Gönderi

270 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Bu kitap doktora tezi kapsamında yapılan bir saha çalışmasının okura sunulmuş biçimidir. Yazar Hasan Güler "Endüstriyel paternalizm üzerinde sanayileşme: Çanakkale ili Çan ilçesi örneği" adlı tezinde elde ettiği bulguları detaylı bir anlatımla okura sunmuştur. Bu bağlamda yazarın verdiği bu detaylı anlatımı gayet beğendiğimi belirtmek isterim, teorik bir kitaptan çok, saha araştırması raporu hissine kapılmak benim için akıcı ve dikkat dağınıklığına mahal vermeyecek bir deneyim oldu. Öncelikle Güler'in bu saha çalışmasına özet mahiyetinde değinmek istiyorum. Çanakkale’nin çan ilçesinde yapılan bu araştırmada Çan'ın tarihinden uzunca bahsedilmiş, göç alan bir ilçe olduğu belirtilmiştir. "Kasaba" tabirini kullanmak daha doğru olacaktır. Bir çoğunluğu göçebe olan halkın, hayvancılık, tarım gibi işlerle uğraştığı köy hayatının tanımını karşılar nitelikte olduğu görülür. Bunun dışında mevsimlik işçilik, halı dokumacılığı gibi geçim kolları da vardır. Cumhuriyetle beraber başlayan sanayileşme hareketleri önce devlet eliyle daha sonra yerli girişimlerle devam etmiştir. Çan ilçesi de taşrada gelişen sanayileşme faaliyetlerinden biridir. İlçede kömür yatakları bulunduktan sonra köy ile merkez arasında bağ kuvvetlenmiş ve günlük göçleri de beraberinde getirmiştir. Daha sonra kurulan “Çan seramik fabrikası”ise çan ilçesine yeni bir sanayi kolu açmış ve çeşitliliğe katkı sağlamıştır. Fakat bu fabrika ilçenin toplumsal ve ekonomik yapısında ciddi değişikler meydana getirmiş “fabrika-işçiliği” diğer bir adıyla “yarı-işçilik” tabirini gün yüzüne çıkarmıştır. Topraktan bağlarını kesmeyen köylüler için ise “işçileşmiş köylüler” tabiri peydah olmuştur. Bu bağlamda ilçede melez bir emek türü olduğunu söyleyebiliriz. Fabrika sayesinde gelirde ciddi değişimler olmaya başlamış, çevre diyarlardan göç almaya, fabrika civarında yerleşim yerleri kurulmaya, ilçe nüfusu göç nedeniyle artmaya başlamıştır. Kasaba sakinleri tek katlı olan evlerine yeni kat atarak yeni gelen işçilere kiralamış ve gelirin artmasına olanak tanımıştır. İşçiler ise kiracı konumuna düşmüş, statüleri değişmiş, “nöbetleşe yoksulluk” kavramı bedene bürünmüştür. Buna ek olarak yeni mahalleler kurulmuş ve kasaba canlanmıştır. 1980'lere kadar bu gelişimin “altın çağını” yaşandığını söyleyebiliriz. Fakat şöyle bir ayrım yapmak gerekir toprakla bağını kaybetmeyen ilk kuşaklar için bu olumlu bir sonuç doğururken sonraki kuşaklar için aynı durumu söylemek mümkün değildir. Burada “endüstriyel paternalizm” terimine atıp yapmak istiyorum paternalizm bildiğimiz üzere iktidar bağlamında ailedeki “baba” figürünü model alır. Bir nevi patronun baba, işçilerin ise çocuk rolünde olması; babaya duyulan saygının patrona duyulması ve patron ve işçiler arasındaki ilişkinin hiçbir dış kuvveti içermeyecek şekilde sağlam olmasını içerir. Babanın iktidarı patronun iktidarına denktir. İşverenin güya işçi için avantajlı imkanlar sunduğunu öne sürerek işçiden bağlılık ve fazla emek bekler. Kitaptaki tabiriyle şu şekildedir: “Hepinizi bu fabrikadan atacağım. Ben bu fabrikanın babasıyım ve işçiler de benim çocuklarım. Bir babayla çocukları arasına hiçbir şey girmemeli. Artık bu fabrikada size ihtiyaç yok. Siz bittiniz!” Bu bağlamda fabrikalar “endüstriyel paternalizmin” yuvası niteliğindedir. Başlarda fabrikadaki köylü nüfusu fazla okuma oranı düşükken daha sonraları üniversite mezunları alınmaya başlamış ve baştaki emek gücünün yerini makineler almıştır. Makineleşme ile beraber toplu işten çıkarmalar peydah olmuştur. Bu eksende başkaldırılar da başlamıştır. 