Esneklikte
Bir Numara:
Ahtapotlar
Scientific Reports'ta
yayınlanan yeni bir
araştırmaya göre,
ahtapotlar doğada bilinen
en esnek uzantılara
sahip. Yumuşak ve
güçlü olmanın yanı
sıra bir ahtapotun
sekiz kolundan her biri
ayrı ayrı bükülebiliyor,
sarmal şeklini alabiliyor,
uzayabiliyor ve
kısalabiliyor.
11
Atom Çekirdeğinin Sadece
Elektrik Alanla Kontrolü
Başarıldı
University of New South Wales’ten
bir mühendis ekibi tek bir atomun
çekirdeğini sadece elektrik alanla-
rı kullanarak kontrol etmeyi başar-
dı. Bunun mümkün olabileceği ku-
ramsal olarak ilk kez 1961’de orta-
ya konmuştu. Çekirdek dönüşünün
manyetik alanlar yerine elektrik
alanlarla kontrol edilebilmesinin
çok yaygın etkileri olması bekleni-
yor. Manyetik alanları üretmek için
büyük makaralar ve yüksek akım-
lar gerekirken elektrik alanlar mi-
nik bir elektrotun ucunda oluştu-
rulabiliyor. Bu da nanoelektrik ci-
hazlara yerleştirilen atomların tek
tek kontrol edilmesini sağlayabilir.
Keşfin kuantum bilgisayarların ve
hassas algılayıcıların geliştirilme-
sinden kuantum fiziğinin doğasına
ilişkin temel sorulara yanıt aran-
masına kadar farklı alanlarda fay-
dalı olabileceği düşünülüyor.
24
Kanda Hücre Dışında
Bütün ve İşlevsel Hâlde
Mitokondriler Keşfedildi
Montpellier Kanser Araştırma Mer-
kezinden araştırmacılar kanda bü-
tün hâlde işlevsel mitokondriler bu-
lunduğunu ortaya çıkardı. Araştır-
macılar sağlıklı bir insanın kan plaz-
masında mitokondriyel DNA’nın çe-
kirdek DNA’sına göre 50.000 kat da-
ha fazla miktarda bulunduğu yönün-
deki daha önce ortaya konmuş bulgu-
lardan yola çıktı. Araştırmacılar mito-
kondriyel DNA’nın kanda bu şekilde
belirlenebilir ve ölçülebilir olabilmesi
için dayanıklı bir yapı içinde korunu-
yor olması gerektiğini düşündü. Yak-
laşık 100 kişinin kan plazmaları üze-
rinde yapılan incelemeler sonucunda
bütün hâlde mitokondri genomları
içeren çok dayanıklı yapılar keşfedil-
di. Elektron mikroskobu incelemele-
ri sonunda da bunların bütün hâldeki
işlevsel mitokondriler olduğu anlaşıl-
dı. Keşfin fizyoloji bilgimize yapacağı
katkıların yanı sıra belirli hastalıkla-
rın teşhis, izleme ve tedavisinde de ge-
lişmeler sağlayabileceği düşünülüyor.
27
Sinek Kuşları Bizim Hayal
Bile Edemeyeceğimiz
Renkleri Görebiliyor
35
Mitokondriyel DNA’da
Hedefli Değişiklik
Yapabilmenin İlk Kez Bir
Yolu Keşfedildi
Bilim insanları mitokondriyel
DNA’da değişiklikler yapmayı sağla-
yan yeni bir yöntem geliştirdi. Hücre-
de enerji elde edilmesinden sorumlu
organel olan mitokondri hücre çekir-
değindeki genomik DNA’dan bağım-
sız olarak kendine ait bir DNA’ya sa-
hip. Bilim insanları, genlerde değişik-
lik yapmak amacıyla şimdiden sayı-
sız uygulamada kullanılan CRISPR
yöntemini daha önce mitokondriyel
DNA’ya uygulamayı başaramamıştı.
Yeni yöntem ise bakteriyel bir toksin
olan DddA’dan yola çıkılarak gelişti-
rildi. Toksin bir tepkime tetikleyerek
DNA’daki bir nükleotidin (DNA’nın
yapıtaşı olan molekül) başka bir nük-
leotide dönüşmesine neden oluyor.
37
Pet Şişenin Yolculuğu
Hindistan’da bir kişi Ganj nehrinde bir pet şişe buldu.
