Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

176 syf.
·
Puan vermedi
Bu pandemi döneminde hepimiz daha çok eve kapandık, daha çok yedik, daha az hareket ettik. Ben de herkes gibi sürekli market ürünleri, hamur işleri, cips, kola gibi şeylerle beslenince ve bütün gün hareket etmeyince vücudum isyan etmeye başladı. Kendimi neredeyse hiçbir iş yapmamama rağmen çok yorgun hissetmeye başladım ve bu konu hakkında araştırmalar yaparken kitabın yazarının videolarına denk geldim, ilgimi çekti. Kitabını görünce isminden dolayı biraz önyargılıydım, çok şey vaat eden ama içi bomboş kişisel gelişim kitaplarına benziyordu. Fakat içeriğine bakınca almaya karar verdim. Size biraz kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitabın çoğunu anlatmamaya çalışacağım fakat paylaşmak istediğim şeyler de var, muhtemelen siz de farkındasınızdır ama benim gibi yeni yeni öğrenenlerin de olduğuna eminim. DÜNDEN BUGÜNE BESLENMEMİZ Modern insanın tarihine yaklaşık iki yüz bin yıldır var diyebiliriz. Bu tarihin yüzde doksan beşinde avcı-toplayıcı şekilde yaşam sürdük. Erkekler ava çıkıyor, kadınlar da çevredeki meyve sebze, ot, çekirdek vs. besinleri topluyordu(Genel kanı). Bu yaşam tarzında her zaman yiyecek bulmak mümkün olmuyor ve bolluk-kıtlık, açlık-tokluk dönemleri oluyordu. Bir av bulunduğunda bir daha ne zaman bulunacağı belli olmadığından hemen yenirdi. Vücutlarımız da bu beslenme şekline adaptasyon göstermişti. Son on bin yılda ilkel tarıma geçildi. Tarım devrimiyle birlikte son yüz elli yıldır da başta tahıllar olmak üzere gıda üretiminde müthiş bir artış oldu, gıdaya ulaşım kolaylaştı e ucuzlaştı. Toplumların beslenme alışkanlıkları da çok değişti. Bin sekiz yüzlerde başlayan Sanayi Devrimi ile tarımda makineleşme başladı ve başta tahıl olmak üzere tarımsal üretimde bir patlama yaşandı. Buna Yeşil Devrim (The Green Revolution) dendi ve Yeşil Devrim dünyanın ekonomik ve sosyal yapısında çok önemli değişikliklere neden oldu. Beslenmemizde buğday, mısır, şeker ve karbonhidratlar büyük bir yer kaplamaya başladı. Bu dönemlerde şeker ve kalp hastalıkları artmaya başlamıştı fakat henüz çok dikkat çekmiyordu. Yetmişli yıllara gelindiğinde obezite, şeker, kalp damar hastalıkları artık önemli bir sorun olarak görülmeye başlandı. 1980 yılında Ancel Keys adında Amerikalı bilim adamı Yedi Ülke Çalışması adlı bir rapor yayınladı. Bu raporda hayvansal (doymuş) yağ yağ tüketiminin yüksek olduğu ülkelerde, koroner kalp hastalıklarının ve buna bağlı ölümlerin de yüksek olduğunu iddia etti. Hayvansal doymuş yağların olmadığı bir beslenme şekli öneriliyordu. Buna karşı çıkan bilim insanları olmasına karşın rapor ABD Senatosu Sağlık Komisyonu tarafından kabul gördü ve Amerika’nın resmi beslenme politikası haline geldi. ‘Low fat’, yani düşük yağ dönemi böylece başlamış oldu. Fakat raporda büyük bir sahtekarlık yapılmıştı . Keys çalışmasını yirmi iki ülkede yapmış fakat onun hipotezini destekleyen sadece yedi ülkedeki verileri kullanmıştı! “Bütün dünya ‘damar tıkayan kötü kolestrol’ hikayesine inanmış ve benimsemişti.” (s. 37) Böylece low fat modası başlamış oldu. Bizzat doktorlar terayağı, yumurta, yağlı etler gibi beslenmemizin can damarını oluşturan şeylere zararlı demeye başladı. Gıda endüstrisinin de işe girmeye başlamasıyla hazır gıdalardaki yağ oranı düşmeye başladı. Fakat yağsız ürünlerin tadı berbat olduğundan içlerine bağımlılık yapıcı şeker ve lezzetlendirici kimyasal maddeler boca edildi. Hala bugün de bu sağlıklı(!) ürünleri