Gönderi

Nazım Hikmet'in doğumunun üzerinden bir asırdan fazla süre geçti. Oysa siz de ben de biliyoruz ki Nazım içimizde, yanı başımızda, durmadan kulağımıza bir şeyler fısıldıyor. Bir zeytin ağacı gördüğümüzde onun dizelerini hatırlıyoruz. Zıplayan bir sincap gördüğümüzde de öyle. El ele tutuşmuş yürüyen iki sevgili size Nazım esintileri getiriyor. O dönemden beri vatanı sata sata bitiremeyenleri gördükçe içinizden, "Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala!" dizesini haykırmak geliyor. En güzel denize, henüz gidilmediğini biliyorsunuz. En güzel çocuğun henüz büyümediğini de. Sevgiliniz aklınıza düştüğünde, "O şimdi ne yapıyor, şimdi şimdi?" diye kıvranıyorsunuz. Yeni doğan her bebeği, "Hoş geldin bebek" diye karşılıyoruz. Kayın ağacı bize sürgünü hatırlatıyor; zeytin ağacı inatçı ihtiyarı. Bir de deniz kıyısında durmuş düşünen adam var: Bulut mu olsam, yosun mu, gemi mi, balık mı, diye sorup duran. Ona hep bir ağızdan, "Deniz olunmalı oğlum!" diye haykırıyoruz. Gideni ve gelmekte olanı anladığımız zaman "o müthiş bahtiyarlık" la kabarıyor göğsümüz. Şilebezinden mintan giyiyoruz, ayakkabılarımız Anadolu yollarını aşındırıyor. Bazen "Akrep gibisin kardeşim!" diye kızıyoruz, söyleniyoruz. Arkasından bulutlu bir gökyüzünden sıyrılan güneşi görmüş gibi bir umuda kapılıyoruz. "O, topraktan öğrenip kitapsız bilendir" diyoruz. Sevgililerini bekleyen gençler, "Saat 4 yoksun diye sitem ediyorlar. Ölümü bekleyen hastaların önünde" Laciverdi bir bahçe" uzanıyor. "Elveda dünya ve merhaba kainat" diyorlar. Nazım hala büyük insanlığın türküsünü söylüyor; sekizinde işe gidip, yirmisinde evlenip, kırkında ölen ama "Umutsuz yaşanmıyor!" diyenlerin türküsünü. Biz de Nazım'a kendi dizeleriyle sesleniyor ve her doğum gününde diyoruz ki: Yapraklara dallara Yeşillere allara Nice nice yıllara Nazım Nice nice yıllara.
··
57 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.