Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

148 syf.
·
Puan vermedi
Sezai Karakoç'un şiirlerinin hep bir hikâyesi olur.Kitapta geçen Liliyar şiirinin hikâyesi ise şöyle; ‘’Bu kuklaların kukla olmadığı besbelli/Ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli…’’ diye başlayan şiiri. Karakoç’un bu şiirine, 1953 Amerikan yapımı olan, yönetmenliğini Charles Walters’ın yaptığı ve başrollerinde Leslie Caron, Mel Ferrer, Jean Perre Aumont’un oynadığı ‘’Lili’’ adlı film kaynaklık etmiştir. Filmin başkahramanı olan Lili, on altı yaşında temiz kalpli, saf, insanlara sonsuz güveni olan biri. Filmin başkahramanlarından olan Pool’ün tanımıyla ‘’O küçük bir çan gibidir. Nasıl vurursanız vurun o saf bir ses verir.’’ Babasını kaybettikten sonra şehre bir tanıdıklarının yanına çalışmaya gelen Lili, onun da öldüğünü duyunca çaresiz bir şekilde kalacak bir yer ve iş arar. Bu sırada bulunduğu şehirde de bir sirk kurulmuştur. Bu sirkte çalışan sihirbaz Marcus’la tanışır ve onun aracılığıyla burada garson olarak işe başlar. Marcus’un gösterilerini büyük bir hayranlıkla izlemekten görevini yerine getirmeyen Lili’nin, daha ilk akşamdan işine son verilir. Lili bu arada gönlünü de sihirbaz Marcus’a kaptırmıştır. Lili Marcus’u severken sirkte kukla oynatan Pool da Lili’ye âşık olmuştur. Fakat Lili bunun farkında değildir. Pool’u kaba ve sert biri olarak görür. Pool çok iyi bir dansçıyken savaşta sakatlandığı için sirkte kukla oynatmaya mecbur kalır. Bunu bir türlü kabullenemez Pool ve özünde çok iyi biri olmasına rağmen sert mizaçlı, kaba biri olarak tanınır çevresinde. Lili işten atılınca ortada kalır. Gidecek bir yeri de yoktur. Tüm umutları tükenen Lili intihar etmeye karar verir. Tam o sırada perdenin arkasından havuç kafalı kukla çıkar ve Lili’yi yanına çağırır. Kuklayı oynatan Pool’dür. Lili ile kukla sohbete başlarlar. Bir insanla cansız bir kuklanın konuşmaları sirktekilerin de ilgisini çeker ve Lili’yi tekrar işe alırlar. Her akşam bu gösteri tekrarlanır. İzleyiciler de yoğun ilgi gösterirler bu farklı gösteriye. Lili’nin belki de en çok mutlu eden zamanlar kuklalarıyla konuştuğu anlardır. Bu arada Lili Marcus’u içten içe sevmeye devam eder. Marcus’un evli olduğunu duyunca Lili sirki terk etmeye karar verir. Bu arada da yaptıkları gösterimlerle dikkat çeken Pool’a iyi bir iş teklifi de gelir. Fakat Lili olmadan bu işe başlamaları da mümkün değildir. Lili eline bavulunu almış sirki terk etmeye koyulurken, kukla arkadaşı havuç kafa yeniden belirir perde arkasından ve Lili’yi yanına çağırır. ‘’Bize veda etmeden mi gideceksin? Bizi de yanında götür Lili!’’ diye yalvarır kukla arkadaşları birer ikişer. Kukla arkadaşlarından olan tilki, Lili’ye hediye bir kürk almıştır. Borcunu ödemediği takdirde kendi kuyruğunu vereceğine dair anlaşma imzalamıştır. Lili kukla arkadaşlarının kendisine gösterdikleri sevgi ve sadakatten dolayı gözyaşlarını tutamaz. Kuklaların titrediğini fark eder bir ara Lili ve perdeyi kaldırır. Perdenin arkasında kaba ve sert diye tanıdığı Pool’ü görür. ‘’Ona sen nesin? Duygularını kaybeden bir canavar mı?’’ diye bağırır. Sirki terk eden Lili yolda tüm yaşananları düşünür. Çok sevdiği kuklaları oynatan, onları konuşturan Pool’dür. Yolda rüyaya benzer bir şey görür Lili. Kukla arkadaşlarıyla yürürken her birinin Pool’a dönüştüğünü, onunla dans ettiğini görür. O kuklaların aslında Pool olduğunu ve aslında Pool’ü sevdiğini anlar Lili koşarak sirke döner. Kapıda da Pool vardır. Çocukça bir sevinçle Pool’ e sarılır ve film burada biter. 