İlköğretim esnasında mektup yazımının nasıl olduğunun gösterilmesi dışında bizim neslin mektupla bir teması olmamıştır. İletişim aygıtlarının hızlı gelişimi karşısında bu gayet normaldir tabi. Bizden üst nesiller için mektup demek, anılarının canlanması, bizim için nostaljik bir tema, bizden bir sonraki nesil için otantik bir atmosfer, onlardan sonraki nesil için ise "What?" tepkisine mazhar olacak bir iletişim materyali demektir.
Bununla birlikte, dünya çapındaki yazarların mektuplaşmaya dayalı roman ve hikayeleri ile tarih şahsiyetlerin mektuplaşmaları vasıtasıyla mektubun yarattığı etki ve atmosfer bir nebze de olsa gelecek yüzyıllara taşınabilir. Roman ve hikayelere bu konuda örnek olarak aklıma ilk gelen eser, Dostoyevski'nin İnsancıklar eseridir. İkinciye de örnek halihazırda inceleme yazdığım Aziz Nesin-
Tahsin Saraç mektuplaşmalarıdır. Bunların içinden dikkat çeken noktalara kısa kısa değinelim.
Her konuda olduğu gibi yayıncı seçiminde de insansallığı ön plana alır Aziz Nesin ve "Hoşlanmadıklarımla artık bir otobüste yolculuk etmek bile istemiyorum, değil ki onlara para kazandırmak... Hoşlandıklarım da canımı alsın,"(s.16) der. Çok sevdiği Vakfı'ndan ise uzak kaldığı her gün onun için büyük bir üzüntü kaynağı olmaktadır. Bir yandan da Vakfı'nın ekonomik kaynaklarını artırmanın yollarını arar, çünkü sadece eserlerinin telif ücretlerine bağlı kalması ileride sorunlara yol açabilir diye düşünür.
Mektuplaşmalar, 1980 darbesinden sonraki döneme ait olduğu için yer yer bu dönemin bunaltıcı ve baskıcı etkisini de hissediyoruz. Bunlardan bir tanesinde, Aziz Nesin, Tahsin Saraç'a yılgınlığa düşmemesini, aydın olmanın sorumluluğunu yerine getirmek zorunda olduklarını söyler. Bir başka mektubunda ise bu sefer kendisi fazlasıyla sinirlenmiştir: "Tahsin'ciğim, Kızma, diyorlar. Sinirlenme, diyorlar. Kızma, sinirlenme diyenlere daha çok kızıp sinirleniyorum. Bu ülkede yaşayıp da kızıp sinirlenmemek elde mi? Radyo dinleme, TV seyretme, gazete okuma... Eeee? Ya insanlar, ya yollar, ya yapılar? Kızma, sinirlenme demek, yaşama demektir; taş ol, kaya ol, demektir."(s.45)
Bir başka mektubunda Aziz Nesin, zenginler gibi yüklü paralar harcayarak oluşturduğu bir koleksiyonu olmadığını ama insan koleksiyonu olduğunu belirtir ve uzun uzun anlatır. Kısaca, hayatı boyunca kolay aldanır olma özelliğinden dolayı çokça insanla irtibatı olmuş ve bunlardan yer yer olumsuzluklar görerek çeşit çeşit insanı tanıma olanağı bulmuştur. Nihayetinde "aptallığın bile insana yararı var,"dır.(s.73)
Aziz Nesin, kadınlar ve aşk konusunda oldukça dertlidir. Aradığı mutluluğu bulamamış olduğunu görüyoruz. O, yazma sürecindeki zor şartlarda kendisinin her daim yanında olacak bir kadın aramış ama bunu bulamamıştır. Çünkü hayatına giren kadınlar, kendilerine yeterince zaman ayırmadığı için Aziz Nesin'le hep kavga etmişler. Aziz Nesin de bir yandan zaman ayıramadığı için üzüntü duyduğunu belirtmiş, bilhassa Meral'i üzüntüyle anar. İnternetten biraz aratınca, Aziz Nesin'in, ilk eşi Vedia hanım tarafından aldatıldığını öğrendim. Bundan sonra Aziz Nesin, kendisinden 20 yaş küçük Meral hanıma ilgi duyuyor, başlarda çekinceler olsa da nihayetinde evleniyorlar. Meral hanım üniversite eğitimini tamamlıyor ve çalışmak istiyor lakin her başvurduğu yerden olumsuz yanıt alıyor. Daha sonra, bu olumsuz yanıtların eşi Aziz Nesin'in müdahaleleri sonucunda oluştuğunu görüp sıkı kavga ediyorlar. Ama kocasını çok sevdiği için bir süre sonra barışıyorlar. Ancak Aziz Nesin'in aşırıya kaçan kıskançlıkları devam ediyor. İstiyor ki Meral hanım kendi yanından hiç ayrılmasın. Ama öte taraftan Meral hanımı başka biriyle aldatmaktadır. Bunu öğrenince ayrılsalar da Aziz Nesin bir şekilde Meral hanımı ikna eder ve ikinci kez bir araya gelirler. Sonrasında başka bir olay sonucunda kesin suretle ayrılırlar.
