Gönderi

110 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
20.yy' a damgasını vurmuş bir akımdır varoluşçuluk. Temellerini 19.yy'da Soren Kierkegaard atmıştır ve köklerini Sokrates'in ''kendini bil'' ve ''sorgulanmamış yaşam, yaşanmaya değmez'' düşüncelerinden alır. Ortaya çıktığı zaman göz önüne alındığında, ağır bedelleri olan, bizim belki de hiçbir zaman tam anlamıyla anlayamayacağımız vahşeti, ikinci dünya savaşını, görürüz. İnsanların makineleşmesini, çevresine, doğaya hatta kendine bile yabancılaşmasını okuruz bu felsefede. Filozoflar hiçbir zaman bu felsefenin tanımını tam olarak yapamamıştır ancak bazı küçük tanımlamalarla bunları bir araya getirmişlerdir. Kimisi başkaldırı, kimisi özgürlük, kimisi absürdizm, kimisi irrasyonalizm gibi tanımlamalarda bulunmuştur. Hegel'in rasyonalizmine şiddetle karşı çıkmışlar ve bireyselliği ön planda tutmuşlardır. Onlara göre her insan kendi özünü oluşturur, önce var olur sonra kendi seçimleriye ve kendini aşmak deyimiyle özlerini keşfederler. Dolayısıyla onlara göre varoluş özden önce gelir ve insan yaptıklarının sorumluluğunu alır. Bu özü keşfedebilmek için önce ölüm bilincine varmalıdırlar. (Yine Sokrates ölmeden önce öğrencilerine son anda,felsefe ölmeyi öğrenmektir diyor.) Çünkü felsefe tümeldir, bütüncüldür. Yani biz bütünü anlamak istiyosak ölümü anlamalıyız. Bu ölüm bilincini de her filozof kendine göre yorumlar, ateist filozoflar ölümden sonrasını reddeder, Hristiyan filozoflar ölüm gibi kapıları kapalı, belirsiz olan bir şeyin karşısında gerektiğinde aklın feda edilebileceğini söylerler. Biz kendi konumuza dönersek yani Albert Camus'a o ölümden sonraki hayatı umut etmenin felsefi intihar olduğunu söyler. Bu düşüncesini Sisifos Söyleni adlı eserine Pindaros'un , ''Ruhum, ölümsüz yaşamın ardından koşma, olanaklar alanını tüketmeye bak.'' dizeleriyle başlamasından anlıyoruz. O bu dizeleriyle hem bedeni hem felsefi intiharı reddediyor. Albert Camus kendini varoluşçu kabul etmese de felsefe tarihçileri onun ele aldığı konulardan, işleyişinden aslında varoluşçu olduğunu söylüyor. Genel bilgilerden sonra eserimize gelelim ve uyarmam gerekiyor sanırım spoiler olacak(bu noktada bunu önemsiz görüyorum bence önemli olan olaylar değil felsefi alt metin.) Yabancı eserinde yazarımızın absürdü işediğini görüyoruz. Buradaki absürt, insanın doğayla olan uyuşmazlığı aslında. Bu düşüncelerini zaten Sisifos Söyleni eserinde okuyoruz. Roman, edebiyata damga vurmuş şu sözlerle başlıyor: Bugün annem öldü, belki de dün, bilmiyorum. Daha ilk andan itibaren Meursault'nun ölüm karşısında bile, ki ölen annesi, hiçbir şey hissetmediğini görüyoruz. İlerleyen sayfalarda bunun notlarını sıklıkla aldım, Marie'ye duygusal bir bağlılık duymuyor, o istedi diye evlenmekte bir sakınca duymuyor. Roman boyunca sıklıkla şunu görüyoruz ki yaptığı her şey bir alışkanlıktan ibaret. Hiçbir duyguya sahip olamıyor, okurken oldukça üzüldüm. Onun dünyasında hiçbir şeyi anlamlandıramıyoruz, Camus yabancılaşmayı öyle ustalıkla işliyor ki hayran kalmamak mümkün değil. İkinci bölümdeyse karakterimizin idama sürüklenişini izliyoruz ve Camus burada idam karşısındaki düşüncelerini de öyle güzel işliyor ki insanın tüyleri ürperiyor. Karakterimiz elbette ölmek istemiyor ama yine hissiz. Bu davranışları yalnıza doğal bir eylemden ileri gidemiyor. Onun bakış açısıyla okuduğumuz bu romanda gerçekten yalnızlaşmayı, anlamlandıramamayı ve bunun aslında gerçekten de ölü bir yaşam olduğunu görüyor, hissediyor ve üzülüyoruz. Hatta kendisi de ölüm karşısında yine aynı duygusuzlukla, yirmi sene sonra olsa da yine öleceğim diyerek belirtiyor. Yer Yer bazı duygu kıpırtılarını görsek de kendini duygulardan soyutladığı için bunların üzerine düşünmüyor bile. Karakterimizin yargılanması, Camus'nün adeta kendini kitaba yerleştirip bu absürdü, bu yabancılaşmayı eleştirdiğini görüyoruz. Kesinlikle okumanız gereken oldukça kült bir eser. Okurken kendinizi de sık sık yargı süzgecinden geçiriyorsunuz, Benim için yaşamın anlamı ne? Ölümün anlamı ne? Ve bu kısacık hayatı kendime nasıl anlamlandırıyorum? gibi sorular soruyorsunuz. Camus'nün de yapmak, aşılamak istediği bu zaten. İnsan bir şekilde ömrünü olabildiğince çok anlamlandırarak yaşamalı diyor özetle.
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2020112,8bin okunma
·
49 görüntüleme
Kadir okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş 👍
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.