Gönderi

752 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Vedat Türkali’nin “Bir Gün Tek Başına” romanı, hızlı okumalarımdan birisi oldu. Yaklaşık 750 sayfalık romanı 8 günde bitirdim. Romanın dilinin akıcılığı kadar, hikâyenin sarıp sarmalayan yanı da, okumamı hızlandıran bir etken oldu. Türkiye’nin en çok tartışılan ve hatta kimliklerin keskinleştiği bir döneminin romanı olmasına karşın, hikayenin merkezi daha çok Türk solunun daha marjinal bir kesimine kayıyor. Ancak kitabın 1973 yılında yazıldığını düşünürsek, bu marjinalliğin günümüz için geçerli olduğunu, ama dönem itibari ile yükselen bir eğilimi temsil ettiğini söyleyebiliriz. Karakterlerin son derece güçlü olduğu ve çok derin işlendiği bir roman “Bir Gün Tek Başına”. O kadar ki, romanın çok büyük bir bölümünü doğrudan kahramanların zihninin içinden takip ediyoruz. Aslen bu oldukça zor bir teknik. Çok fazla sırıtabilecek ve yazarın okur karşısında güçsüz kalmasına neden olabilecek bir yöntem. Çünkü beyin okumak, düşüncenin nasıl aktığı ve yön aldığı, beyinde kararın nasıl verildiği tam bir bilmece iken, Vedat Türkali, zihnin içindeki gelgitleri, münazaraları, kapışmaları bizlere an ve an yaşatıyor. İnsanın en güçlü ve kararlı gözüktüğü anlarda dahi beyninde dönen fırtınalara şahit oluyoruz. Beraberinde takıntılar, kilitler, şablonlar ve kaçınılmazların beyinde nasıl rol aldığını görüyoruz. 27 Mayıs darbesinden (ki bugüne devrim mi denir darbe mi denir konusunda dahi bu ülkede bir fikir birliği oluşmuş değil) bir gün öncesine kadar ilerleyen ülkenin karmaşa günlerinin içinde, TKP’ye yakın devrimci bir üniversiteli genç kız ile orta yaşlı bir devrimci eskisinin aşkını konu alan roman, küçük burjuva bireyinin çıkmazlarını konu ediniyor. 1970’lerin egemen kavramı olan sınıf çelişkileri, romanın has kahramanı olan Kenan üzerinden aktarılıyor. Ancak ne gariptir ki, bu kavramlar günümüz insanlarının bir çoğuna yabancı ve siyasal alt kültürü olmayan kişiler tarafından okunduğunda, bu kitabın oldukça marjinal bir eser olarak değerlendirilmesi mümkün. Bir dönem romanı olan eserde, 1960 darbesine giden yolda, günümüzün sol fikirleri açısından da çözümleyici bir çok nokta var. Günümüzün ulusal solcuları ile, Markist geleneğe daha bağlı sosyalist sol ya da evrensel değerleri önemseyen özgürlükçü (liberal) sol kesimler arasındaki farkları hemen hemen 1960 darbesi öncesinde de görmek mümkün. Kitabın kahramanı Kenan, farklı fikriyatta olan okurların tamamının tepkisini üzerine çeken bir karakter. Yani hangi açıdan baksanız negatif. Küçük burjuva değerlerden kaçmak isteyen ama bunu ailevi tüm değerleri yıkarak yapmak isteyen bir kara karakter. Kenan etrafındaki iki kadın olan eşi Nermin ile sevgilisi Günsel de özgün karakterler olarak romanı güçlendiriyor. Nermin bir yanı ile ailesini kurtarmaya çalışan dişi kuş olarak tüm merhameti üzerine toplarken, bir yanıyla da onursuz duruşu ile iğreti bir görünüm kazanıyor. Günsel bir yanıyla aile parçalayıcı kötü kadın damgası yeme riskini taşırken, diğer yanı ile devrimci karakteri ile burjuva değerlerini yadsıyan duruşu ile hayranlık uyandırıyor. Tüm bunlar, temiz ve günahsız insanın olmadığı dünyanın, en gerçek hali ile romana sızdığını ve bu nedenle ilgi çektiğini bize ispatlıyor. Romanda yer alan Baba karakteri zaman zaman didaktik bir rol alsa da, aslen Vedat Türkali’nin okura mesajlarını ilettiği bir görev ediniyor. Benim romanda en çok ilgimi çeken sahne, Kenan’ın bir sinirlilik ve bunalım anında, nereye gittiğini bilmediği bir trenle Kazlıçeşmeye gelip, bir gecekondu mahallesinde girdiği bir meyhanede yöre sakinleri ve işçilerle yaptığı sohbet ve kavga oldu. Keyifle okuduğum bir romandı. Daha önce “Yalancı Tanıklar Kahvesi”ni okuduğum Vedat Türkali’nin sıradaki romanı Güven I ve II olacak büyük olasılıkla. Çok yakın bir zamanda yitirdiğimiz yazarımızı saygı ile anıyorum.
Bir Gün Tek Başına
Bir Gün Tek BaşınaVedat Türkali · Ayrıntı Yayınları · 20195,3bin okunma
·
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.