1953 yapımı olan bu filmden etkilenen Sezai Karakoç da 1954’te şiiri ‘’Liliyar’’ı yayımlar.Bu şiiri epey sevmeme rağmen bir anlam üzerine oturtamamıştım. Bu hikaye ile anlamını daha net kavradım. Bu şiir benim kırgınlığım oldu. Bu şiir benim yaralarım. Bu şiir bendeki güzel hislerin de adı oldu. Uzun zamandır konuşamaz oldum. Kelimelerimi toparlayamaz oldum. Elimden yalnızca sessizce bir köşede durmak ve ağlamak geliyor. Bir bunu beceriyorum. Liliye olağanüstü bir şiir yazılıyor Lilinin haberi yok. Kendimi Liliye şiir yazan kalp gibi hissediyorum.. "Ben konuşmasını bilmem lili. Öyleyse al bu kürkü Tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü." Konuşamayan şairler midir duyguları mı bilinmez ama en güzel kelimeleri seçip hepsine ayrı hayat verdikleri kesin. ‘Bu yıldızların yıldız olmadığı besbelli. Ne söyledilerse tıpı tıpına gerçek besbelli.’ Bir vakit Lili'yi okurken gözüm gökyüzündeki titrek parıltılara ilişiverdi. Yıldızlar ve Lili ne kadar da çok benzer. Yıldızlar ne kadar parlaksa Lili’nin yüzü o kadar aydınlık. Kulağıma dolan “...Lili de o kadar Allah'ın Lili.”cümlesini gözlerim “Yıldızlar da o kadar Allah’ın Lili.” cümlesiyle tamamladı. Sonra durmayıp ekledi kalbim “Bu simsiyah gökyüzü araya serpiştirilmiş kızıllar, inceden esen rüzgâr, o rüzgârın dallarının arasına sokulduğu ağaçlar, o dalların dürtükleyip konuşturduğu yapraklar da Allah'ın.” Az sonra inceden esen rüzgâr sokulduğu dallar arasından yüklenip getirdiği ıhlamur kokusunu bıraktı. Balkonun altından pembe çiçekler gülümsedi, seher vakti zikir çeken kuşlar geldi. Oradan çokça hüzün biraz telaşlı sesiyle yavrusunu arayan anne kedi geçti. Bir pas silinmesi bu okuyan, gören ve huzura doyan.Gözüm mü yoksa kalbim mi, bilemem. Kim çok paslıysa en çok o silinen. Kesin bir tılsımı var bu şiirin... Satırlar name name işledi içime yani nasıl bir şey bu şiir içim titredi. Ve bir de amansızca tekrar okuyuşum...Şimdi tarifsiz bir şeye dönmüştüm. Ustad kendini lili yi seven kuklaci cirkin adam, muazzez akkaya yi da lili ile ozdeslestirmis.Siirlerini konusan kuklalara benzetmis. Bu filmde ki kavusmanin hayalini sevdigi kadinla kurmuş. Son misralari "yok mu" diye bitirmiş hep. o sahneden cok etkilenmiş ve o sahnenin kendi hayatinda olmasini hayal etmiş.Ah şairler! Siz büyüttünüz bu yaraları.âh şiir nasıl da girdin kanımıza.. âh Lili sen de öyle yakisiyorsun ki şiire.. Sezai Karakoç seni o kadar çok seviyorum ki bildiğim tüm övgüleri sıralasam yetmiycek gibi Allah mekanını cennet eylesin gönlü güzel adam Tekrar tekrar okuyorum bu şiiri. Sezai Karakoç filmin şiirsel özetini çıkarmış. Sezai Karakoç bu şiiri yazmış olmasaydı böyle bir filmden haberim olmayacaktı. Dünya hüzün yeri sadece. Kafamı nereye çevirsem hüzün var. insanların ölmesi,gitmesi,bir daha dönmemesi ya da dönüp dönmeyeceğinin bilinmemesi,bir çocuğun büyümesi,güneşin batması,aynısından bir tane daha olmayan şu içinde bulunduğumuz an ve daha bir sürü şey...Hepsi biraz daha yük omuzlarımıza.Eksik bir parçası var hepimizin onu arıyoruz yana yakıla. Bulur muyuz bulamaz mıyız bilmiyorum ama iyi ki şiirler var yoksa daha da katlanılmaz olacaktı hayat daha da zor olacaktı...Dünyanın en güzel sözlerini yazıp sonuna da ''ben konuşmasını bilmem'' demesi,tüm kalbimi buraya bırakıyorum. İyi ki şiirler var iyi ki...
Şahdamar - Körfez - Sesler -Şiirler II
Şahdamar - Körfez - Sesler -Şiirler IISezai Karakoç · Diriliş Yayınevi · 2017890 okunma
··
607 görüntüleme
Muazzez öztürk okurunun profil resmi
Diger hikayelerini nasıl öğrenebilirim mona rozayı biliyorm
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.