Dünyada bir AYŞE ya'ŞASA.
"İnsan ömründe kaç defa ölür?" sorusuyla başlamak istiyorum zihin dünyama yerleşen ve hayat zorluğu henüz isminin telaffuzunda başlayan Ayşe Şasa'ya.
Zihnimdeki Şasa, popüler olduğu ergenlik dönemindeki özgüveni ve netliğiyle "İnsan kaç defa öldüğünü sanır diye sor" şeklinde düzeltiyor beni.
Soruyorum Yahudi mürebbiye baskısı altında kalmış 3-4 yaşındaki bir kız gibi. O bana üzerinde 40 yıldır oturduğu koltuk kadar kadîm bir yanıt veriyor… "bas'u badel mevt"...
Aslında insan dirilince yeniden yaşadığını değil de daha önce öldüğünü sanıyor. Oysa Sonrasında biliyor ki o ölümler ölüm değil yeninin başlangıcıdır. Vecdden önceki kabz hâli…
Ayşe Şasa'nın yaşam öyküsünü okurken en çok dikkatimi çeken şey hayatında hep birine ihtiyaç duymasıydı. Hani insan olmak bunu gerektirir ya. Nihayetinde biz canlılar yürürken tabanlarımızdan destek alan varlıklarız :)
Ömrü boyunca üç evlilik yapmış olan Ayşe durum ne olursa olsun mutmain olamıyor ve istediği refaha erişemiyor. Çocukluğunda kendisini ele geçirmiş travmatik ve nevrotik ruh bunalımları ilk yaşlılık dönemine kadar peşini bırakmıyor.
Ayşemiz sosyalist oluyor, onun da besleyicisi Marksist oluyor ama bir döneme kadar kendi olamıyor, zaten bulamadığı kendisini daha bir uzaklaştırıyor kendinden…
Nihayet Kemal Tahir'in ölümünden sonra eline aldığı bir Kuran'ı Kerim mealiyle yolunu buluyor Ayşe. Hastalığının nüksettiği dönemlerde İbn Arabi ile tanışıyor ve Fususu'l Hikem ile diriliyor…
Sonrasında varın gelin bizim Ayşe'ye ölüm korkusundan bahsedin. İnsan bir kere varınca o dergâha yani ölmeden önce ölünce dünyadaki ölüm insana bal kadar tatlı görünürmüş. Öyle anlatıyor Ayşe Şasa'nın mürşidi…
Dosta kavuşmanın vermiş olduğu şevk, O'nun için kabz ve O'nunla bast…
Okuyalım arkadaşlar. Böyle hayatlar insana umut oluyor ve insanın inancını güçlendiriyor.
Kıymetli Yunus Emre'nin dizeleriyle naçizane incelememi bitirmek istiyorum.
"Meğer Yûnusun gözü takıldı dosta
Ki kaldı kapuda andan içeru"