Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
'ın İslâm Hakkındaki Görüşleri: yaratıcı konusunda " Yobazlık bir fikir müstehasesidir " kitabında şöyle diyor: " tanrı insan idraki dışındadır." (yobazlık bir fikir müstehasesidir - ötüken, 1970, sayı: 11 ) görülen o ki bu sözüyle "tanrı yoktur" demiyor. agnostik bir bakış açısıyla "tanrı bilinemez" fikrine sahip. diyeceksiniz ki "bu sözün islam ile alakası ne?" açıklayayım: tanrıyı insan idraki dışında gören bir zihniyetin islam, kur'an ya da peygamber hakkında ki sözlerinin müslümanlar ve diğer dinlerin müntesipleri için hiç bir önemi yoktur. o sebeple konunun başında atsız'ın islam hakkındaki görüşleri için "sayıca az marjinal bir kesim dışında hiç kimsenin merak etmediği görüşler" dedim. tanrının varlığını insanın gündeminden dışarı atan bir zihnin, dinler hakkında söyleyeceği şeyler elbette olumsuz olacaktır. zihin terazisi arızalı bir kimsenin ölçüp biçtiği konulara aklı olan zaten itibar etmez.
Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
"Yobazlık bir fikir müstehasesidir" adlı eserinde: "kur'an, muhammed'in talimatıdır. bunun birçok delilleri vardır." diyor. kendince "delil" olarak gördüğü şeyler ise şunlar: "bir tanesi birçok yerinde aya, güneşe, fecre, atların köpüren ağızlarına yemin ve and verilmesidir. yemini kim eder? insan eder ve kendisinden daha üstün bir varlığın adına eder, tanrı yemin eder mi? tanrı'dan daha üstün bir varlık olmadığına göre kendi yarattığı aya, güneşe neden yemin etsin? görülüyor ki bu yeminler muhammed'in gönlünden ve beyninden doğmadır ve hatta araplar arasında islamiyetten önceki zamanların usul ve adabınca edilmektedir." (yobazlık bir fikir müstehasesidir - ötüken, 1970, sayı: 11 )
Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
, kur'an-ı kerim'in bir insan eseri olduğunu iddia ediyor ve buna delil olarak da "tanrı hiç yemin eder mi?" diyor. aslında atsız çok derin bir yanılgı ve çelişkinin içine düşmektedir bu sözüyle. atsız'ın çelişkisi, bir yandan "tanrı idrak edilemez" demesi ancak diğer yandan kendi idraki ile kafasında oluşturduğu "tanrı" şablonuna uymayan allah'ı kabullenmek istememesidir. bu ne yaman bir çelişkidir. iddiasına göre "idrakler dışında olan" tanrı hakkında "yarattığı şeylere yemin etmez!" önermesi de ne oluyor? tanrı'nın yarattığı şeylere yemin edip etmeyeceğine karar veren "idrak" nasıl olur da "tanrı idrakler dışındadır" iddiasında bulunabilir? bu açıkça atsız'ın içine düştüğü ve zorladıkça daha da derine saplandığı kendi zihnindeki çelişki bataklığıdır. bir yandan "tanrı idrak edilemez" demekte diğer yandan kendi idrakiyle tanrıya don biçmektedir. işin daha kötüsü aynı eserde bu yaman çelişkinin değişik örneklerini görmek mümkün. örneğin: "kur'an -âlemlerin sahibi olan tanrı'ya hamd ederim- diye başlamaktadır. belli ki bu söz de muhammed'indir. çünkü tanrı, kendi kendisine hamd etmez." diyerek tekrar ve tekrar aynı çelişkiye düşmektedir. düştüğü çelişki ortadadır. böyle bir arızalı zihnin tezine anti tez geliştirmeye gerek var mıdır? gönül "yoktur" diyor fakat ülkemizde sağlıklı bir din eğitimi alan insan sayısı az olduğu için küçük de olsa bir açıklama getirmek gerekir diye düşünüyorum. şöyle ki: Ellah, kur'an-ı kerim'de kendisini nasıl tanıtıyorsa müslümanlar için "o" dur. Ellah, bazı ayetlerin başına "de ki" ibaresi eklemeyerek kullarıyla doğrudan konuşuyorsa, yarattığı bazı varlıkların üzerine "yemin" ediyorsa bu Ellah'ın kendi tercihidir. meselenin komik tarafı ise; arap kavimleri gibi -o dönemi hesaba katarak düşününüz- laf anlatmanın zor olduğu, kavmiyetçiliğin revaçta olduğu, okuma yazma oranının yok denecek kadar az olduğu cahil bir milleti yola getirecek bir hitabet üstadının, bir fikir dehasının, iknâ kabiliyeti muhteşem bir zâtın yani hz. muhammed'in böyle basit bir hata yapacağını düşünmektir. tüm güç, kudret, imkân elindeyken; -birilerinin iddia ettiği gibi- çevresinde de diğer dinleri bilen bilginleri de toplamışken kur'an-ı kerim'de gerekli düzenlemeleri yapmak hz. muhammed için hiç de zor değildir. eğer bu düzenlemeler yapılmadıysa ortada bir hata olmadığındandır. birilerinin "hata" olarak gördüğü şeyler kendi zihinlerinin yarattığı "tanrı" imajına yakıştıramadıkları şeylerdir ki hem tanrıya inanmayıp hem de onu kalıpların içine sokmak ancak ve ancak sakat bir zihnin faaliyeti olabilir. kur'an-ı kerim'de iddia edilen hatalar yoktur. allah bazı yerlerde kullarıyla doğrudan konuşmaktadır bazı yerlerde ise peygamberine "de ki" diyerek söyletmektedir. kafalarınızda ki tanrı şablonu nasıldır bilemem lakin islam'ı din olarak kabul ediyorsanız, islam'ın ilahı/tanrısı kur'an-ı kerim'de kendisini tanıtan Ellah'tır. ve biz müslümanlar Ellah'ı, kendisini tanıttığı gibi kabul ederiz.
Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
Basit bir ırkçıdır. öyle çok sağlam argümanları olan, orijinal bir adam değildir. ortaya koyduğu fikirler herhangi bir lise öğrencisinin de ortaya koyabileceği basitliktedir. örneklerine bir bakalım:
Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
"çanakkale savaşı" isimli eserinde: "ey türk gençliği, sana soruyorum; sen arap muhammed'in mezarını artık bıraktıktan sonra senin kâbe'n çanakkale, sakarya ve dumlupınar değil midir?" diyor. (çanakkale savaşı - atsiz mecmua, 1932, sayı: 17) görüldüğü üzere "ırkçılık" fikriyatıyla "din" arasında bir bağlantı kurabilecek çapta basit ve temelsiz fikirleri var. atsız'ı islam'a karşı böyle asabileştiren islam'ın insanları "arapçılığa" çeken hangi yönüdür bilinmez? şayet emeviler'e bakarak gardını alıyorsa bu zât yazık. çünkü bin dört yüz yıllık bir tarihi, yüz yıllık bir dönemin içinde boğmak hakikaten arızalı bir zihnin faaliyeti olabilir. içinde yaşadığı fırtınalı ırkçılık hezeyanının etkisiyle de sağlıklı düşünemeyen atsız "davetiye" adlı şiirinde eli kanlı mussolini'ye: "din arabın, hukuk sizin, harp türklüğündür" demektedir. genel olarak tüm eserlerinde "her türk asker doğar" fikrini işleyip duran ve türk insanının her alanda başarılı olabileceği gerçeğini göremeyecek derecede körleşen bir ruh haliyle sakat, zayıf, tek yönlü, derinlikten de uzak bir ırkçılık anlayışına sahiptir. işin daha garip ve de komik tarafı eserlerinde dini yalnızca araplara tahsis eden bu zihin, davetiye şiirinde varlığını islam üzerine kurgulamış olan osmanlı'ya, allah resulü'nün hadisine nail olmak için istanbul'u fetheden fatih sultan mehmet'e, allah resulünün hadislerini şerh eden fuzuli'ye sarılmaktadır. eğer islam karşıtı ve ırkçı isen, neden islam'ın değerlerine sarılıyorsun? yok, islam'ın değerlerini sahipleniyorsan, o değerleri kazandıran islam'a bu nefretin neden? kısaca çelişkilerin insanıdır
Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
evrimcidir. adem ve havva tezini "yobazlık bir fikir müstehasesidir" eserinde reddeder. kur'an-ı kerim'de geçen peygamber kıssalarıyla alay eder. örneğin hz nuh ile ilgili: "hangi teknik üniversitesinden mezun olduğu belli olmayan nuh'un yaptığı o pazarcı kayığına her cins hayvandan birer çiftin girip sığması ve 40 tufan gününde birbirine yemeden uslu uslu oturması..." der. işin garip tarafı peygamberleri kendince yerin dibine sokan bu adam, yazdığı yazılarda ve şiirlerde sırf "türk" olduğu ya da türk olduğuna inandığı için atilla'yı, kılıç arslan'ı yere göğe sığdıramaz. islam'ın yücelttiklerine "efsane" derken asıl "efsane" olanları yüceltir durur. basit düşünen bir adamdır atsız. o kadar basit düşünür ki, ittihat ve terakki'nin başlattığı türkçülük politikası nedeniyle isyan eden şerif hüseyin'i hainlikle suçlar. yani ona göre birilerinin kurtuluş için islam'dan, ümmetten, hilafetten, saltanattan sıyrılıp "türkçülük" fikrine sarılması caizdir, lakin diğerlerinin kurtuluşları adına "arapçılık" fikrine sarılmaları hainliktir. sanırım aklı şöyle çalışıyor: "sen kendi milletinin kurtuluşu için o düşünceden bu düşünceye arayışta olacaksın, diğerleri kendi akıbetlerini düşünmeden kuzu kuzu senin keyfinin kâhyâsının kararını bekleyecekler." oh ne âlâ memleket. anlaşılan o ki yazı çok fazla uzayacak. bu nedenle atsız'ın islam hakkında ki diğer fikirlerine madde madde kısaca değinmek istiyorum: 1."islamiyet türkler sayesinde yaşadı ve yükseldi. islamiyet türkleri değil, türkler islamiyet'i yüceltti." atsızın ve atsızcıların saplanıp kaldığı bu fikri aşabilmelerinin tek yolu, hz. muhammed döneminde arapların siyasi ve idari yükselişi ile ilgili tarihi kaynakları tetkik etmeleri ayrıca hz. ebu bekir, ömer, osman döneminde nerelerin fethedildiğini öğrenmelerinden geçmektedir. 