Kitapla ilgili düşüncelerim ve bana hissettirdikleri tazeyken bunları yazıya dökmem akıl karı olacak sanırım. Kitabı bitireli yarım saat ya olmuş ya olmamıştır ama etkisi hala sürmekte. Sonu ile şaşırtan bir kitap sanmayın sakın. Daha çok uzun bir yolculuk, uzun soluklu bir film izlemek gibiydi. Ben genelde gerek filmlerde olsun gerek kitaplarda, konusunu okumadan bir göz atıp öyle izler veya okurum. Bunu yapmamdaki amacım ise -kitap için konuşursam- konusunu okumamın benim okuma zevkimi etkileyecek olmasından korkmamdı. (Eğer siz de benim gibiyseniz incelemeyi kitabı okuduktan sonra okumanızı tavsiye ederim.) Kitabın ismini çokca duydum ve ödüllü bir kitap olduğunu biliyordum ki kitabı okumamdaki en büyük etkenler buydu. Bunun haricinde kitap bende siyahilere yapılan haksızlıkların üzerinde duracak gibi bir his uyandırmıştı. Ama gel gelelim yazarın bu konuyu ele alma şekline.
Kitabımızın ilk sayfalarında bir sürü karakter tanıtımı ve karakterlerin yaşadığı Maycomb isimli kasaba tanıtımı yapılmış. Okumaya başladığımda yazarın hepsini birden anlatması, anlamayı güçleştirdiği için benim okuma şevkimi birazcık kırdı diyebilirim. Genel olarak isim hafızam pek yoktur ve yazarın kitabın daha ilk sayfalarında bir sürü karakterle olaya başlaması kitabı anlamamı zorlaştırdı diyebilirim. Ama 10-20 sayfa okuduktan sonra her şey yerli yerine oturdu ve okuma maceram başlamış oldu.
Kitabın anlatımı Scout isimli küçük kızımız tarafından yapılmakta fakat üzülerek söylüyorum ki sayfa 59 a kadar ben anlatıcının erkek olduğunu zannetmiştim. Kitapta anlatıcının cinsiyetine dair vurgular pek fazla yapılmamıştı sayfa 59 a kadar ya da ben gözden kaçırmışım. Bunu geçersek, kitabın anlatıcısının bir çocuk olması benim okuma zevkimi artıran ögelerdendi çünkü olayları bir çocuğun gözünden okumak demek olayları tarafsız bir şekilde ele almak demekti.
Kitabın başlarında ve ortarına kadar çocuklar arasında Öcü Radley diye adlandırılan Bay Arthur'dan çokca bahsediliyor. Yazarın o karakter ile bize vermek istediği ders her ne kadar anlamlı olsa da ana olayın bu kişi etrafında gelişeceğini düşünmüştüm. Çünkü bu karakter, kitabı fazlaca meşgul etmişti. Fakat asıl olay siyahi karakterimiz Tom Robinson adlı bir adam etrafında gelişiyor.
Ve bu bana göre ana olay diye nitelendirebileceğim olay, kitabın sonlarına doğru gelişiyor ve o kısma kadar, ana olayın çözüme kavuşmasını merakla bekleyerek okuyorsunuz. Bence bu olaya kadar olanlar biraz fazla uzatılmış gibiydi fakat yazar sadece siyahinin haksızlığa uğraması üzerinde değil de, genel olarak her şeyin üzerinde durmak istediği için böyle yazmış olabilir.
Kitabın en sevdiğim, en sürükleyici olduğu ve en önemlisi bana hislerini geçirebildiği bölüm mahkeme bölümüydü. O kısmı okurken sayfaları nasıl çevirdiğimi bilmiyorum. Fakat o bölüm haricinde kitabı okumak benim için biraz zorlayıcıydı. Kitabı okurken sanki çamura saplanmışım gibi yavaş yavaş okuyordum. Bunun başlıca nedeni büyük ihtimalle yazarın bir sayfada bir sürü karakterden bahsetmiş olması ve bahsettiğim gibi pek isim hafızam olmadığı için o ismin kime ait olduğunu düşünürken çok oyalanmamdı. Ve kitabımız yaklaşık olarak 350 sayfaydı fakat okuduktan sonra bana 700 sayfa okumuşum gibi bir hissiyat verdi. Tabii bunu derken kötü bir anlamda demiyorum sadece yazarın az kelime ile üzerimde etkili ve ağır bir hissiyat bıraktığından bahsediyorum. Ve daha da önemlisi kitapta üzerinde düşünülecek bir değil, birden fazla olay vardı.(okumamı yavaşlatan etkenlerden biri daha)
Anlatıcımız Scout'un babası olan, Atticus, hayatıma dokunan bir karakterdi ve bana göre kitabın en önemli karakteriydi. Çocuklarını anneleri olmadan büyütüş şekli ve özellikle bir kız çocuğunu, toplumun beklediğinin aksine kendi bildiği şekilde büyütmesi ve çocuklarından bir şeyleri saklamaması onu sevmemdeki büyük etkenlerdendi. Onun haricinde halkın içindeki duruşu, düşünüşü herkesin sahip olamayacağı türden bir yetenekti. Karakterlere dair diğer sevdiğim noktaysa, karakter gelişimini görmem oldu. Gerek mental gerekse fiziksel değişimleri yazar çok güzel aktarmış okura. Scout'un abisi olan Jem'in ergenliğe geçiş dönemleri ve kardeşine sahip çıkması gibi özellikler beni kitaba daha da bağladı. Çevirmenin siyahilerin konuşma ağzını Türkçeye nasıl çevirdiği gerçekten çok önemliydi. Örneğin çevirirken efendim yerine efem, bir sürü yerine bissürü kelimelerini kullanması romanı daha iyi anlamamı sağladı.
Özetle, kitabın belirli bir konu etrafında şekillendiği doğru fakat bu konu, kitabın büyük bir bölümünü oluşturmuyor. Kitap bir dönem çok popüler olduğu için büyük beklentilerle kitaba başlayabilirsiniz ama ben beklentinizi o kadar da yüksek tutmamanızı önermem. Fakat bence kitaptan çıkarabileceğiniz bolca ders ve hayatınıza dokunacak karakterler vardı. Eğer kitaplığınızda okunmayı bekliyorsa bir şans verin ve okuduktan sonra duygu ve düşüncelerinizi benimle paylaşmaktan çekinmeyin. İyi okumalar dilerim. 8.6/10