Gönderi

makale notları-12
Avrupa'yı karanlıktan aydınlığa çıkaran İslam felsefesi ve bilimi olmuştur. Niçin bu döneme "Skolastik Dönem", dönemin anlayışına "Skolastisizm" ve dönemde yetişen bilginlere "Skolastik" denir? Çünkü Batılılar kendileri II. yüzyıldan X. yüzyıla kadarki döneme "Karanlık Dönem" derler. Niçin "Karanlık Dönem" denir? Çünkü özellikle 325 İznik Konsili'nden itibaren Papalık ve Hıristiyanlık Batı'da eğitim-öğretime hakim olunca, Avrupa eski Yunan ve Roma düşüncelerine pagan düşünce oldukları gerekçesiyle yasaklamıştır. Kilise mekteplerinde ilim adına sadece Hıristiyanlığın öğretilmesini, kutsal metinlerin incelenmesini amaç edinmişlerdir. Özellikle İskenderiye ve Atina felsefe okullarında Hıristiyanlığın doğduğu ve Batı'ya yayıldığı dönemlerde henüz Hıristiyan olmamış güçlü pagan filozoflar vardı; Ammanious Saka, Plotinus, Porphyrius, Proclus bunlardan bazılarıdır. Bunlar zaman zaman Hıristiyanlığı ağır bir şekilde eleştiriyorlardı. Atina Okulu ise, 529 yılında 1. Kostantin'in emriyle resmen kapatılmış ve okulun altı filozofu, İran'a ve Suriye'ye sürgün edilmiştir. Böylece Avrupa, pagan felsefi düşüncelerden tamamen temizlenmiş oldu. İkincisi, Müslümanlar IX. yüzyıldan itibaren sadece düşünsel ve bilim alanında değil; bunların etkisiyle siyasi ve iktisadi alanlarda da zenginleşince, başlangıçta İslam'a düşmanlık besleyen Yahudiler ve Hıristiyanlar -ki bu düşüncelerini hala zihinlerinden silmiş değiller- Müslümanlardan her alanda öğrenmenin gerekliliğini anladılar. Bu sefer onlar da Arapça eserlerin İbranice ve Latince'ye çevrilmesini elzem gördüler. Bu işle bizzat Katolik papalığı ilgilendi. Latinceye yapılan ilk çeviri, Kur'an'dır. Burada Skolastik dönemden itibaren Müslüman düşünürlerin batılılara etkisi, çok özet bile olsa anlatılamaz. Burada bir iki örnekle sadece modern dönemi anlatmaya çalışacağız. Müslüman filozofların bazı felsefi düşünceleri, Avrupa' da modern felsefe olarak devem etti. Ancak bunu açıklıkla görmek mümkün olamayabilir. Çünkü Skolastik dönem ve erken Ortaçağ batılı düşünürleri, eserlerinde İslam filozoflarının adını ve eserlerini anıyorlardı. Ancak Descartes ile birlikte bu işi yapmaz oldular.2 Oysa onlar da bilerek veya bilmeyerek Müslüman filozoflardan etkilenmeye devam ediyorlardı. Bugün bizzat batılı bilginler, Descartes'e mesela İbn Sina ve Gazali etkisinden bahsetmektedirler. Ruh-beden meselesindeki Kartezyen düalizminin esasını Farabi ve İbn Sina'ın düalizmi oluşturur. Başka bir örnek verecek olursak bu, ünlü Alman filozofu Leibniz olsun. Leibniz, varlıksal ve inançsal iyimserliği anlatmak için Gazali'ye ait olan "Bu dünya mevcut dünyaların en iyisidir." veya "Varlıkta varolandan daha iyisi mümkün değildir." sözünü tekrarlamıştır. John Locke'un "tabula rasa"sı, daha önce İbn Sina ve İhvan-ı Safa tarafından söylenmiştir; John Locke bu fikrini onlardan aldığına dair iddialar da vardır. John Locke, Westminster College'de dört yıl Arapça öğrendiğinden, Müslümanların eserlerini sadece Latince çevirilerinden okumuyordu; doğrudan asıllarından da okuma imkanına sahipti. Gazali'nin Aristocu nedensellik eleştirisini, neredeyse aynısıyla D. Hume'de buluyoruz. Dante'nin özellikle İbnü'l-Arabi'nin Mi'racname'sinden (Kitabu'lMi'rac) etkilendiği bilinmektedir. Tamamen ırkçı anlayışla oluşturulan Hind-Avrupalı kuram savunucuları bir "Yunan Mucizesi"nden söz ediyorlardı. Bütün ırklar Avrupa'dan yayıldığı gibi hiçbir başka etkileşim olmadan mucizevi olarak ortaya çıkan Yunan düşüncesi de bütün düşüncelerin kaynağıdır tezi ortaya atılmıştı. İnanılırlığı büyük ölçüde ortadan kalkmış olmasına rağmen bu iki kuram Batı' da hala bugün de etkilidir. İşte bu sebeple, E. Renan gibi birçok batılı, Türkleri ve Arapları felsefe ve bilimsel düşünmeden yoksun olan ırklar olarak niteliyorlardı. Bu bir cahillik eseri değildi; sadece bir ideolojik önyargıydı. Çünkü Skolastik, Rönesans ve Reform dönemlerinde batılı düşünürlerin, söz gelimi Thomas Aquinas gibi teologların eserlerine bir göz atmak yeterliydi. Bu batılı bilginler, hatta daha sonraki dönemlerde yetişenler eserlerinde başta Farabi, Kindi, İbn Sina, Gazali, İbn Bicce, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd gibi birçok Müslüman bilginden ve onların düşüncelerinden bahsediyorlardı. Batı düşüncesinin bir kaynağı, başlangıçta Müslümanlar vasıtasıyla öğrendikleri Yunan-Roma geleneği ise, ikincisi de İslam düşüncesinin kendisidir. Mesela Batı' da ilk matematikçi olarak Pisalı Leonardo Fibonacci (1170-1250) kabul edilir. Fibonacci'nin babası zengin bir tüccar olduğundan oğlunu Tunus ve Cezayir'in medreselerinde okutmuştur; oralarda uzun bir süre matematik öğrendikten sonra 1200 yıllarında İtalya'ya dönmüştür. Nasıl biz bugün Avrupa'ya ve Amerika'ya öğrenciler gönderiyorsak, o çağlarda da Avrupalılar ve hatta Çinliler, İslam dünyasına öğrencilerini gönderiyorlardı.
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.