1965 grevinde fabrikaya karşı işçilerin ilk ciddi ayaklanması ,olumlu sonuç doğurmuş gibi görülse de daha sonraları fabrika adeta bunun hıncını çıkarır nitelikte davranmaya başlamıştır. işte Tam da bu hususa sonraki kuşaklar için fabrika ilk kuşaklarda olduğu gibi aynı etkiyi göstermemiştir Tekelleşen fabrika çan halkını kendine bağımlı kılmış, işçilerin zannettiği ailevi yapıdan ziyade bir mecburiyet aracına dönüşmüştür. "Çan seramik fabrikasının"çan halkı üzerindeki etkilerinden bir diğeri ise başlarda sadece erkek çalışanların olması daha sonraları ise kadınlarında fabrika hayatına katılmasıyla çalışma hayatında heterojen bir yapıyı meydana getirmesidir. Ortaya çıkan bu yeni “köylü işçi” sınıfta erken yaşta işçilik, artan emekli gibi unsurlar doğmuştur. İşçilerin sadece fabrikaya yönlendirilmesi, kasaba halkının ayakları üstünde durmasını da engellemiştir. “Sonuç olarak fabrika hayatı çan halkı üzerinde fabrikaya dayalı esnaflaşma, küçük sanayi, tarım ve hayvancılığın gerilemesi eğitim kalitesinin yüksek oluşu, topraksızlaşma, yaşanmayan işçilik serüveni ve dışarıya göç olarak sonuçlanmıştır”(Güler, H.,2014, s. 203) Tüm bu hususların ekseninde yazar “çan seramik fabrikasından” örnekle Türkiye'deki sanayileşme faaliyetlerinin bu bağlamda ortaya çıktığına, tekelleşen özel sektörün paternalist bir anlayışla işçi sömürüsüne ve bu husus da ortaya çıkan işsizliğe vurgu yapmıştır. Amaç olarak bu bağlamı ele alabiliriz. Okura bu kapsamda yeterince açık ve detaylı veriler sunduğu aşikardır. Ayrıca “Mübeccel Kıray”, “Kurtuluş Cengiz” , “Metin Özuğurlu” ve “Arif Geniş” gibi Türkiye de bu alanda çalışma yapan usta isimlere de yer vermesi araştırmaya zenginlik katmıştır. Kitabın konuları arasındaki bağlantı şu şekildedir; bir saha araştırması olduğu için önce teorik çerçeve verilmiş, ( Araştırmanın amacı, yöntemi, endüstriyel paternalizm terimi ve tarihi gibi) daha sonra ise araştırmanın yapıldığı bölgeye dair tarihsel bilgiler ve süreç aktarılmıştır. Yazarın tartıştığı hususlarda ayrıca yapılan mülakatları da okurla paylaşması, anlaşılabilirlik bakımından olumlu sonuçlar doğurmuştur. Keza son sayfalarda verilen araştırma günlüğü ve o bölgeye ait fotoğraflarda aynı şekilde bölgeyi daha yakından tanıma fırsatı sunmuştur. Nihai olarak yazar endüstriyel paternalizm yaklaşımını çan ilçesi özelinde ele almış fakat Türkiye’deki yansımalarına da ışık tutmuştur. Bu bağlamda tekelleşen fabrika hayatı işçiler üzerinde hem ekonomik hem de sosyal alanlarda etki bırakmış, ilçedeki yapıyı büyük oranda değiştirmiştir. Bu durumun günümüz Türkiye'sinde de benzer şekillerde ilerlediğini söylememiz yanlış olmaz. Toplumun bir kesimi için fabrikalar hala tüm sömürüye boğun eğilesi bir ekmek kapısı olurken, patron-baba için iplerin elinde olması artık meşru bir zemin niteliğindedir. Belki de ailede başlayan ve aşinalık kazandığımız bu hiyerarşi bir çoğumuz için fark edilemeyen ve patronun yegane hakkıymış zannedilen meşrulaşmış bir durumdur...
Patron Baba ve İşçileri
Patron Baba ve İşçileriHasan Güler · İletişim Yayıncılık · 20148 okunma
·
48 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.