Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

-Herhangi birini bir kafese hapset, der Küçük. Ona bir battaniye, kuş tüyü bir yastık, bir ayna ve sevdiklerinin fotoğrafını ver. Onu beslemenin bir yolunu bul, sonra birkaç yıl onu oracıkta unut. Bu koşullar altında, çoğunlukla elde kalan suçluluğa indirgenmiş, kafesin şekline bürünmüş bir insan kabuğu olacaktır. İstisnai durumlarda, diye devam eder, söz konusu şahsın mühim organları yavaş yavaş duracak ve tükenerek ölecek veya aynada kendi yansımasını izlemekten delirecektir. Yahut öyle ya da böyle kaderinde yazılı ölümcül bir hastalıktan gidecektir. Öte yandan, isyana teşne olan, sorgulayan ruhlarının çağrısına kayıtsız kalmayan insanlar uzun süre tutsak edilemez: bir isyankarı birkaç yıl bir kafese kapatın, ya kaçacak, el altındaki nesnelerle titizlikle planladığı intiharını gerçekleştirecek veya kendi bedenini parmaklıkların arasından geçecek kadar küçük parçalara ayırırken ölecektir. Burada asıl sorunsa bu asilerin kolektif bilinçte yer etmesi ve yayılmasının verimli tabiatıdır: biri öldüğünde yerine ikisi gelir. Hal böyleyken, her kafenin, her kitapçının, kilisenin, hastanenin ve hepsinden önemlisi bütün okulların çatısında kafeslerin asılı olduğunu, bunlardan en az birinde başkaldıran, kurallara uymayan, asi bir şahsın yaşadığını düşünün. Suçlu bilinçleriyle mihraplarını çevreleyen kalabalıkların kışkırttığı bu eğri büğrü, kamburu çıkmış bedenlerin konuşmalarını bir düşünün, hükümdarlıkları esnasında nasıl da sapkın, vazıh edimlerde bulunacaklardır kim bilir. Hafıza pompalayan mavi bir makine kadar güzel ve daimi, hastalıklara ve cesetlere şahitlik eden o hastanedeki mahkumdan neler çıkacak bir düşünün. Dualardan ve tapınmadan ibaret hazin bir sessizliğe mahkum edilmiş yarı kör olanı düşünün. Mahkumiyetin en mükemmel halinde koparılmış boynu bükük bir çiçek gibi her kış batıdan gelen ilk fırtınayla havalanan bilge bir adamı düşünün. Düşünün! Hücrelerinin anahtarını yapabildiğimizi düşünün. Yıllar, yıllar boyunca bekleyip de sonrasında, dünya nihayet insanları bir kafesin parmaklıkları ardında gizlemeye hepten alıştığında, gelenek ve kayıtsızlığın dayatması altında, bütün kayıp ruhlar, zorlananlar, mahkum edilenler topluca depoya dönmüş bir sosyal sistemin ürünü, evcil hayvanlar, mobilya ve kadim mumyalardan ibaret bir ırk haline geldiğinde, ancak o zaman onları özgür bıraktığımızı bir düşünün. Sonra bırakalım ateş olsunlar, bütün kışların ele avuca sığmaz yazı olsunlar. Dünya bizim olurdu kardeşim, diye lafını bitirdi.
·
325 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.