Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kendi kalemimden
Gelin bugün size bir hikaye anlatayım. Hiç hayal kurmayan ve Allah'tan her zaman hayırlısını isteyen bir kız ve onun günün birinde ilk ve tek istediği tek hayali olan bir çocuğun hikayesi bu. İnsanın birini sevmesi ne demek bilir misiniz? Öyle vakit öldürmek ya da gönül eğlendirmekten bahsetmiyorum. Gerçekten insanın yüreği ile sevmesi ne demek bilir misiniz? Ben size anlatayım siz okuyun bakalım gerçekten de insan bir insanı ne kadar sevebiliyormuş. . . . İlk defa böyle hissediyorum. Kalbim ilk defa böylesine bilinmez atıyor. Aldığım nefes, attığım adım, içtiğim su, yaptığım her bir şey benim için ilk kez bu kadar anlamlı oluyor bir anda. Sevmek ne demek ben işte o an anlıyorum. Onu görmek için sabırsızlıkla beklemek. Görünce kalp atışını dışarıdan duymak. O konuştuğunda ise lâl olup hiçbir şey söyleyememek. Zamanın durmasını ve sadece onu sonsuza dek dinlemek. Yaşadığım şeye başta bir ad bulamıyorum ama sonrasında yavaş yavaş anlıyorum. Kalbimdeki o çorak toprak bir anda nasıl bu kadar hızlı çiçek bahçesine döndü ben artık anlıyorum. Uzaktan, incitmekten korkarcasına, dokunmaya kıyamadan, onu daha iyi tanımak için hep birilerine sorarak ve onu dualarıma alıp severken neler hissettiğimi bilemezsiniz. Sesini duymak, onu görmek, onunla konuşmak benim için ne kadar tarifsiz bilemezsiniz. Ona ulaşmak için çırpınmak, önüme çıkan engellere göğüs germek ve ne olursa olsun pes etmemek. Ben ne sevdamdan ne de kendime olan inancımdan vazgeçtim. Ne karşıma çıkan engellerden ne de herhangi bir şeyden korktum. Hiçbir şey yıldıramadı beni. Onca sene sonra ben Allah'tan tek bir şey istedim. Tek bir şeyi bu kadar çok istedim. Hangi insanoğlu karşımda durabilir, hangi olan beni yıldırabilirdi ki? Kimin gücü yeterdi benim içimdeki sevgili söküp almaya, hangi fani el uzatabilirdi gönül bahçemde ilk kez ve böylesine güzel açan çiçeklere? Kimse yapamadı. Benim sevgimin ve inancımın karşısında hiçbir insanoğlu duramadı. Beni kimse yıldıramadı. İstedim, dûa ettim, vazgeçmedim ve hayalim için yapmam gereken her şeyi yaptım. Hamdolsun Rabb'im bana verdi sabrımın karşılığını. Beni benim onu sevdiğimden de çok seven, benim her açıdan iyiliğimi düşünen ve anne babamdan sonra bana ilk defa bu kadar değer veren bir insan. Hayal gibiydi başta her şey... Rüya gibi... Ama hayat ya bu işte, her rüyanın bi sonu var. Başta her şey çok güzeldi. Benim onu severken anlam kazanan hayatım sevgime bulduğum karşılık ile tarif edemeyeceğim şekilde daha da anlamlanmıştı. Ufak tefek tartışmalar ya da tatsızlıklar olmadı değil ama bizim sevgimiz öylesine güçlüydü ki bunlar bize zarar veremedi. Ben her zaman dedim ki bunlar bizi sarsar belki ama asla yıkamaz. Ne tek bir fani, ne de herhangi bir dış etken, bizi birbirimizden ayıramazdı. Ayıramadı da. Ama derler ya hani insanın kendinden başka düşmanı yoktur. Kendinden başka kimse insana zarar veremez diye. Tam olarak öyle oldu her rüya gibi bizim rüyamız da son buldu... Her şey güzel ve seyrinde giderken ve tabi biz çok mutluyken dünya o kadar güzeldi ki insanın yüreğine sevgi girince tek bir şeye değil her şeye ve herkese bakış açısı değişiyormuş. Uçan kuşa, gülen bebeğe, havada insanı mest eden rüzgara ve daha binlerce şeye. Sevgi insanı güzelleştiriyormuş meğer. Her geçen gün artan sevgimiz de bizi güzelleştirdi. Birbirimize olan sonsuz güven ve sevgimiz bizi o kadar mesut kıldı ki. Onca bizi sarsan şeye rağmen hiçbir şey bizi yıkamadı her olan kötü olayda daha