Gönderi

285 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
konu acık
Moskva, 1989. RIA’ya konuşan müze görevlisinin söylediği öyle bir şey vardı ki, okurken gözlerim faltaşı gibi açıldı desem yeridir. Buna göre 1989’da yayınlanan “Ve Çelik Böyle Sertleşti” baskısında daha önce hiç yayınlanmamış kısımlar bulunuyordu ve sayıları hiç de az değildi. Kitabın neredeyse üçte birlik bölümü ilk kez 1989 yılında gün yüzü görüyordu. Üstelik bu kısımların çoğu dönemin politik atmosferine farklı bir ışık tutar nitelikteydi. Örneğin, ilk baskılardan itibaren çıkarılan parçaların birinde uzun uzun kitabın başkahramanı Pavel Korçagin’in “işçi muhalefetiyle” kurduğu ilişki ele alınıyordu. Özetle kitap 1989 yılına kadar eksik ve sansürlü haliyle basılmıştı. Bu satırları okuduktan sonra iki soru belirdi aklımda: 1. Öyleyse biz Türkçede romanın eksik ve sansürlü halinin çevirisini mi okumuştuk? 2. İlk kez 1989’da basılan ve daha önceki baskılarda yer almayan kısımlarda “İşçi muhalefeti” meselesinin dışında başka neler vardı? İlk soruyu cevaplamak nispeten daha kolaydı. Nadirkitap ve To-Kat‘ta yapılacak on dakikalık bir kronoloji taramasına bakıyordu. Orijinal adıyla “Kak zakalyalas stal” romanı Türkçeye 1967’de Atilla Tokatlı (“Ve Çeliğe Su Verildi”, Gün Yay.), 1972’de Umut Özgen (“Ve çeliğe Su Verildi”, Yücel Yay.), Işık Yılmaz (“Ve Çeliğe Su Verildi”, Umut Yay.), Güneş Bozkaya Kolontay – Nadiye Çobanoğlu (“Ve Çelik Böyle Sertleşti”, Yar Yay.), 1979’da Stanislava Özen (“Çeliğe Su Verildi”, Sosyal Klasikler Yay.) ve 2003’te Celal Kırlangıç (“Ve Çeliğe Su Verildi”, Ayyıldız Yay.) tarafından toplamda 6 kere çevrilmişti. * atilla tokatlı umutozgen ışıkyilmaz gunesbozkaya stanislava özen Alıntıdır. Celal Kırlangıç’tan önceki 5 çeviri 1989’dan daha eskiye tarihlendiğine göre orijinalinde eksik olan kısımların bu çevirilerde bulunması söz konusu bile olamazdı. Kırlangıç’ın çevirisinin hangi dilden ve hangi baskı temel alınarak yapıldığını öğrenmek için kitabın kendisini görmemiz şarttı. Öte yandan Türkiye’deki Ostrovski ve eseri ile ilgili kanaat yukarıdaki listeden de görülebileceği gibi 1967-1980 döneminde çoktan yerleşmiş olsa gerekti. Ayrıca günümüzde hala basılan çevirilerin önemli bir bölümü bu yılların usta çevirmenleri eliyle yapılanlardı. (Örneğin ben kitabı ilk kez 1998-1999 yıllarında Güneş Bozkaya çevirisiyle okumuştum.) Bütün bunlardan çıkardığım ilk sonuç şu oldu: Kırlangıç’ın çevirisinin 1989 baskısı temel alınarak yapıldığını farz etsek bile, ki bence bu çok düşük bir ihtimal, Türkiyeli okurların ezici çoğunluğu 1967’den bu yana bu kitabın sansürlü ve eksik halini okumuş, kitaba konu olan olaylar ve dönem hakkında ona göre bir fikir edinmişti. Bu nedenle bu fikirde bazı çarpıklıklar olması son derece muhtemeldi. Sıra ikinci soruyu cevaplamaya gelmişti. Daha önce sansürlenen ve ilk kez 1989 baskısında yer alan bölümlerde ne vardı? Bunu öğrenmenin en kolay yolu bu üç ciltlik baskıyı edinmekti. Aslında kitapları bir Internet sitesinden de satın alabilirdim ama nedense içimden gelen sese kulak verdim ve doğrudan Ostrovski Müzesi’nin yolunu tuttum. Rus edebiyatı üzerinde çalışan Türkiyeli bir doktora öğrencisinin gelişi, ziyaretçilerle dolup taştığı pek de söylenemeyecek müzenin çalışanlarını epey bir mutlu etti. “Elimden tutup gezdirdiler” desem yeridir. Bu sıcak karşılamanın neticesinde, 30 ruble, yani 1,5 lira ödeyerek girdiğim müzeden, kucağımda 1989 baskısı ciltler, çeşitli broşürler, geçmiş Ostrovski konferanslarına ait materyaller, 2011 Kasımında düzenlenecek konferansa katılım davetiyesi ve daha bir sürü hediyenin yanı sıra derin bir şaşkınlık duygusuyla çıktım. Sansürlenen kısımlar konusuna tekrar döneceğim. Ancak parantez içerisinde bile olsa bu şaşkınlık meselesini açmam gerek. Moskova’daki bu müze Nikolay Ostrovski’nin ömrünün son günlerini geçirdiği evde kurulmuş. Yazarın edebi yaşamına ait tonla el yazması ve arşiv malzemesinin yanı sıra biyografisine ışık tutan eşyalar, resimler ve belgeler burada muhafaza ediliyor. Bir müze çalışanı, işte bu şeylerin sergilendiği vitrinlerin önünde uzun ve ayrıntılı anlatımlarda bulunurken ben, o anda işittiğim Ostrovski’yle, Türkiye’deki okumalarımdan bildiğim Ostrovski arasındaki farklılıklara ümitsizce bir anlam vermeye çalışıyordum. Görevliyi dinlerken aklımdan sürekli “Galiba ben yanlış hatırlıyorum” gibi cümleler geçiyordu. Halbuki kendimi boşuna hırpalıyordum. Türkiye’de okuduğum her şeyi dosdoğru hatırlıyordum. Sorun bende değil, Türkiye’de ve muhtemelen dünyanın pek çok başka ülkesinde Ostrovski hakkında doğru zannedilendeydi. Somut bir örnek. 1973 Martında İstanbul’da May Yayınları tarafından basılan Ostrovski’nin “Kasırga Çocukları” çevirisi.
Ve Çeliğe Su Verildi
Ve Çeliğe Su VerildiNikolay Ostrovski · Oda Yayınları · 1996677 okunma
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.