Türk yazarları arasında en beğendiğim yazarlar arasındadır Tarık Buğra. Elime aldığımda kitabın ismiyle bu kadar alakasız olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Birinci Dünya Savaşı'ndan gazi olarak dönen Salih'in ve Akşehir'e imam olarak atanan hitabeti kuvvetli hocanın hikayesi anlatılır. Kurtuluş Savaşı'nın arka planını görürüz. Bir kasabada yaşananlar üzerinden savaştan, Kuvay-ı Milliye'nin yararlarından ve sonra da zararlarından bahsedilir. Hoca olarak fazla kalamayan Mehmet Reşit Çerkez Ethem'in kardeşi Çerkez Tevfik'in çetesine sığınır. Burada Küçük Ağa sıfatıyla çağrılmaya başlanır.
Kitabın konusu genel olarak böyle. Biraz da Tarık Buğra'nın üslubundan bahsetmek istiyorum. Yazarın ağır bir üslubu var. Ama cümleleri yazarken kelimeleri o kadar güzel yerleştirmiş ki, bir roman değil de bir şiir okuyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. O havayı ve ahengi hemen hissedebiliyorsunuz. Değinmek istediğim ikinci nokta ise, uzun cümleler. Zaten asıl ahengi ve kelimeler arasındaki dengeyi sağlayan nokta burası. Bunu Oğuz Atay ve Orhan Pamuk'ta da görmüştüm. Çok da hoşuma giden bir yazım türüdür. Cümle istediği kadar uzasın, anlamından bir parça bir şey bile kaybetmiyor, aksine o cümleyi okumaktan; okuyup anlamaktan değil sadece okumaktan zevk alıyorsunuz. Bu özelliğiyle Tarık Buğra benim gönlümde taht kurmuş çok başarılı bir romancıdır. Tarihi roman severlere rahatlıkla tavsiye ederim. Keyifli okumalar.