da kenetlendik birbirimize, daha da sarıldık hayallerimize, daha da bağlandık sevgimize ve inancımıza. Biz ne olursa olsun vazgeçmedik ve olursa olsun pes etmedik ve hep çok sevdik. Ama Mevlâna hazretlerinin dediği gibi "Ve mevsim geçer… Gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün gelir el olur." Hata yaptım. Hemde o kadar çok o kadar büyük ki. Üst üste bir sürü hata yaptım. Pişman oldum. Af diledim. O kırgındı belki bana ama biliyorum eğer kendimi affetirsem ederdi. Kollarını açmış beni bekliyordu. Tabi ben bunun da kıymetini bilemedim. Kendimi affettirmek istediğimi söyledim. Ama sanki affetmesi gereken benmişim de kendini affetirmek isteyen oymuş gibi benim için fazlasıyla çabaladı. Tabi ben yine kıymet bilmedim. Ben bir yaptıysam o bin yaptı bizim için. Tabi ben yine kıymet bilmedim. Her istediğine tamam dedim yapacağım bu sefer istediğin gibi olacağım. Ama olamadım. Bana neden diye sorduğunda ona korktuğumu söyledim. Neden korktuğumu sorduğunda ise kendimden olduğunu. Belki başta ondan da çok seviyordum ama sonradan yaptığım hatalar o eski benden geriye kalan güzel izleri de silmişti. Ya eskisi gibi sevemezsem, ya onun sevgisine layık olamazsam, ya onu yine üzüp hayal kırıklığına uğratırsam, ya yeniden kendimi sevdirmeyi beceremezsem, ya...ya...ya... Diye başlayan daha onlarca şey. Kendim için değil, asla kendim için istemedim. Onun içindi. Onun o kadar güzel, naif, saf, temiz, merhametli ve sayarak bitiremeyeceğim özelliklere sahip bir kalbi vardı ki. Ben o kalbe layık olamamaktan korktum. Kalp Allah'ın mülkü ben onun olduğu yere zarar veremezdim. Onun olduğu yeri daha fazla kıramaz daha fazla hayatını mahvedemezdim. Belki daha öncesinde yaptım ama içimde hala öyle bir pişmanlık, üzüntü, tarif bile edemeyeceğim onca şey var ki. Bana her zaman neden eskisi gibi olmayasın? Neden benim güzel olduğumu düşünüyorsan sen de benim gibi olamayasın derdi. Öyle tabi insanın istediği zaman yapamayacağı şey yoktur. Ben bunu kendimden bilirim. Dedim ya başta da sabrettim ve aldım diye. Kendimi tek bir şeye inandırdım her zaman. "Vazgeçtiğin değil sabrettiğin zaman kazanırsın." Peki ya ben? Sevmediğim için mi? Yoksa istemediğim için mi? Hangisi için vazgeçtim ondan? İkisi için de değil. Onun, senin, onlarca insanın hatta benim bile bilmediğim bir sebepten dolayı. Sen nasıl bilmezsin demeyin. İnanın benim de cevap bulamadığım onca soru var ki içimde. Bir tek Rabb'im biliyor. Ben tarif edemiyorum çünkü içimdeki duyguyu. Ona da dedim bunları. Sorma bana cevabım yok sorularına. İnsanın yaptığı şeylere nasıl cevabı olmaz insan nasıl bilmez nedenini diye sorardı. Bilmiyorum işte bunu bile bilmiyorum. Hatta ben uzun zamandır neyi bilmediğimi bile bilmiyorum ki. Yaptığım hatalar, söylediğim yalanlar, kırdığım kalp ve onca hayal kırıklığı onca umut onca hayal bıraktım ardımda. Yapamadım. Ben eski ben değildim. Olamadım ve kaybettim. Üzerimde hakkı çok hakkını ödeyemem biliyorum ve hakkın ne kadar büyük bir yük olduğunu da biliyorum. Hakkını ödemem için 2 yol sundu bana ya kendini affettireceksin eskisi gibi olacağız ya da benimle olmasan bile kimseyi sevmeyip, hayatına kimseyi almayıp, ölene kadar beni seveceksin. Birincisini seçtim ama yapamadım. Ona göre yapmadım olarak algılandı bu hep isteyen insan yapardı. Öyle ya yapar ama ben istemiyorum diyemem eğer istemiyo olsam eskisi gibi olmayı, eğer sevmiyo olsam hala onu neden böyle hissedeyim kendimi? Yüreğimde bir ağrı, günden güne yavaş yavaş öldürüyor kalbimi. Yara değil ki merhem