görmekteyiz. Sözde sağlıklı, yağsız, light olan ürünlerin içeriğine bakıldığında ne demek istediğimi anlarsınız. O yıllarda ülkemize fast food girdi. Diyet ürünler market raflarını doldurmaya başladı. Doğal doymuş yağ tüketimi azaldı, işlenmiş yağ ve margarin tüketimi arttı. Karbonhidrat, şeker, yapay tatlandırıcıların kullanımı arttı. Günde üç öğün yemek, ara öğünler, az ama sık yeme diyetleri arttı. Doğal yollarla yetişen gıdaların yerini GDO’lu tohumlarle, hormonlarla ve ilaçlarla yetiştirilmiş gıdalar aldı. Peki bu beslenmelerin sonucu ne oldu? “Hayvansal yağlar, uzun yıllar boyunca damar tıkayan kötü doymuş yağlar olarak anıldı ve kalp-damar hastalıklarının bir numaralı sebebi olarak gösterildi. Kırmızı et, yumurta ve tereyağı zehir, sıvı yağlar ve margarinler sağlıklı olarak lanse edildi. Seksenli yıllarda başlayan bu low fat akımı sonucunda, otuz senede obezite oranı on kat, şeker hastalığı ve kalp damar hastalıklarının sıklığı üç kat arttı!” (s. 56) “Eski mantık şuydu: Kolestrolden zengin hayvansal yağlar yenilirse kandaki kolestrol yükselir, damarları tıkayan plaklarda kolestrol olduğuna göre, demek ki yağ yemek damarları tıkar. İlk başta mantıklı gibi geliyor (yıllarca ben de buna inandım!) ama bu mantıkta çok önemli bir hata vardı; kandaki kolestrolün sadece yüzde yirmi-yirmi beşi yediğimiz yağlardan geliyor, gerisini, karaciğer, depoladığı şekerlerden yapıyor, hem de en zararlısını (LDL ve VLDL), yani damarlara oturan küçük moleküllü LDL’nin kaynağı yağlar değil; şeker.” (s. 56) Tabii bugün hayvan etlerinden aldığımız yağların da ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır. Sonuçta hayvanların beslenmesi de artık onların doğasına uygun değil. Fakat günümüzde bir madde var ki kimse ondan kolay kolay vazgeçemiyor: ŞEKER Şeker beynimizi deliye döndürüyor. Çok güçlü bir uyarıcı. Haz merkezlerimizi uyarıyor ve bize mutluluk hormonu salgılatıyor. Biz de her uyarıcı ve bağımlılık yapan maddede olduğu gibi onu delicesine istiyoruz. Fakat gün geçtikçe daha fazla haz daha fazla şeker anlamına geliyor. Beyin daha az şekerle yetinmiyor. Şekerin beyin üzerindeki etkilerini araştırmak üzere yapılan bilimsel çalışmalarda, şeker verilen kişilerin beyin sintigrafilerinde beynin ilgili bölgelerinin 'panayır yeri' gibi aydınlandığı gözlenmiştir. Beyinde buna benzer etkiyi yapan tek diğer madde ise 'kokain'dir. (s. 71) Şeker, fiziksel ve psikolojik bağımlılık yapıcı bir maddedir. Bunu bilen gıda endüstrisi, tatlı olmaması gereken ürünlerine dahi bol miktarda şeker katarak ürünün cazibesini artırır. Tuzlu yiyeceklerde, tost, sandviç ve hamburger ekmeklerinde, soslarda ve hatta hamburger etinde bile bol miktarda şeker vardır! (s.71) KAHVALTI GÜNÜN EN ÖNEMLİ ÖĞÜNÜ MÜDÜR? Bunu biraz araştırdığımda okuduklarıma şaşırmıştım. Bizim ülkemizdeki yerini bilmiyorum fakat Batı’da önceleri işçiler fabrikalarda çalışırken hep farklı saatlerde acıkıp farklı saatlerde yemek yiyorlarmış. Bu da çalışma verimini düşürüyormuş. Patronlar da evde kahvaltı edip öyle gelmeleri şartını koymuş. Kahvaltı günün en önemli öğünüdür sözü de kahvaltılık gevreği satan bir firmanın sözüymüş. İlk anlattığım bilgiden pek emin değilim, doğrusunu bilenler yazabilir. Kahvaltıdan nefret ederim, sabahları yemek yediğimde midem aşırı bulanıyor ama yapmak zorunda olduğumu hissediyordum. Fakat kahvaltı yaptığım günlerde daha çabuk acıkıyor ve daha çok yiyorken kahvaltı yapmadığımda ise daha az yiyor ve daha çabuk doyuyordum. (Kahvaltıdan kastım gün