Gönderi

214 syf.
8/10 puan verdi
Çanakkale Savaşı'nda bir kolunu kaybeden Ahmet Celal, İstanbul'da doğmuş büyümüş entelektüel bir subaydır. Kolunu kaybedince ve İstanbul işgal edilince emrinde çalışan erin (Mehmet Ali) teklifiyle beraber onun köyüne gider ama her ne kadar onlar gibi giyinse, onların yediğinden yiyip içse okudukları ve düşünce tarzından kaynaklanan bir mesafe vardır aralarında. O yabandır, yabancıdır. Yalnızca ilkel içgüdüleriyle üreme amaçlı evlenen, sevişen bir toplumda aşık olacak ve aşkının peşinden gidecek kadar cesurdur aynı zamanda. Türk entelektüeli ve Türk köylüsü arasındaki dava ve uyuşmazlık, köylünün yaşam şartları dolayısıyla oluşan sertliği, haşinliği ve kör cahilliği üzerinden anlatılmış. Bağnazlık öyle bir seviyededir ki 1. Dünya Savaşı sonrasındaki Mustafa Kemal önderliğindeki direnişe karşıdırlar. Ahmet Celal'in kitaplarından, odasındaki küçük heykelciklerinden korkmak nedir ki, vatanlarını savunmaktan korkar ve teslim ederler her şeyini düşmana. Gazi subay, kurtuluş mücadelesini yakından takip eder ve her galibiyeti büyük coşkuyla kutlar kendince. Yazar bu heyecanı bize inanılmaz şekilde geçirmiş, deyim yerindeyse o kısımları okurken midemizde kelebekler uçuşuyor. Ama elbette halktan tepki gelmez. Avuç içlerindeki nasır kadar sertleşmiş, taş gibi olmuş kafalara laf anlatılmaz. Ancak düşman gelip evlerini yakmalı, soyup soğana çevirmelidir. Ben Türk milletinin (yobaz kısmının) olduğundan daha kötü anlatıldığını düşünmüyorum, eminim ki kitaba bu yönde eleştiriler gelmiştir. Gerçekten olduğu gibi anlatıldığını düşünüyorum zira aynı kafa yapısı günümüzde hala var hatta artık yalnızca yurdun kuytu köşesinde değil, içimizdedirler. Türkiye'yi şeyhlere emanet etmek gerektiğini düşünen en hafif tabiriyle aptallar içimizdeler artık her yerdeler. Acaba yüz binlerce şehit vermeye değer bir millet miyiz? Kitapta sevmediğim tek şey Cemil Meriç'in Yunanperestlik dediği Nev Yunaniliğin izleriydi sanırım. Ülis'ler Odise'ler kitabın genel havasına ve amacına ters düşmüş, bütünlük kuramamıştı bence. Shakespeare'ler ve Schopenhauer'lar da aynı şekilde... Yani evet Türk entelektüelinin anlatılması gerekiyor ama bu şekilde değil. Halihazırda dönemin Yunan devletiyle savaşırken, Eski Yunan'ı övmek 1930'larda yazılan bir kitap için çelişkili ve eğreti diyebilirim. Ama zannederim ki şu ana kadar okuduğum kitaplar arasında Türk köylüsünü en çıplaklığıyla anlatan kitap Yaban'dır.
Yaban
YabanYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 202144.6k okunma
·
79 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.