Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Palyaçoya Gülmek...
... Bir insanın yaşamı günler, aylar veya senelerle ölçülmez, anılarıyla ölçülür. Ne kadar anı biriktirmişse bir insan o kadar uzun ömrü olmuş demektir. Hatta insan yaşamına veda ettiğinde bile kimi anıları yaşamaya devam eder. Bu anılar kimilerini ölümsüz kılar, kimilerini unutulası. Görece değerlendirebileceğimiz, akledeceğimiz nice anılar herkeste vardır elbet. Bu anılar çocuklukla başlar, büyüdüğümüz mahallenin yaşlı amcaları, top oynayıp, ip atladığımız sokaklar, yerleri çer çöp edince beddualarıyla meşhur teyzelerimizle şekil almaya başlar. Ben böylesi bir mahallede büyüdüm. Çok çocuklu ailelerin oluşturduğu kan bağının, komşuluğun imeceleri bile kıskandıracak cinsten bir yakınlıklar arasında... Çocukluğum bu konuda şanslı geçti diyebilirim. Kuzenlerimle o sokaklarda top oynamayı çok severdim. Birbirinden ayrılmayan aileler bütünü olduğumuz gibi bizim sokaklarımızı evlerden ayıran duvarlar olmazdı; evlerin kendisi sokağa sıfır olurdu... Haliyle bu sokaklarda top oynarken bayağı rahatsız ederdik amcalarımızı, teyzelerimizi. Heleki "Lehlê" diye yaşlı bir teyzemiz vardı... aramızdaki mücadele rakip iki takım arasında geçmemiştir diyebilirim. Her oynadığımız günün beş dakikası geçmeden kapıdan belirir, bağırdığı kısık sesiyle bize hakaretler yağdırdı. Elinde mutlaka bir bıçak olurdu "topunuzu patlarımı" betimlemesiyle... Bazen topu patlatmak için peşinden koşarken onu çalımladığım zamanlar olurdu, haliyle çocuktum, gülerdim... O da, beddualarını sarkmış beyaz tülbentinin altından eksik etmezdi, hakediyorduk... Kürtçe'de lahanaya "Lehle,Lehne" denilir bizim bölgede.  İsim benzerliğinden hep gülerdik neden lahana koymuşlar ismini diye... Liseye geçtiğim yıllarda bir gün durup dururken bu isim yine aklıma gelmişti... Neden diye düşünmüştüm yine. Sonra kimlikteki ismini merak edip ailesinden birine sorup öğrenmiştim; Lalehan'dı ismi... Duyar duymaz durduk yere bir hüzne gömüldüm. Kim bilir ne anıları vardı bu isme sahip bir kadının. Hemen sonra, elinde bıçağı olmasına rağmen yakaladığı hiçbir topu patlatmadığı aklıma geldi... O günden sonra her sokaktan geçip onu gördüğümde, teyze nasılsın demeden geçmezdim... Gel zaman git zaman üniversiteye gitmiştim, büyüdük artık; top oynadığımız sokaklar bize dar gelmeye başlamıştı, iki defa değiştirilen parkelere sahipti bu sokaklar artık. Ama hala duvarsızdı evler sokağın dibinde. Hala yabancı değildim bu sokaklara anlayacağınız... Birgün üniversitede finallerime çalışırken kuzenim aradı beni, özlemiş, eski günlere daldık hemen sonrasında "biliyor musun, Lehlê öldü." dedi. Yaşayan bir anım yok olmuş gibiydi çok kötü hissetmiştim. Sonrada top oynayıp onu kızdırdığım zamanlara üzüldüm, kendimi teselli etmek içinde topumuzu hiç patlamadığını, bizi her şekilde affettiğini aklıma getirirdim. Mezarına gitmeyi istediğim nadir şahsiyetlerdendi gidemedim o an... Okulum bitmişti, memleketime geri dönmüştüm artık. Yine aynı sokaklardan geçecektim, bu sefer büyümüş ve bir anısı eksik halde tabi. Bir yıl aradan sonra sokağa girdiğim ilk gün, çocukların bu sokakta top oynadığını gördüm, çocukların yarısı Lalehan'ın torunuydu. Bir buruk sevinç yaşadım... Günler geldi geçti, bir gün mahallenin kaldırımında, aynı sokakta top koşturmakla büyüdüğümüz kuzenlerle oturuyorduk. Mahalle çocuklarla dopdolu, mahallenin aşağı kısmından da ilk defa rastladığımız bir olaya şahit olduk, palyaçolar mahallede... Bu palyaçolar Avusturya'dan geliyormuş. -çocukken hep Avustralya ile karıştırıyordum diye pek sevmezdim ülkenin ismini-. Palyaçolar ülkenin her tarafında gezip çocukları eğlendirmek isteyen gönüllü birkaç kişiden oluşuyordu... Yanımıza yaklaştıkları anda palyaçoları ilk defa gören bizim çocuklar gülmeye başladı. Hem de palyaçolar hiçbir şey yapmadan. Kerem diye biri palyaçolardan birini işaret ederek "Burna bak" diye alay edip gülüyor. Mervan diye bir çocukta palyaçonun yüzündeki boyalara gülüyor "yüzü ne halde!" diye. Bizim çocuklar olayı tamamen yanlış anlamıştı ama iyi gülmüşlerdi... Bu çok garip gelmişti bana,  palyaçolarla dalga geçip gülüyorlardı. Bu duruma biraz güldükten sonra olayın trajikomik haline daldım. Sanki gülmek için kendilerine bahane yaratan çocuklar gibiydiler, acısı çok olan insanların en ufak şeye çok içten güldüklerini iyi biliyordum, kendimden de bilirdim bunu. Kendi çocukluğum yine aklıma geldi Kerem ile Mervan'a bakarken. Bu ikisi Lalehan'ın torunları oluyordu... Biraz daha büyümelerini bekliyorum Kerem ile Mervan'ın. Sokakta olamasa bile halı sahada onlarla top koşturmayı iple çekiyorum... Şu an yanıbaşımda çok asil bir anım var. Lalehan'ın mezarından sizlere yazıyorum... İyiki diyeceğiniz anıları yaşamanız umuduyla...
··
281 görüntüleme
Dijwar okurunun profil resmi
Blogtan okumak veya başkalarıyla paylaşmak isterseniz link bırakıyorum... dijlog.blogspot.com/2021/02/palyaco...
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.