Gönderi

372 syf.
10/10 puan verdi
Keşke acılar da, suçlar ve cezalar gibi zamanaşımına uğrasaydı!
“ŞŞŞ ÇOCUKLAR BAĞIRMAZ?!!" “İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez,” demiş Cengiz Aytmatov. Ne de doğru ve haklı bir söz. Şimdi ben de neyi nasıl hangi doğru kelimeyle kimlere ne şekilde anlatabilirim bilemiyorum açıkçası. Bazı kitaplar okuruz.. İşte 1 saat.. 2 saat.. 3 gün.. 5 gün.. ya da bir ay. Az veya çok bir süre harcar, hayatımızın en önemli zaman dilimini ayırır sonra da bitiririz. En azından bitirdiğimizi sanırız. Hani her kitap bambaşka bir dünya, rengarenk bir manzara ne bileyim bir kaçış veyahut da farklı bir duygu durum düşünce silsilesi oluşturur ya biz okurlar için. İşte bu kitaplardan bayağı farklı Kardeşini Doğurmak. Zaten adından da anlaşılacağı üzere kitabın konusunu az çok tahmin edebiliyorsunuz ama düşündüğünüzden çok daha fazlasını bulacağınıza emin olabilirsiniz. Hatta hayret edebilir, şaşırabilir, ağlayabilir, öfke duyabilir ve insanlığınızdan da utanabilirsiniz. Fakat tüm bunlar yaşandı, yaşanıyor ve üstelik gerçek! Daha ne olmalıydı bunların konuşulması için, değil mi? Ama tabi fazlası var, çok çok daha fazlası, dayanılmaz sandığımız bu acıları yaşamaya mahkum bırakılmış mağdurlar.. Bu kitapta bilinenin uzağında apayrı hülyalara dalıp sonra da o daldığımız hülyalardan uyanmayı beklemeyin çünkü ne öyle bir konu ne de süslü edebi bir yazı dili ile karşılaşacaksınız. Tamam kitap bitiyor ama somut olarak sadece o kadar. Okuyacağınız gerçeklerin tokat gibi çarpması var bu kitapta. Aklınızdan asla çıkmayacak, unutulmayacak yani unutmanız mümkün olmayacak, ya hayatınızın her alanında şüpheciliğe meydan verecek, herkesi sorgulatacak– en yakınınızdan sokakta yürürken yolda geçen çocuklardan yaşlılarına en uzağınıza daha doğrusu insanın her türüne dair koca bir ACABA, BU DA YAŞIYOR VEYA YAPIYOR OLABİLİR Mİ? gibi kendi kendinize soru ve cevaplar yaşayacaksınız sürekli sürekli ve sürekli. Bu konuda uyarmak zorundayım. Neden mi böyle davranışlar vadediyor peki bu kitap?! Hmm.. Belki de içinde yer alan bilgilerden dolayıdır; hani yaşanmışlıklarla dolu, gerçeklerle imzalı, gözyaşlarıyla yoğrulmuş, acıyla mayalanmış, haykırışlar ve çığlıklarla harmalanmış binbir acıyla tıka basa doldurulmuş çocukların pardon çocuk mu dedim affedersiniz, çocuk olmasına izin verilmeyen çocukların hatta evlenmeden daha küçücük ya küçücük yaşlarda belki 3, belki 4, belki 14 yaşlarda kadın olmaya mecbur bırakılmış masumların, daha da vahimi kardeşini doğurmaya bırakılmış kızların; evet, evet yanlış okumadınız kızlar kardeşlerini doğuruyor bunlara şahit oluyorsunuz. Nasıl yeterince makul oldu mu insanın kendi gölgesine bile güvenmemesi için. Yahu bir insan, çocuk ya dünyaya yeni gelmiş ailesinin yanında büyüyen bir çocuk, kimsesiz küçücük minicik ufacık.. Kim korur kollar ilgilenir öğretir sevgiyi saygıyı inancı güveni? Anne ve babası. Ya bir çocuk ya çocuk bahsettiğimiz korunmasız, masum, başkasına muhtaç; annesine babasına abisine kardeşine güvenemezse kime güvenebilir? Kendi evinin içindeki insana da