Gönderi

138 syf.
·
Not rated
ibn rüşd bu eserinde varlıklar üzerine tefekkür etmenin ve bu tefekkürden de sonuçlar çıkarmanın, allah tarafından insanlara farz kılındığını iddia ediyor ve bu iddiasını da haşr, 59/2; a’râf, 7/176. âyetleriyle delillendiriyor. haşr, 59/2’de geçen “fea'tebiru/itibar” kelimesine “kıyas ve istidlal” anlamı yükleyerek bu sonuca ulaşmıştır. gerçekten de âyetin son cümlesinde allah, basiret sahiplerine seslenmiştir. basiret ise olayları akla uygun bir şekilde değerlendirip bu değerlendirmeye göre hareket edebilme yeteneğidir. bu sebeple “fea’tebiru” kelimesini gelenek hâline getirilmiş şekliyle “ibret alın” şeklinde değil, “aklınızı kullanıp da düşünün” biçiminde anlamak daha doğru diye düşünüyorum ve ibn rüşd’ün söz konusu âyeti harika bir şekilde tefsir ettiğine inanıyorum. kaldı ki a’râf, 7/176 âyeti de bu tefsiri destekler niteliktedir. zirâ allah, ilgili âyette doğrudan “yetefekkurune” diye seslenmiştir ki bu da düpedüz “düşünün, aklınızı kullanın” anlamlarına gelmektedir. ibn rüşd’ün düşünmekle, akıl kullanmakla ilgili bir yığın âyeti örnek göstermesi boşuna değil. islâm’ın ilk dönemlerinden son dönemlerine kadar katıksız bir cehaletin tüm zihinlerde hegemonya kurma tehlikesi sürekli var olmuş, hattâ uzunca bir dönem bu, tehlikeden de öte bir hâl almıştır. mesela aklı sonuna kadar dışlamayı kendisine misyon edinmiş birçok ekol, düşünce islâm coğrafyasını güdümüne almıştır. örneğin hadisçilerden bir grup akla o kadar düşmanlık beslemiştir ki âyetlerin ve hadislerin sadece zahirî/görünen anlamlarına bakmak gerektiğini, bu âyetlerin ve hadislerin ne demek istediğini anlamaya çalışmamak gerektiğini iddia etmişler ve böylece allah’ın gerçekten elinin, baldırının, yüzünün olduğu sonucuna vararak apaçık bir şekilde allah’ı cisimleştirmişlerdir. hâlbuki âyetlerde ifade olunan “el, yüz, baldır” gibi kelimelerin düpedüz mecaz olduğu şüphe götürmeyecek kadar kesin ve nettir. işte ibn rüşd’ün önüne geçmeye çalıştığı katıksız cehaletin nereye varabileceğini varın siz düşünün. ibn rüşd, felsefeye karşı beslenilen düşmanlığı da katıksız bir cehalet olarak görür. çünkü allah tüm insanlara akıl vermiş, islâm’dan önceki insanların zeki ve hikmete düşkün olanlarının da allah’ın verdiği aklı kullanarak varlık üzerinde düşündüklerini ve bunlardan sonuç çıkarmaya çalıştıklarını söylemiştir. hâl böyle iken, allah’ın varlıklar üzerine düşünmeyi farz kıldığı müslümanların, kendilerinden evvel düşünmüş insanlardan yararlanmamaları büyük bir saçmalık olur. çünkü bir insan bir ilme tek başına tamamıyla vâkıf olamayacağı gibi felsefeye de tek başına tamamıyla vâkıf olamaz. bu yüzdendir ki, allah’ın kendisine farz kıldığı felsefe ilminde ilerlemeye çalışan bir kimse, kendisinden önce söz söylemiş insanlardan yararlanmak zorundadır. bunu yaparken de o kişinin dinine bakması son derece saçmadır. tam da burada ibn rüşd muazzam bir örnek verir. der ki, “ben gidip kurban kesmek için müslüman olmayan birisinin yaptığı bıçağı kullansam ve kurban ibadetinin usûlüne harfiyen riayet etsem, sırf müslüman olmayan birisinin yaptığı bıçağı kullandım diye ibadetim kabul olmayacak mı?” kurban ibadeti açısından bıçağı yapan kişinin müslüman olup olmadığının hiçbir önemi olmadığı gibi, marifetullahta/allah’ı bilme işinde de bir araç olan felsefeyi yapan kişinin de müslüman olup olmadığının hiçbir önemi yoktur. bu sebepledir ki islâm öncesinde yaşamış âlimlerin eserlerine bakmak ne bid’attir ne de küfürdür. kişi yalnızca o âlimlerin de yanılabileceğini bilmeli, bu sebeple de onların fikirlerini iyice tartmalı, yanlışı ayıklayıp doğruyu kabul etmelidir. hattâ ibn rüşd bu konuyu daha da ileri götürerek zeki ve efdal/fazilet sahibi olan bir kişinin (ki bunlar felsefe yapmak için gerekli olan niteliklerdir) islâm öncesi âlimlerin eserlerine ulaşmasını engellemenin günâh olduğunu da ekler.
Felsefe Din ve Te'vil
Felsefe Din ve Te'vilİbn Rüşd · Klasik Yayınları · 2019118 okunma
·1 quotes·
265 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.