Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
·
Puan vermedi
epiktetos ismini işittiğimde aklıma daima şu durum gelir: kölenin imparatoru etkilemesi. epiktetos kelimesinin anlamı “satın alınmış”tır. her ne kadar bu ismin köleliğiyle ilişkisi olmadığı söylense de bir insanın bu isimle anılması trajiktir. marcus aurelius gibi döneminin süper gücü olan bir devletin hükümdarının, epiktetos gibi bir köleden etkilenmiş olması düşünmeye ve hayret etmeye değer bir şey değil midir? dolayısıyla bu etkileyici durumun ortaya çıkmasını sağlayan şu üçünü iyi incelemek gerekir: epiktetos, marcus aurelius ve stoa. epiktetos’un ortaya attığı felsefeyi iyi anlayabilmek için asıl olarak rufus’a, seneca’ya ve zenon’a değil; sokrates’e bakmak gerekir. zira stoa felsefesinin temelinde sokrates’in fikirleri yer almaktadır. mesela epiktetos’un üzerine basa basa söylediği “akla uygun yaşama”, sokrates’in en temel ilkelerinden birisiydi. platon’un hemen hemen bütün eserlerinde sokrates’in sorgulayıcı konumda olduğunu görmez miyiz? mesela phaidros diyaloğunda, phaidros’un aşk konusunda bir hatibin/sofistin verdiği söylevden çok etkilendiğini, bu söylevi sokrates ile paylaştığını ve sokrates’in de phaidros’u etkileyen söylevi tetkik ettiğini görürüz. bu tetkik/sorgulamanın temelinde de derin bir mantıksal inceleme ve akla uygunluk testlerinin yer aldığını fark ederiz. yine euthyphron diyaloğunda sorgulama o kadar kuvvetli bir şekilde kendini gösterir ki, diyaloğun konusu olan “dindarlık nedir?” sorusuna “bu değildir, o değildir, şu değildir.” cevapları verilir ancak “şudur.” diye bir cevap verilmez; diyalog tamamlanmaz. sokrates sadece euthyphron’un dindarlık üzerine ortaya attığı fikirleri sorgulamıştır, başka da bir şey yapmamıştır. şunu demek istiyorum: sorgulamak, belki de insanın aklını en çok ve en kesif şekilde kullandığı eylemdir. sorgulamayı salt bir yöntem değil, aynı zamanda hayat tarzı olarak belirlemiş bir filozof da akla uygun yaşamayı da ilke edinmemiş midir? işte, epiktetos’un ikide bir bahsettiği, fikirlerinin temeli yaptığı ve doğru yaşamak olarak tanıttığı “akla uygun yaşamak” düşüncesi sokrates’ten vareste bir şekilde ele alınamaz. bu da demek oluyor ki epiktetos’u anlayabilmek için bakılması gereken ilk kişi sokrates’tir. zaten onun eserlerini okuduğunuz zaman sık sık sokrates’e gönderme yaptığını göreceksiniz, öyle ki stoa’nın kurucusu olarak kabul edilen zenon’dan bile daha fazla. bu durum da şüphesiz ki tesadüf değildir. epiktetos = etik/ahlâk felsefesidir. bunu akıldan çıkarmamak gerekir. şüphesiz bu durumun da temelinde sokrates vardır. hatırlayacak olursanız, sokrates’ten evvel meşhur tabiat filozofları vardı. onlara neden tabiat filozofu deniyor? çünkü, onlar insandan ziyade doğaya bakıyor, doğayı anlamaya çalışıyorlardı. mesela arkhe problemini bir düşünün. varlığın ilk nedeni, ilkesi nedir? tabiat filozofları neyin doğru neyin yanlış olduğuyla pek ilgilenmediler, iyilik veya kötülük üzerine de pek kafa yormadılar. onlar daha çok “varlık nasıl oluştu?” sorusuyla meşgul oldular, bu sebeple de varlığı veya daha doğru bir ifadeyle “nesneleri/şeyleri” incelediler, nesnelerin ilkesi üzerine düşündüler. thales’in su, empedokles’in toprak, herakleitos’un ateş diye tutturmalarının sebebi de buydu. sokrates’e kadar birincil mesele olarak arkhe’nin ne olduğuna dâir tartışmaların felsefenin gündemini belirlediğini görüyoruz. daha genel bir ifadeyle hep nesnelere dâir konuların tartışıldığını görüyoruz. mesela meşhur hareket var mıdır yok mudur, varlık tek midir çok mudur soruları. thales’in geometrisini, anaksimandros’un ilkel evrim teorisini, zenon’un mantığını, ksenophanes’in monoteizmi, pythagorasçıların müzik kuramlarını hep bu tartışmalara borçluyuz, bunların hepsinin temelinde varlıkla ilgili tartışmaların