süresin, gönül bu, ondaki yaraların ne ilacı var ne de tedavisi. Bu hikayede en çok seven kim diye sorsanız bana O derim. Çünkü ondan kopmak istediğimi söylediğim zaman bile bana hala o iki seçeneği hatırlattı durdu. Yarına kadar zamanın var dedi. Kararım net ve kesin dedim. Eğer yarını beklesem biliyorum ondan sonsuza kadar kopamazdım. Hoş hala koptum da sayılmaz. O benim için biz olmamız için dûa etti ama artık dualarında da yerim yok. Hatta belki de var. Hala her zaman ettiği bir duasını her gün tekrar ediyordur belki. Benden başkasını sevemesin. Beni unutamasın. Her gün ağlasın benim için. Aklından da kalbinden de bir an olsun çıkaramasın ve hep pişman olsun. Eğer duası buysa bu duaya bir amin de benden gelsin. Eğer bana yalan söylerse biz olmayalım diye dua etmişti. Pişman olduktan sonra tek bir kez bile yalan söylemedim ona ta ki son güne kadar. Ona son gün söylediğim şeyler yalandı. Hiçbiri tek bir harfi dahi doğru değildi. Ben ondan vazgeçebilir miyim? Onu sevmeden, onun için dua etmeden yapabilir miyim? Yapamam. Yapmadım da. O söylediğim tek ve son yalan aldı onu benden. Varsın o kötü bilsin beni. Varsın ona göre sevmiyor, istemiyor, yaptığım şeyleri kendi nefsim için yapıyor olayım. İşin gerçek yüzü bu değil. Rabb'im biliyor içimi, niyetimi, duamı ve her şeyimi. Peki bir de size sorayım. Ona göre sevmiyor olan ben, eğer gerçekten sevmiyor olsam, onun iyiliği için değil de kendi menfaatlerim ve nefsim için onu bırakmış olsam, ondan sıkılmış istediği şeyleri yapmaktan bıkmış olsam hala onun için, dahası (var mı bilmiyorum böyle birisi ama) o güzel gönlüne layık birini benden de çok sevmesi için ve beni unutup en az kalbi kadar mükemmel bir hayat yaşaması için her an dua eder miydim? Bu duayı ederken her an canımdan can gidiyor. Benimle kurduğu hayaller, paylaştığı ve tek benim bildiğim şeyler, benimle konuştuğu ve yaşadığı onca şey. Bunların her birini tekrardan başkası ile daha güzel şekilde yaşaması için dua etmek. Bunun acısını size anlatamam. Bazı şeyler yaşanır, anlatılır ama asla tarif edilemez. Yaşadım, anlattım ama tarif edemem. Benimkisi güzel bir rüyaydı. Hiç uyanmak istemediğim ama uyandığım zaman kabusa dönüşen bir rüya. Ben alıştım. Acıya da, gözyaşına da, imtihan olmaya da, yaptıklarımın cezasını çekmeye de ve daha birçok şeye alıştım. Ama Rabb'im'e tek duam o daha fazla üzülmesin, daha fazla acı çekmesin, daha fazla yanmasın canı, benim gibi onu üzen, hayal kırıklığına uğratan, ve onun hayatında iyi bir iz bırakamamış değil de en az kalbi kadar güzel, naif, saf, temiz ve daha sayamadığım onca güzelliğe sahip insan girsin hayatına, Rabb'im hayat denen bu engebeli yolda taş değdirmesin ayağına ve onu onun gibi biriyle bir etsin. Ben duamı ettim sizler de amin der misiniz? Size benden ufak bir tavsiye ne olursa olsun şükrü bırakmayın. Çünkü Allah şükrettiğim zaman verdiğini şükrü bıraktığım zaman aldı benden. Bu yüzden ne olursa olsun şükrü bırakmayın. Burada daha anlatmak istediğim çok şey var ama benim içimdekileri ne zaman, ne sayfa, ne harf, ne de ömür yeter. Dedim ya bazı şeyler yaşanır, anlatılır ama tarif edilemez. Rabb'im kimseye tarif edemeyeceği şeyler yaşatmasın 🤲🏻 konuşmak istediğim onca şeyi Cahit Zarifoğlu'un son birkaç dizesine sığdırıp bitiriyorum konuşmayı. “Bu dünya soğuk. Rüzgâr genelde ters yöne eser. Limon ağaçları kurur. Bahaneler hep hazır. Güzel günler çabuk geçer. İçimiz hep bir hoşçakal ülkesi“ . . . Bir bilinmezliğin hikayesi... 🍂
··
456 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.