nietzsche. Acı onun için, bir şeyi öğrenme sürecindeki olmazsa olmazıdır. Çünkü bunca bilgeliğinin kaynağını sürekli yaşadığı acılardan aldığının farkındadır. Yaşadığı acılar onu öldürmemiştir ancak güçlendirmiştir ve bilge kılmıştır. Acı eğer insanı öldürmüyorsa, bilgeleştirir. Madem aynı şeyleri sonsuza kadar aynı şekilde yaşayacağım, o halde bana yaşadığım bu kaderi sevmekten başka bir şey kalmıyor diye düşündürür. Ve bu varsayımla, kişiyi yaşadığı hayatı, yaşadığı haliyle sevmeye zorlar. İşte budur bizim en büyük zayıflığımız. Kendimizi sevmeyi öğrenmeden, başkasını sevmeye çalışmak. Kendi varlığımızı kabullenmeden başkasının varlığını onaylamak ve sindirmeye çalışmak. Daha kendimizi hazmedemeden, iyice çiğneyip özümsemeden, başka birine yer açmak ve ona bağlamak tüm varoluşumuzu. Böyle bir denklemde mutluluk ve gerçek aşk yaşanabilir mi gerçekten? Karşımızdakine nasıl olur da aşık olabilir ve sevebiliriz onu daha kendimizi sevip, aşık olmadan? Duymak aslında çok hassas bir süreçtir ve duyabilmek için dışarıdaki gürültüyü olabildiğince azaltmak gerekir. Dış etkenlerden soyutlandıktan sonra içimizde yankılanan sesi duyabilmek için beklemeli ve çok derinlerden gelen bu sesi mutlak sessizlik içinde dinlemeliyiz. Başka türlü de duyamayız zaten bu sesi. İşte bu nedenle bazı zamanlarda her şeyden kendimizi arındırmalı ve içimizdeki denizin dalgalarını dinlemeye koyulmalıyız. Tek başınalık içimizdeki kalabalığın sesini duyabilmek için gereklidir. Manevi dünyamızın zenginliği azda bulunur ve ancak orada aranabilir içimizdeki çokluk. Toparlamak gerekirse, Nietzsche’nin felsefesi, varoluşçu filozofların da savunduğu bireylerin kendi kaderini yönetme gücüyle alakalıdır. Dolayısıyla, Nietzsche’ye göre bir hayat “kendin gibi olarak” yaşanmalı. Daha somut bir ifadeyle, bir toplumun parçası olarak bu dünyaya geldiğimizin bilincinde olmamız ve bu nedenle toplumun bize biçtiği senaryoyu kavbul etmeyerek sürü içgüdüsünden silkinip kurtulmamız gerekiyor. Bunun içinse, kendimizi dinleyerek ve tanıyarak içimizdeki gücü keşfetmemiz gerekiyor.
Kaderini Sev, Çünkü Aslında Hayatın Bu - Nietzsche
Kaderini Sev, Çünkü Aslında Hayatın Bu - Nietzsche
Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche
#102407183 #102406527 #102297291 #102275316
Kaderini Sev, Çünkü Aslında Hayatın Bu - Nietzsche
Kaderini Sev, Çünkü Aslında Hayatın Bu - NietzscheTaner Şanlıoğlu · Destek Yayınları · 20202,801 okunma
·
61 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.