Sıradan görünen bu şişenin içinde bir elektronik dev-
re olduğunu fark edince merakla kurcalamaya başla-
dı. Devreye takılı duran sim kartı telefonuna takarak
Facebook’a girmeye ve internette dolaşmaya başlayan
adam bedava internetin tadını çıkarırken olayın perde
arkası sonradan anlaşıldı. Aslında o pet şişe Exeter Üni-
versitesi ve Londra Zooloji Topluluğundan uzmanların
birlikte yürüttüğü çalışmanın bir parçasıydı ve türü-
nün tek örneği değildi. Ganj nehrinde plastik atıkların
seyrini ve ne tür bir kirlenmeye yol açtığını anlamak
için nehre bırakılan pet şişelerin içerisine yerleştirilen
elektronik devreler, her üç saatte bir internete bağlana-
rak şişeyle ilgili bilgileri merkezi bir sisteme aktarıyor-
du. Normalde 2 KB veri tüketmesi beklenen şişelerin
yüzlerce MB veri tükettiği gelen faturayla anlaşıldı. Her
ne kadar bazı şişeler bu şekilde -deyim yerindeyse- yol-
dan çıkmış olsa da araştırma genel olarak başarıyla so-
nuçlandı ve elde edilen sonuçlar bir makale olarak ya-
yımlandı. Ayrıca tasarlanan sistem de açık kaynak ola-
rak paylaşıldı, böylece benzer konularda araştırma ya-
panlar da bu sistemi kullanabilecek.
43
Madeni
Paralar
Neden Kokar?
Madeni bir paraya, anahtara ya da çiviye dokunduktan
sonra elimizi kokladığımızda “metalik” bir koku alırız.
Ancak kimya biliminin bu duruma oldukça kışkırtıcı bir
cevabı var: Metaller kokmaz!
Bir maddenin kokusunu alabilmemiz için öncelikle o
maddenin uçucu taneciklerinin burnumuza ulaşması
gerekir. Katılarla kıyaslandığında sıvıların koku üretme-
si daha olasıdır. Çünkü sıvı molekülleri birbirine görece
daha zayıf etkileşimler ile tutunur. Katılar arasında bir
uçuculuk hiyerarşisi kurmak gerekirse, organik bileşik-
lerin koku üretimine daha yatkın olduğu görülür. Tuz,
mineral ve metallerin de içinde yer aldığı inorganik
bileşikler ise tanecikleri arasındaki güçlü etkileşimlerin
etkisiyle koku üretmeye en az meyilli maddelerdendir.
Bir kokuyu alabilmemizin ikinci şartı ise burnumuzda o
uçucuyu algılayacak reseptörlerin bulunmasıdır. Metal-
ler, normal koşullar altında, buharlaşsalar dahi kokuları-
nı almamız mümkün olmazdı.
Madeni bir paraya dokunduktan sonra elimizden aldığı-
mız kokuda demir atomları yer almaz. Kokunun kaynağı
cildimizin metalle etkileşiminden ortaya çıkan ürünler
ya da metalin üzerindeki kimyasal birikintilerdir.
Metal objeler tutan katılımcılarla yapılan deneylerde,
demir iyonları ile cildimizdeki ter ve yağların hızlı reaksi-
yonu sonucunda aldehit ve keton türü bileşiklerin oluş-
tuğu gözlenmiş. Deney, kokunun kaynağının paradaki
demir atomları değil, insan vücudunun ürettiği kimya-
sallar olduğunu gösteriyor. Deney bulguları arasında saf
ya da alaşımlı bakır metali içeren objelerin de benzer
süreçler sonrasında bu kokuya yakın kimyasallar ürettiği
yer alıyor.
Araştırmacılar kanda bulunan demirin de benzer reak-
siyonlar sonucu kan kokusu adını verdiğimiz kokuyu or-
taya çıkardığını düşünüyor.
1-okten-3-on (OEO) adlı kimyasal bu reaksiyonlar sonu-
cu ortaya çıkan ve mantar kokusunu çağrıştıran ürün-
lerden bir tanesi. İnsan burnu OEO molekülünü trilyon-
da beş parçacık düzeyinde bulunsa dahi algılayabilecek
hassasiyette.
Kaynaklar
Glindemann, D., Dietrich, A., Staerk, H.-J., & Kuschk, P. (2006). The Two
Odors of Iron when Touched or Pickled: (Skin) Carbonyl Compounds
and Organophosphines. Angewandte Chemie International Edition, 45(42),
7006–7009.
vtnews.vt.edu/articles/2006/11/2006-611.html
58