sonuçlarının yattığını görürüz. ancak, sokrates’ten sonra arkhe probleminin tartışılmadığını veya en azından önemsenmediğini fark ederiz. neden? çünkü artık felsefenin gündemi nesnel konular değildir, nesneler değildir. nedir? insandır, insanın kendisidir. artık yıldızların hareketlerinin bir anlamı yoktur, “gökteki yıldızları bilmek beni nasıl iyi bir insan yapabilir?” denmektedir. zamanında çok övülen thales ile “göklere bakmaktan kuyuya düştü.” denilip dalga geçilmektedir. “nesneler sudan da topraktan da ateşten de oluşmuş olabilir, sen bana asıl şu sorunun yanıtını ver: iyi bir insan nasıl olunur? iyilik nedir? kötülük nedir?” sokrates, doğaya bakmaktan kendini ihmal eden insana, yine kendini hatırlatan bir filozoftur. delphoi tapınağında yazan şu sözü boşuna ikide bir hatırlatmaz: kendini bil! işte, sokrates’in bu devrimi, yani meseleyi nesnel konulardan ahlâkî/etik konulara yöneltmesi anlaşılmadan epiktetos’un, “kendine bağlı olan şey — kendine bağlı olmayan şey” ayrımı da, “önemli olan senin ahlâkî durumundur, senin dışında gerçekleşen şeylerin kıymeti yoktur.” fikri de anlaşılamaz. bunlar epiktetos’un düşüncelerinin temelleri olduğuna göre, bunları anlamadan epiktetos’u da anlamanın mümkün olmadığını söyleyebiliriz. demek ki kilit ismin yine sokrates olduğu sonucuna ulaşmış oluyoruz. talih. bu, epiktetos’u anlamada kilit bir kavramdır. daha doğrusu stoa felsefesini anlamada kilit bir kavramdır. epiktetos’un “insanın kendisine bağlı olmayan şeyler” diye nitelendirdiği her şeyin aslında talihle ilişkili olduğunu görebiliriz. mesela para, makam, çocuklar, eşler... bunların hepsini insana talih verir. epiktetos bunları açık açık talihle ilişkilendirmese de seneca ilişkilendirir. bilgeliğin sarsılmazlığı üzerine isimli eserinde, konuyla bağlantılı olarak stilbon’un başından geçenleri aktarır. stilbon zamanının ünlü filozofudur, ülkesi fethedilir, karısı ve çocukları öldürülür. muzaffer komutan, stilbon’dan haberdardır, onun yanına gidip “her şeyini senden aldım.” der. stilbon ise, “vatanımı da eşimi de çocuklarımı da bana talih verdi, yine talih benden aldı. benim sahip olduğum tek şey kendimdir. onu benden alamadın. dolayısıyla ne sen bir şey aldın benden ne de ben bir şey kaybettim.” der. demek ki talih ile maddî şeyler arasında derin bir bağ vardır. epiktetos da “talihin verdiklerini kendine âit sayma, çünkü ne kadar istesen de onlara sahip olamazsın.” demektedir. şimdi birisi gelip, “iyi de ben çalışarak para kazanabilirim” diyebilir. bu kişiye şöyle denilir: iyi de kazandığın bu paraları kaybetme imkânın da mevcuttur, hem de iradene bağlı olmayan sebeplerle kaybedebilirsin. bir şeyi kendi iraden dışında kaybedebiliyorsan, o şeye sahip olamamışsın demektir. talihin verdiğinin tek sahibi yine talihin kendisidir, başkası değil. peki, talih ile irtibatlı şeyler “insanın kendisine bağlı olmayan şeyler” ise, insanın kendisine bağlı olan şeyler nelerdir? arzu, dürtü ve kaçınma gibi şeyler. bir şeyi arzulayıp arzulamamak benim elimdedir, tekelimdedir. keza, bir şeyden kaçınıp kaçınmamak da benim elimdedir. dolayısıyla, ben bunlara sahibim. kimse benden arzulama, kaçınma gibi eylemlerimi alamaz. bundan sonrası zaten çorap söküğü gibi gelir. neyi arzulamamam lazım? bana bağlı olmayan şeyleri. neyden kaçınmam lazım? bana bağlı olmayan şeylerden. neden? çünkü bunlara hiçbir zaman sahip olamam, bunları ele geçirdiğimde ve sonra kaybettiğimde yıkılırım, mutsuz olurum. o hâlde talihin geçici olarak sana verdiği şeyleri sahiplenme. dış dünyayı önemseme, çünkü dış dünya sana bağlı değildir. kendini önemse, çünkü kendin sana bağlıdır... bunun gibi bir sürü çıkarımda bulunabilirsiniz.
Enkheiridion
EnkheiridionEpiktetos · İş Bankası Kültür Yayınları · 20191,022 okunma
·
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.