Öte taraftan Aziz Nesin'in aşk konusunda oldukça hareketli olduğunu mektuplaşmalardan da sık sık görmekteyiz. Bir keresinde kendi durumunu latifeli bir edayla şu şekilde ifade eder: "Başka? Aşk üzerine herşey... Yine havalardayım. N'olacak benim halim, azgın bir yaşlı... Bu azgınlığa
yürek mi dayanır, can mı dayanır…"(s.17) Aziz Nesin'in bu özelliğini sevdiğini söyleyen Tahsin Saraç, dostunu latifeli şekilde uyarmaktan da çekinmez:
"Nevbahar sevmede ben pirânı tayib eylemem
Hüsn olur kim seyrederken ihtiyar elden gider"(s.18)
Aziz Nesin'in buna cevabı da şu şekilde olur:
"İhtiyar gitmezse elden öyle sevda istemem
Aşk odur kim aklım alın bende izan koymasın"(s.20)
İlk mektuplarda bir Bulgar kızdan bahseder, ardından P. diye biri geçer ve onu Vietnam'a götürmek istediğini ama üniversiteye yeni başladığı için bunun mümkün olmayacağını belirtir Aziz Nesin ama bu P.'nin her ne kadar bir gönül ilişkisi olduğunu hissetsek de net bir yargıya varamayız. Ancak ilerleyen mektuplarda bilhassa iki noktada bizzat Aziz Nesin'in ağzından iki tane gönül ilişkisini okuruz. Bunlardan birisi, "Böcüm" dediği kendisinden 46 yaş küçük bir genç kadındır. Aziz Nesin şu şekilde anlatır:
"Böcüm'le birlikteyiz. Böcüm, iki yıllık sevgilim. Yirmi beş yaşında. İkimizi görenler bana 'Kızınız mı?' diye soruyorlar. Aramızda kırk altı yaş var... Belki bu benim son güzel çılgınlığım.
Hal ü keyfiyet işte böyle.
Şimdi evde yalnızım. Böcüm, her sabah erkenden ve her gün öğleye dek İngilizce kursuna gidiyor. Bir yıl gidecek? Sonra? Üniversiteye...
Keyifliyim. Yaşamımın başka yönlerinden terslikler çıkmazsa, artık iyi çalışabilir, güzel şeyler yazabilirim. Belki de, çok kez olduğu gibi, sevi konusunda yine kendimi aldatıyorumdur.
Böcüm'ün adı 'N…'". (s.108)
Başka bir mektubunda ise bu sefer kendisinden 43 yaş küçük 29 yaşında bir genç kadınla olan ilişkisinden kısaca bahseder: "Yeni sevgilim 29 yaşında, diş hekimi... Ama diş hekimliğinden nefret ediyor."(s.133)
Aziz Nesin'in yaş vurgusu yaparken gayet mutlu, özgüvenli ve büyük bir iş başarmış olduğu hissini alıyor insan. Bence bunda hem yaşlılık psikolojisinin hem de ilk eşinin ihanetinin kendisinde açtığı derin yaranın etkisi söz konusu. Bununla birlikte, nihayetinde kendi özel hayatıdır. Lakin tarihe geçen ünlü bir yazar veya bir isim olmanın dezavantajlarından birisi, özel hayatın da özelde kalamayışıdır. Çünkü, bir yazar hakkında okurlar her şeyi öğrenmek isteyebiliyorlar. Sonuçta merak, insanı insan yapan en temel hususlardan birisidir.
Öte taraftan, Aziz Nesin'in bu tarz aşk ilişkileri onun edebi, siyasi ve toplumcu yönlerini olumlu veya olumsuz etkileyecek bir durum teşkil etmiyor tabiki. Bununla birlikte, Aziz Nesin'in hayatına dair farklı bir hususu görmek garibime gittiği için üzerinde durmak istedim. Benzer şekilde A. Puşkin'in Günce'sini de okumuş ve aynı nedenle üzerinde durmuştum.
Hepimiz insanız ve hiçbirimiz mükemmel değiliz. Zira, mükemmellik de bizim kurgumuzdan başka bir şey değildir. Ve bu kurgular, kişiden kişiye değişir çoğunlukla.
Keyifli okumalar..
NOT: Ben, kitabın Düşün Yayıncılık'tan çıkan şeklini okudum. Sayfa numaraları da haliyle onu göredir.