içinde işe, okula gitmeden önce çok erken saatlerde yediğimiz şeyler.) Gün içinde yemek yemeye genellikle 12.00-13.00 gibi başladım. Bu diğer insanlarda farklı olabilir çünkü bu görüşe zıt bilgiler de bulmak mümkün. Bu konu hakkında fikri olanlar görüşlerini bildirebilir. Acaba sadece bende veya belirli bir insan grubunda mı böyle merak ediyorum. “Kahvaltı atlanarak dört saatlik açlığa katlanmanın sonsuz faydaları var. Sabah sekiz ile on iki arasında gıdanın alınmadığı bu saatlerde artık metabolizma karaciğerdeki glikojen depolarını tüketmiş ve enerji için yağ yakmaya başlamıştır. İşte istenmeyen yağlardan ve kilolardan kurtulmak için en kritik saatler bu saatlerdir.” (s. 101) Yazar yine bilindik açıklamalardan farklı olarak ara öğünleri, üç öğün yemeyi, sık sık ve azar azar yenmeli anlayışını zararlı buluyor. “Doğru bir beslenme rejiminde her 2 saatte bir acıkılmaz. 'Ara öğün' saçmalığının tek faydası 'pisboğazlık' alışkanlığını pekiştirmektir.” (s.64) “İştahınız ile iradeniz mücadeleye girerse, iştah mutlaka galip gelecektir. Limbik açlığa maruz kalmamak için en iyi yol, gıdalarla mümkün olduğu kadar az karşı karşıya gelmektir.” (s. 64) “Limbik açlık, beynimizin ilkel merkezlerinin gıda ile karşı karşıya kaldığımızda bizi daha çok yemeye teşvik etmesi durumudur. Buna en güzel örnek, bir torba cipsten veya bir tabak kuruyemişten sadece bir tane cips veya bir tane fındık alıp yemeyi orada bırakamadığımızdır. Genellikle cips veya kuruyemiş bitene kadar şuursuzca yenir. Burada limbik sistemimiz "hazır gıda bulmuşken ye, belki bir daha bulamazsın." mesajı veriyor bize...” (s. 103) ORUÇ Son zamanlarda ünlenen aralıklı oruç terimini duymuşsunuzdur. Belirli bir süre yemek yemeyip su ve çay dışında besin değeri olan herhangi bir gıdayı vücudumuza sokmamamız gerekiyor. Dinlerde, geleneklerimizde var olan oruç kavramının değiştirilmiş hali. Ve kimileri geliştirdiğimiz adaptasyon sonucunda belirli süreler hep aç kaldığımız için bizim doğamızın bu olduğunu savunuyor. Yazar bu oruç yönteminde sabah on iki akşam sekiz dışında yemek yemememizi savunuyor. Hücrelerin kendini yenilediğini ve daha canlı hale geldiğimizi söylüyor. Önerdiği programda da buna uymuş. Özellikle uyku düzeninin ve sabahları aç karna yapılan sporun çok önemli olduğunu ve yağ yaktığını söylüyor. Kitabın sonuna programını, yenmesi ve yenmemesi gerekenleri, yapmamız gereken hareketleri yazmış. Ayrıca yemek tarifleri de bulunuyor. Kendi adıma konuşursam ben de artık modern dünyadaki beslenme düzeninden yorulduğumu söylemeliyim. Bir etkinlik olduğunda orada illa yemek oluyor. Sosyal yaşamımız bunun etrafında dönüyor. Yemeksiz bir buluşma, davet neredeyse yok. Yıllardır son derece sağlıksız beslendim fakat artık vücudumun genç yaşıma rağmen bundan memnun olmadığının farkındayım. En sağlıklı ve fit dediğimiz insanlar bile ‘skinny fat’ grubuna giriyor. Zayıf, fakat göbekli. Yediğimiz şeker ve karbonhidrat ağırlıklı gıdalar göbeğimizde birikiyor, daha da kötüsü iç organlarımızda birikiyor ve birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Bu kitabı okumadan önce de izlediğim birkaç belgeseli de buraya bırakayım. Kitapta sağlık hakkında daha birçok bilgi bulunuyor, hareket uyku vs. fakat uzatmamak için burada kesiyorum. Aralıklı orucu deneyimleyen olduysa görüşlerini yazabilir. İyi okumalar… Şişir Beni youtube.com/watch?v=W0re4xk... Ah Bu Şeker! youtube.com/watch?v=KiEpC0f... Tıka Basa youtube.com/watch?v=uwoJmC8... Mucize İlaç youtube.com/watch?v=HWLehcE...
