Gönderi
Tess, 1993 yılında kanser araştırmaları yapan sağır bir bilim insanı. Çocukluğu boyunca koruyucu ailelerin yanında, bir yere ait olma, sevilme ihtiyacı ile yaşamış ama bulamamış genç bir kadın. Bir kaza sonucu öldüğünde ona verilen ikinci şans sayesinde kendini 1873 yılında yeni doğum yapmış, 3 çocuk annesi bir kadının bedeninde buluyor. Kocası Jack ile aralarında asla kapanmayacak gibi duran bir uçurum var. Kızları ondan ölesiye korkuyor. Tess, yeni adıyla Lissa, ömrü boyunca hayalini kurduğu ve imrendiği aileye kavuştuğunu fark ediyor ancak aralarını düzeltip, bu mutsuz aileye mutluluk ve kahkaha getirmek için çok yolu var. Savaş sonrası travmaları nedeniyle kendini ailesinden, çocuklarından soyutlayan Jack, karısı olan ama onun gibi davranmayan kadına inanacak mı? Seneler süren korkular, acılar ve yalnızlıklar son bulacak mı?
Yazarın daha önce hiç kitabını okumadığım için karşılaştırma yapamıyorum ama ben kitabı severek okudum. Tess’in aile özlemi, sonradan sahip olduğu aileyi toparlamak için verdiği çaba, kızlarını mutlu etmek için yaptıkları ve kocası Jack’le zorlu bir şekilde olsa da yeniden sevmeyi öğrenmesi çok güzeldi. Jack’in yaşadığı üzüntü, ailesine zarar verme korkusu ve acısı çok güzel betimlenmişti. Tess’in yıllarca aradığı aşkı bulması, Jack’in korkularına rağmen yeniden karısına inanması çok hoşuma gitti. Tek eleştirim ölüp de 120 yıl geride yeniden canlanan Tess’in her şeyi çok hızlı kabullenmesi ve adapte olması olabilir ama hikayenin güzelliğinde bu bile rahatsız etmedi beni. Savannah’yı, Katie’yi, Jack’i ve Tess’i çok sevdim. Fantastik boyutu beni hiç rahatsız etmedi. 2. Şansların hepsi keşke bu kadar güzel olabilseydi
·
9 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.