Amin Maalouf'un diğer kitaplarına göre biraz vasat buldum, hatta ara ara o kadar sıkıldım ki, şu kitapları yarıda bırakamama-kıyamama huyum olmasa kesinlikle devam edemezdim. Eğer Amin Maalouf'a bu kitapla başlayacaksanız, durun, bunu asla yapmayın, yoksa diğer muhteşem güzel kitaplarından mahrum kalabilirsiniz. Kitabı bu kadar yerdikten sonra, konusuna geçebilirim. Konusuna da geçmeden önce, önemli bir konu daha var. Bu bir tarih kitabı değil, yazar özellikle de bunu belirtmiş. Sadece bir papazın öldürülmesi gerçek bir olay, diğerleri tamamen hayal ürünü diyor, ama nedense okurken öyle hissetmiyorum, yazarın ustalığı her şey gerçekmiş gibi anlatmasında saklı. Ve şimdi konusuna gelirsek, 1830'lu yılların Lübnan dağlarında yer alan bir derebeylik ve orayı yöneten bir şeyh. Kanun-nizam-insan hakları yok. Her şey şeyhin iki dudağı arasında. İstediğinin karısına, kızına, istediği gibi davranıyor, istediği vergileri alıyor, halktan topladığıyla bir eli yağda bir eli balda. Ama insanlar da bunlara alışmış ve hepsini normal karşılıyor taa ki Fransız ihtilalinin yankıları buralara gelene kadar, sonrasında yavaş yavaş burada da insanlarda uyanışlar oluyor ama çoğunluğa yayılmadığı sürece tabi ki bir anlamı yok. Mısır Hidiv'i Mehmet Ali Paşa, arkasına Fransa'yı alıyor ve Osmanlı tebaası olan toprakları ele geçirmeye başlıyor, gözü İstanbul'da. Buna karşılık kendi adına dengeleri bozmamaya çalışan, İngiltere'de oraya bir ruhban okulu açıyor. Bir de emir var, o da güç kimsedeyse onunla birlikte. Tabi ki olan köylülere oluyor, kah kışkırtılıyorlar , kah komşu köye saldırmak zorunda bırakılıyorlar, malları mülkleri, canları, namusları hiçbir şeyleri güvende değil. Her zaman böyle değil mi? Büyük devletlerin güç savaşında zarar gören küçük devletler. Yazar bence en çok bu konuyu ön plana çıkarmaya çalışıyor. Keyifli okumalar ...

Tanios KayasıAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20216,4bin okunma

·

74 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Özlem