2. "biz islam olmadan önce de büyüktük." atsızın ve atsızcıların bu konudaki komplekslerini acilen yenmeleri gerekmektedir. kimin haddinedir ki türk milleti'nin islam'dan önceki durumunu aşağılasın? şayet bunu yapan varsa, kendi karaktersizliğini ortaya koymaktadır. dünya üzerinde her milletin kendine göre bir varlık kavgası, kültürü, yaşam tarzı olmuştur. her millet kendisini sever ve varlığını korumak için faaliyette bulunur. bu anlaşılabilir bir durumdur. yanlış olan, bir milletin diğer milletleri hâkir görmesidir. yanlış olan bir millet ile bir dini yarıştırma faaliyetine girişmektir. 3. "keramet islamiyet'te olsaydı her müslüman millet yükselirdi. hele tarafımızdan birkaç kere tekrarlandığı gibi islamiyetten önce büyük devlet olan iran islam olduktan sonra bugünkü durumuna düşmezdi." islam'ın devletleri yüceltme gibi bir iddiası yoktur. açıp bakınız kur'an-ı kerim'i ve sahih hadisleri. devlet ve devlet yönetimi ile alakalı adalet, merhamet ve huzur dışında hiçbir şey göremezsiniz. islam, şahısları muhatap alır devletleri değil! şahısları yüceltir, devletleri değil! islam gerçek kişiyi muhatap alır tüzel kişiliği değil! devlet, sırf islamî olduğu için yükselmez. aynı mantık diğer din ve ideolojiler için de geçerlidir. örneğin almanya ve italya günümüzdeki konumuna sadece "ırkçılık" sayesinde mi gelmiştir? şayet öyle ise neden faşist yönetimi devam ettirmemişlerdir? islam'ın devlete katacağı çok şey vardır fakat devlet yönetimi konusunda allah insanlara "akıl" vermiştir ve islam'ın "adalet, ahlak ve merhamet" prensipleri ışığında devletin kanunları geliştirilmelidir. 4. "ilim artık, kısa ömürlü de olsa canlı hücre yaratacak seviyeye ulaşmış bulunmaktadır." atsız'ın eserinde kullandığı bu cümle hakkında konuşmak yersizdir sanıyorum. belli ki "ilim" dediği bilimi sadece gazete manşetlerinden takip etmiş. atsızcılar umarım bu hataya düşmüyorlardır. 5. atsız "en sinsi tehlike" adlı eserinde: "ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar millî şuur ve gurura malik bir türküm. siyasî, içtimaî mezhebim türkçülüktür." demektedir. çocukluk dönemi "milli mücadele yılları"na rastlayan atsız'ın bilinç altının nasıl geliştiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. ayrıca gençlik dönemin en güçlü fikri olan "faşizm" den atsız'ın etkilenmediği iddia edilebilir mi? hayatının tetkik edenler bilir ki, yirmili yaşlarının ortasında bir yanda almanya da nazi fikri yükselişe geçiyor diğer yanda italya'nın mussolini'si tahtına kuruluyor. kısaca, böyle "dışarı kaynaklı fikirlere kapalıyım" gibi fazla iddialı laflara gerek yok. her insan öyle ya da böyle iç - dış kaynaklı fikirlerden etkilenir. 6.atsiz "milletleri ruhlandırmak" isimli eserinde zamanın atatürkçülerine sitem ederken: "koskoca türk tarihinde bula bula sapık düşünceli, hasta ruhlu yunus emre'yi buldunuz?" diyor. çok fazla yoruma gerek duymuyorum bu fecaat fikrin, atsız'ın yaşadığı sıkıntılı dönemin doğal olarak ortaya çıkarttığı hümanizm düşmanlığından kaynaklandığı ortada. sözün özü:
Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
, çocukluk döneminde milli mücadele fikriyatı ile yoğrulmuş bir hamurun insanı. gençlik dönemindeki faşist devletlerin yükselişine şahit olması ile faşizme sevdalanmış bir ırkçı. sağlıklı bir din eğitimi görememenin yanılgılarını ve çelişkilerini ruhunda besleyen bir insan. atsız bir insandır. hatasıyla - sevabıyla bir insandır. türk edebiyatına katkıları olmuş bir insandır. doğru fikirleriyle putlaştırılmaması, yanlış fikirleriyle de silinip atılmaması gereken bir insandır. okunmalı, yanlışları elenmeli, doğruları değerlendirilmelidir. Demek istediğim ; "bu herif zındıktır, ahbes bir kâfirdir" diyorum.
·
121 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.