Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

~Kar~
"Kar yağdığında etraf neden sessizleşmesin ki! Kar yağdığında, tabiat ananın bembeyaz bir elyaf, yorgan, kefen,pamuk, şeker, un gibi farklı örtülere bürünmüş olması herbirimizin bakış acılarına göre farklılık gösterebilir. Mühim olan o örtünün, bütün kirleri, buğuları kristale, beyaza, bembeyaza büründürmesi. Ak ve pak insanların alınları gibi... O kadar beyaz bir güzellik ki tayin edemezsiniz bazen. Kimbilir kaynağının güzelliğini herhalde bulutların altına girip dinlenmeye çekinen güneşin biraz ışığından da alıyor olsa gerek. O vakit dışarıda iken, sokakta yürürken veya sabah uyandığımızda dirseğimizi pencerelerin pervazlarına dayandırıp karşıdaki herhangi bir meskenin çatısına baktığımızda yüzlerimizdeki aydınlık gözlerimizi kamaştıracaktır. Gözlerimiz bile kapanmak üzre olur o cezbedici, albenili kar tanelerinin şahıslarına münhasır olarak inişleri ve kapladıkları alanlara dair o kadar güzellikler var ki, bir kedinin başına, bir arabanın tepesine yahut ağacın dalına konup titreyen minnacık mavigerdan-gökgerdan bir kuşun çehresini donatarak gelenek-görenek ve kültürel özelliklerini çarpıtmadan gelene - ek olarak her cisme eklenmek üzere sırıtmayan, yakışan kendinden her nesneye güzellik adına, yağmura kardeşlik ve anımsatma adına berraklık ve temizlik bırakır uslarımızda yağacak olan kar.... Hemi de en lapa lapasından... Kar yağarken çocukluğumuzdan kalma güzel anıların tekemmül etmememesinin, bir şeylerin anımsatılarak onlardan geçilmemesinin mümkünatı yoktur kanaatimce. Çocukken patika yollar çizerdik ayakkabılarımızla, her birimizin kendi imkan ve olanakları ila kendimize has emekle traktör tekerleğinin şekli gibi çapraz basıp çizdiğimiz yollar.... Ve toprak evlerimizin damlarında kar kürekleri ile babalarımızın damları temizlediği olurdu azizim! O karın korkusu ila kimi zaman dışarı çıkmaktan da korkardık, kimi zaman tepemize tap diye düşerdi o güzelim mübarek... Dama çıkar pekmez katık yapmak amacıyla karın en kir bulanmamış yerlerini bardak,sahan ve taslarımıza doldurmak üzre ahşap merdivenlerimizden inerdik... Çok iyi kar topu yapardık.. Kar savaşına girerdik arkadaşlarla saatlerce, ellerimize ve ayaklarımıza o soğuk işleyinceye dek... Kardan adam yapmayı bilemedik.... Gerdanındaki-boynundaki atkı, burnundaki havuç ve gözdesindeki , çoğu zaman taştan veya zeytinden iliklenen düğmeler bizlere hep yapmacık, tuhaf absürt ve abes geldi. Kardan adam yapmasını bilemedik azizim! Ama her defasında yapmayı çok isterdik. Ve hala yapmayı düşünüyorum.. Kimi zaman da samanlık naylonlarını kaldırıp yavru, anaç ve erkek serçelerin gelip onlara tuzak kurma edasıyla yanaştığımız da oluyordu. Çocukluğun bir de böyle hinlikleri vardı. Özellikle leğeni karın üstüne dışarıda bırakıp altına bir avuç darı, buğday veya yem bırakıp leğeni kırk beş derecelik açıyla altına bir değnek ya da çıta bırakıp, çıtanın alt bölümüne paraşüt ipini bağlayıp da ta evin penceresine kadar sarkıtıp pencerenin içinde yerleşerek başımızı dizlerimizin arasına çekip pür dikkat tuzağa odak oluşumuz oluyordu... Çantada keklik, oltada balık gimi... Hinliklerimiz... Korkunç ama içlerine kir, pas, pus, kötülük girmemiş hinliklerimiz.... Hele yağarken geceleyin, hele yağarken sokakların lambalarını seyre dalmak... Yağarken inceden inceye tabiattaki bir yola dalmak ve upuzun uzayan yolun çizgisinde yok olmak... Ne kadar da masum ve mahzun görürüz o karı, o ilk karı.... Ve nihayet dediler beklemekte olanlar. Kar yağdı ve her yer sessizliğe büründü... Ve yine beklenen, her sene beklenen, hep beklenen beklenmiş oldu, geç yağınca kıymetlendi.... Kar yağarken bundan sonra aklıma genç bir kadının kedisini ararken keskin mor dağları kaplamış ve omzunu aşmak üzre olan karlar arasında o dirayetli mücedelesine müşahhas olarak müşahedenin ve muhakemenin üstünde mükaşefe ederek gıpta ile izlerken terennüm ve teessür edişim aklıma sirayet ediyor aynı zamanda. Ve iyiki o arayış sonu olmayan bir sonun başlangıcı oldu, olacak ya da ola ki öyle olması lazım gerekti... Ama hep şu vardı akıllarda... Acaba neden hep sabırsızlıkla beklenen kar gelip, çatıp, yağdıktan sonra ekseriyet tarafından irticalen, spontane ve sıradan olarak görüldü. Doğaya, tabiata, insana, yaşama ötesine dair her ama her şey ilk anki gibi sevilmeli. Değil mi Sevgili Dost! Bembeyaz kar yağarken, simsiyah bir kedisinin olmasını ve ona sahiplenmeyi isteyen bir kadının samimi arzusu geliyor çeperime... Her çaresizliğe, olumsuzluğa rağmen kar Ölümsüzleştirilmeli, sevilmeli... Çünkü karı sevmek, yağışını istemek bile istenen bir dua-içten-samimi bir yakarıştır netice itibariyle. Ve iyiki kar yağdı oralara diyelim ve iyiki buralara da yağacaktır duasındayız. Normalde karın akis ve nakşettirdiği kötü, korkunç fobilerimiz yok değil lakin hobilerden yanayız... Modernitenin (hobi-fobi) kelimelerini kullanmaktan yana değildik. Onlarda yerini buldu. Olsun. Kar yağarken hüznün en dipsizine ram olduk hep... Hüzün ki samimi insana en çok yakışan bir şeydir... Kar gibi ak ve pak kalmak ümidi ile kalasınız .... 🍂 Hemhâl olduğumuz bir büyüğümüz şöyle demiyor muydu: "Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında, en güzel çare, dağ ile karı başbaşa bırakmaktır. Gün gelip karlar eridiğinde; dağ yolunuzu gözleyince en güzel cevap, başka bir dağdan selam yollamaktır." Kar gibi maddi bir nesnenin görüntüsünün tefekkürü ile manevi bir kâr elde etme temennisi ile..." 🌸🍂❄️
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.