Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

BİR MESELE: ÖLMEK – KALMAK
| Ocak Ayı 2021 Hikaye Etkinliği : #99236053 Boğuluyormuşçasına hissettiği zamanlarda hep yaptığı gibi; kalabalıklardan kaçıp gece vakti vadiye geldi. Yüksek bir yer bulup uzun uzun seyre daldı kanyonu. “Boşluğun kucağına bıraksam kendimi; gecenin en koyu karanlığında, kanyonun bağrında sonsuza uzansam. Ölümü beklemek ızdırap veriyor artık. Her ağrıda acaba şimdi mi diye düşünmek…” Tam da karar vermişken, her seferinde anlam veremediği bir duygu, bir ses engel oluyor: “Ne olur bırakma!” Mehmet Bey; hali vakti epeyce yerinde, düzenli ve dakik hayat rutini olan bir iş insanı. Dakiklikten ödün vermez fakat, bu yaşına kadar çok çalışmış olduğundan olsa gerek artık hiçbir şeyi kendi başına yapmak istemez. Günlük rutini; sabahları hizmetlilerin kahvaltısını hep aynı saatte getirmesiyle başlar. O saatlerde sesli gazete dinlemeyi çok sever; bu yüzden beyefendinin dikkati dağılmasın diye kahvaltısını hizmetlileri yaptırır. “Yıllarca çalıştım, yoruldum bu keyif çok mu bana? Hem ücreti mukabilinde iş yaptırıyoruz.” Öğlen olduğunda bir veya iki saatlik uyku, ardından sesli kitap zamanı. Kitabı kendisi seçmez hiçbir zaman; “Onun için de ayrıca kafa patlatamam canım! Klasiklerden bir kitap seçip okusunlar bana işte. Yerli-yabancı olanları arada değiştirirler olur biter.” Hareket etmeyi pek sevmeyen Mehmet Bey, zamanının çoğunluğunu evinde geçirir. Bazı günlerse kaskatı duygusuz olur, yatağından dahi çıkmak istemez. Kilo almayı hiç sevmez ama! Bu yüzdendir ki; mümkün olduğunca dikkatli ve sağlıklı beslenir. Bu konuda hizmetliler özellikle tembihlenmiştir. Akşamüzeri çoğunlukla türkü bazen de klasik müzik dinler. Günün o saatleri en rahat, en huzurlu hissettiği anlardır. Sonrasında hafif bir akşam yemeği ve kısa bir uyku faslı gelir. Çok geçmeden uyanır, uyandığında ise kitap okumak için birisi çoktan gelmiştir başucuna. Gözlerini açmadan kitaba bırakır kendini. Televizyon izlemeyi bıraktığından beri hayli zaman geçtiği için akşamları zamanının çoğunu dinlenmeye ayırır. Geceleri ise yalnız kalmayı sever. Uykudayken, üzeri açıldı mı diye arada sırada kontrole gelen hizmetli dışında kimsecikler uğramaz yanına. Uykusuz bir gecenin daha başladığı belli olunca, Mehmet Bey varlığının gerçekliğini sorgulamaya başladı yine. Senelerdir çalışmanın, üretmenin ve kazanmanın getirdiği o yaşam enerjisi sönmüş, her şey sadece kendi bilinci içerisinde, kendi ürettiği hayali bir dünyada oluşuyormuş hissine kapılmıştı. “Gerçekte ‘var’ mıyım? Hayal dahi edemeyeceğim bir konfor(?) içindeyim. Hayat bu olmamalı; kolaylığı olduğu kadar zorluğunu da yaşayabilmeliyim. Hiçbir şey eskisi gibi tat vermiyor ki. Bilincimin bana oynadığı sahte hazlar... Morfin yemiş gibiyim.” Bu düşünceler arasında geç saatlere kadar gezinirken; nefes alış-verişleri yavaşlamaya, ardından göğsü daralmaya başladı. Öyle bir ağrı oturdu ki göğsünün üstüne; “Tek çare… Tek çare: ‘yok’ olup gitmek.” diye düşündü. Şanslıydı; uzunca bir süre geçmesine rağmen ağrısı hafiflemişti. Nöbeti atlattığında en iyi bildiği yere doğru; kanyona gitmeye koyuldu. “Neden kendime bu acıyı yaşatıyorum ki?” diye düşündü. “Şu bağrını açmış vadi ne kadar da sevimli. Oysa benliğimi ele geçiren, oyunlar oynayan bilincim eziyet ediyor bana. Ondan kurtulmak; özgürlüğüme kavuşmak istiyorum. Kendimi bırakmak istediğim bu kapkara boşluk; sanki beni kucaklayacak gibi, sımsıkı saracak...” Gözlerini karanlığın en yoğun olduğu noktaya sabitledi, varlığından soyutlandı; “Bu sefer geri dönüşü yok Mehmet, hep bu ânı bekledin. Bir adım at, bak gör gerisi kendiliğinden gelecek. Sonra? Sonra… Özgürsün!” Yoğun bakım ünitelerinin bulunduğu katta o gece nöbetçi olan hemşire, içerden gelen uyarı sinyalleri üzerine doktora çağrıda bulundu: “Doktor Sema Hanım, Doktor Sema Hanım! Yoğun bakım hastalarınızdan Mehmet Bey acil durum veriyor!”. Kısa bir süre sonra; Doktor Sema asansörden koşarak çıktı, aceleyle yoğun bakım ünitesine girdi. Hasta takip cihazını kontrol ettikten sonra, hemşirelere ve hasta bakıcılara derhal elektroşok cihazını hazırlamalarını söyledi. Hastaya döndü, yanındaki koltuğa oturdu, onun elini tutup: “Ne olur baba, ne olur bırakma!” Ölüm kalım mücadelesinde kaybeden taraf Mehmet Bey'di. Kalp atışları normale dönmüştü fakat bilinci tamamen kapanmıştı. Bir zamandır yaşam destek ünitelerine bağımlı sürdürdüğü yaşamını artık bitkisel hayatta devam ettirmek zorunda kalacaktı. Doktor Sema’nın hayatındaki en zorlu geceydi. Fakat daha da zor olan bir karar vermesi gerekiyordu. Babasının son isteğini yerine getirmek: “Eğer bitkisel hayata geçecek olursam, destek ünitelerinin fişini çekmeni istiyorum.” Babası istemişti: “Vasiyetimdir!”. Biliyordu, babasının kararlarında vazgeçmek diye bir şey asla olmazdı. Doktor Sema hemşirelere döndü: “Destek ünitelerinin bağlantılarını kesme prosedürünü başlatıyoruz… Gerekli izinleri alıp, hazırlıkları tamamlayın…”
··
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.