güvenmeyeceksin de kime güveneceksin? Bu kadar mı kötü oluyor insanlar diyorsun ama oluyorlar işte. Kitapta bir alıntıya denk gelmiştim şöyle ifade ediyor mağdur olan çocuk: “Düşünsenize, evinizin çatısı yok. Evinizin duvarı yok. Eviniz yok... Her gün üşüyorsunuz. Her gün üstünüze yağmur, kar yağıyor. Güneş yakıyor sizi. Sığınağınızı kaybetmişsiniz. Size sormadan çocukluğunuzu çalmışlar... Düşünsenize, evsiz kalmışsınız.” Türkiye'de varlığı artık kabul ediliyor ama nedense hiç konuşulmuyor. Aslında dünyanın kanayan yarası bu. Şahit ola ola nasıl susup yutabiliyoruz? Peki, içimiz rahat ediyor mu bari bildiğimiz halde susarken? Nasıl da süslü püslü halılarımızın altına süpürebiliyoruz da güya çok daha önemli olduğunu düşündüğümüz konuları dillendire dillendire bitiremiyoruz?! Ensestle ilgili yığınla haber, röportaj ve film yapılmış ve hâlâ yapılıyor olmasına rağmen nedense bunu hiç yüksek sesle konuşmuyoruz konuşamıyoruz. Satır aralarında kaybolup gidiyor. NEDEN? Hayal ürünü mü sanıyoruz? Yok canım, deyip geçiyor muyuz yoksa? “Okuyup bitiremedim.” Ne demek bu? Bu kadınlar bize yaralarını açıp gösterdiler, biz o yaraları görmezden gelirsek ya da o derin yaralardan gözlerimizi kaçırırsak olmaz. Tek kelimeyle olmaz arkadaşlar. OLMAZ… Okuyacaksınız, okutacaksınız, hatta gözlerinin içine içine sokacaksınız! O yaraları görmelerini sağlamak zorundayız! Bu tür kitapları yazanlar övgü falan beklemiyor. Görün istiyor, görün. Gözünüzü kaçırmayın, yaranın ta içine bakın. Bakın ki, yarasını gösteren kadınlar kendilerini yalnız hissetmesin, yaralarını göstermek için bir nedenleri olsun, bir duyarlılık oluşsun. Yarasının üstünü açan kadınların evi taşlanmasın! Onlardan bir “merhabayı" dahi esirgeyen komşuları bir an durup düşünsün Bunu yaşayanlar anlatamıyorsa bile de bizlerin onlara ses olması, sesleri olmak için mücadeleye girmesi gerekmez mi? Biliyorum-ki duyarlı insanların sayısı hiç de az değil ama yeterli de değil; daha fazlasına ihtiyaç var. “Arkadaşlar suçlu kim tartışılır ama suçsuz olanın çocuklar olduğu kesin. Bunu bilir bunu söylerim.” 90lı yılların başında İstanbul’da bir mahkemede yaşanan konuşma şudur: Baba diyor ki, “Hâkim bey, bahçenize diktiğiniz ağacın ilk meyvesini başkasına verir misiniz?” İnanabiliyor musunuz? Sayfa 31 Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir toplumuz, hikâyemiz bu ve Türkiye’nin iyi bir TERAPİYE ihtiyacı var!
Kardeşini Doğurmak
Kardeşini DoğurmakBüşra Sanay · Doğan Kitap · 20185,7bin okunma
··
368 görüntüleme
İnsanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. okurunun profil resmi
Bunları duymak, okumak ağır bir imtihan. Masumlar, garipler, çaresizler, savunmasızlar, tutunamayanlar adına kalbim sitemle dolu. İnsan nasıl insanın merhametine emanet edilebilir.
Demet okurunun profil resmi
Duymak, okumak ne demek kitap dostum. Yaşanmış olaylar ve hala yaşanıyor aklım almıyor benim ya düşünebiliyor musun? Her an her zaman. Cinsiyet, yaş, eğitim, din, ırk gözetilmeksizin!! İnsanı insana bile emanet edemiyorsun!!
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.