30 Günde 10 Yıl
30 Günde 10 YılYavuz Yörükoğlu · Hayy Kitap · 20221,181 okunma
··
1 artı 1'leme
·
2.785 görüntüleme
Neşe okurunun profil resmi
Kendi adıma, incelemeni çok yararlı bulduğumu belirteyim. Çok da mantıklı geldi paylaştığın bilgiler. Diyetisyen arkadaşlar varken bize söz düşmez ama madem yolu açtın, deneyimlerimi paylaşayım o halde:) Anne olduktan sonra veremediğim kilolardan bıktığım bir zaman geldi çattı ve ‘kahvaltı günün en önemli öğünüdür’ ‘az az ve sık sık yiyin’ gibi tüm önerileri kulak ardı edip kendi planımı uygulamaya başladım. Çok sevmeme rağmen birkaç yıl kahvaltıdan vazgeçip aç karnına düzenli spor yaptım. Ara öğünü tamamen iptal ettim. Kendimi en zinde hissettiğim dönemdi. Neredeyse yarı aç geziyordum. En zoru şekerden uzaklaşmak oldu ki zamanla ona da alıştım. Verdiğim kiloların birazını geri aldığım zamanlar oldu ama asla eski kiloma dönmedim. Şimdilerde beslenme konusunda en dikkatimi çeken şey, ne zaman iyice doysam kendimi yorgun hissediyorum. Açken hiç yorgunluk duymuyorum. Elbette uzman değilim. Yazdıklarım şahsi görüşlerimdir. Ancak incelemenle karşılaştırınca doğru yapmışım dedim kendime. Eline sağlık. Çok beğendim incelemeni. 🌼😘
marie sklodowska okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Neşe Hocam, yararlı olduysa ne mutlu bana. 😌 Benim de en hareketli olduğum dönemler gerçekten en az yediğim ve yemek hakkında pek düşünmediğim zamanlardı. Zevk için yemek yemeye uygun değiliz bunu anladım ve uygulamaya çalışacağım ben de. Fakat şeker konusunda senin kadar iradeli olabilecek miyim bilemiyorum, tebrik ediyorum seni 😎
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Samet Ö. okurunun profil resmi
Umarım bu gazla değil de sağlıklı beslenme için uzun vadeli bir plan yaparak iyi sonuçlar elde edersiniz hocam. Neredeyse her hastalığın risk faktörlerine üç şey demirbaş gibi yerleşiyor. 1- Kötü ve şeker ağırlıklı beslenme(Buna paralel obezite) 2- İmmobil yaşam(Düzenli egzersiz alışkanlığı edinmemek) 3- Sigara içmek(Günde bir paket içenlerin kansere yakalanmama ihtimali mikroskopik oranda :) ) Bu üçlüye kesinlikle mahal verilmediği sürece hastalıklardan korunmak çok kolay. Gönül isterdi ki bütün biyokimya- koruyucu diyet literatürünü buraya yığayım :) Siz okumayı seven birisiniz ingilizce düzeyiniz de iyiyse mutlaka bu konularda düzenli okuma yapın. Hem 'kalıcı sağlık bilinci' geliştiriyor hem de öğrenmekten daha güzel ne olabilir değil mi? :) Sağlıcakla kalın.
marie sklodowska okurunun profil resmi
Sigarayı çıkardım, darısı diğerlerinin başına :) Kesinlikle uzun vadeli düşünüyorum zaten diyet gibi safsatalarla ilerlemem mümkün değil. İngilizcem fena değildir ama bu konuda bakmak hiç aklıma gelmemişti. Teşekkürler önerilerin için, umarım sağlıklı yaşamayı becerebiliriz hepimiz. :)
Samet Ö. okurunun profil resmi
Kolesterolün kötü gösterildiği gibi bir algı oluşturulmuş, yanlış. Zaten kolesterol ile kast edilen LDL'dir ki bu da kötü kolesterol namıyla bilinir. Onun dışında Şeker en büyük düşmanımız ama bu doymuş yağ tüketimini haklı çıkarmaz, hele ki fazla kiloları olmayan kimselerin pek görülmediği toplumumuzda. Onun dışındaki tespitler de zaten diğer diyet kitaplarındakilerden kopyala yapıştır usulü alınmış. Birkaç yanlış bilgi ve sansasyon dışında kendine özgü bilgi sunmayan bir kitaba benziyor incelemeler ve alıntılara bakarak konuşursak. İlla okunmalı mı? Hayır, başka diyet kitabı da aynı işi görür. Anlık bir gaz, en fazla birkaç ay sonra eski beslenme düzenine dönüş. Kitabı okumaya değer bulmasam da incelemen güzel ve özetleyici olmuş hocam. Teşekkürler.
marie sklodowska okurunun profil resmi
Evet kitap özellikle bilgili olanlar için ekstra bir şey katmıyor, ama benim gibi gerçekten sağlıklı beslenmeye çok uzak kişilere farklı bir bakış açısı katabilir. Bir de kitabın eski zamanlardan bu yana beslenme şeklimizin değişimiyle bazı hastalıkların buna paralel olarak artmasına dikkat çekmesi hoşuma gitti. Gerisini sen zaten iyi biliyorsun hocam. Ben teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğun için :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.