Gönderi

Manifesto
1. {sınav} / Tanrı insanı sınar. İyi ve kötü, doğru ve yanlış, rasyonel ve irrasyonel gibi ikilemler arasında tercih yapmaya zorlar. Bu ikilemlerin var olması, insanların doğru ve yanlış arasında bir sınava tabi tutulduklarının göstergesidir. Sınav sonucuna göre doğruları ağır basanlar ödüllendirilecek, yanlışları ağır basanlar ise cezalandırılacaktır. 2. {paradigma} / Ancak iyi ve kötü böylesine belirgin değildir. Yardım almadan bir yere kadar çıkarımlar yapabilsek bile sağduyumuz her soruya net cevaplar veremez. Bazı konularda neyin iyi neyin kötü olduğu gridir. İyi ve kötüyü daha net ayırt edebilmek adına bir paradigmaya ihtiyaç duyarız. 3. {din} / İşte bu paradigma dindir. Hayata hangi noktadan bakman gerektiğini dinin belirler. Bu hayatı niçin ve nasıl yaşayacağım sorularına vereceğin her cevap da bir dindir. Bir nevi hayat kılavuzudur. 4. {akıl} / Eğer Tanrı buyruğu bir dine inanıyor ve ona uyuyorsak bu dinin akla uygun olması gerekir; zira dinin yaratıcısı Tanrı olduğu gibi aklın yaratıcısı da Tanrı'dır. Dinin akla uygun olması gerektiği gibi aklın da dine uygun olması gerekir. Tanrı'nın yarattığı akıl, yarattığı dini benimsemeyecek şekilde tasarlandıysa burada bir uyumsuzluk olur. Dolayısıyla Tanrı'nın oluşturduğu dinin akıl dini olması gerekir ve kapsadığı kuralların da akılla onaylanabilmesi gerekir. 5. {ahlak} / Bu sebepledir ki kararlarını kendi akıllarına göre verenler; Tanrı'nın, onların içlerine kodladığı ayetlere uymuş olurlar. Peki akla uygun olan her zaman doğru olan mıdır, yani rasyonel tercihlerin rasyonel olmaları onların ahlaka uygun tercihler olduklarını gösterir mi? Sonuçta bazı durumlarda ahlaken kötü şeyler yapmak kendi çıkarımız açısından rasyonel tercihler olabilir. Maddi açıdan refaha ermek adına başkalarının omuzlarına basarak yükselmek, eğer vicdanımızda halledebiliyorsak rasyoneldir fakat ahlaklı değildir. 6. {sorumluluk} / Her koşulda ahlaklı olmak ancak Tanrı varsa rasyoneldir. Çünkü Tanrı varsa, bu dünyadaki çıkarları uğruna, bile bile kötülük yapanlar ticaretlerini yanlış yapmışlardır. "İşte bunlar, doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da ticaretleri hiçbir kazanç sağlamadı. Bir yol-yordama girebilmiş de değillerdir." (Bakara 16). Bir dine bağlı kalabilmek için akıl, her koşulda ahlaklı olanın tercih edilmesinin rasyonel tercih olabilmesi için de din gereklidir; çünkü Tanrı varsa yaptığın her şeyden sorumlusundur, "eğer Tanrı yoksa her şey mübahtır." (Dostoyevski). 7. {fıtrat} / Ayrıca Tanrı'nın, bizi yarattığı fıtrata uygun bir din kitabı indirmesi gerekir ki dayattığı kurallara uymaya meyilli ve istekli olalım. İnsanın dine inanması ve yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için akıl sahibi, fıtratının da emredilenle uyumlu olması gerekir. Dolayısıyla fıtratını (benliğini) tanımayıp özlerine tezat kararlar alanlar irrasyoneldirler. "Sözü dinleyip, en iyisine uyarlar. İşte onlar Allah'ın doğruya ilettiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahipleridir." (Zümer 18). 8. {acı} / Fıtratımız gereği hepimizin en önemli gayesi mutlu olmaktır, diğer tüm gayelerimizin temelinde de mutlu olma isteği yatar. Örneğin; akademik alanda başarılı olmak isteyen biri, bunu gerçekleştirince mutlu olacağına inandığı için bu başarı uğruna çaba sarfeder. Çabalamak acı vericidir ve insan bu acıya, karşılığında alacağı ödülü tatmin edici buluyorsa katlanır. Mutlu olma isteği gibi, bu isteğe bedel ödemeden ulaşamayacağımız da fıtratımıza kodlanmıştır ve bunun bilincindeyizdir; fakat bu durumu görmezden gelip, bu gerçeğin üstünü örtenlerin sonu başarısızlıktır ve yoldaki acıya katlanmadıkları için yolun sonundaki acıyla yüzleşmeleri gerekir. 9. {erdem} / Fıtratımız (benliğimiz) bize doğru olanın ne olduğunu gösterir ve biz onu görmezden geldikçe hata etmiş oluruz. Kararlarımızı ve paradigmamızı, kendi benliğimizden yola çıkarak belirlersek teoriğimiz ve pratiğimiz birbiriyle uyumlu olur; insan ancak düşündüğü gibi yaşıyorsa erdem sahibi olabilir ve erdem, mutluluğun anahtarıdır. Niçin ve nasıl yaşayacağım soruları da her insanda ortak olan fıtri özelliklerimize bakmakla çözülecektir; zira hayatın, tüm insanlık için ortak bir anlamının olup olmadığı fıtratımızdaki ortak kodları anlamamızla anlaşılacaktır. "Delillerimizi dış dünyada ve benliklerinde göstereceğiz ki onlara onun gerçek olduğu açıkça belli olsun. Rabb'inin her şeye tanık olması yetmez mi?" (Fussilet 53) 10. {yol} / Ne zaman ki fıtratımıza (özümüze) aykırı davranırız; işte o zaman yoldan saparız, sapkınlıklarımız arttıkça yoldan uzaklaşırız, yoldan uzaklaştıkça yola dönmek zorlaşır ve yolu kaybettiğimizde, yeni bir yol inşa etmekten başka çaremiz kalmaz. Yeni bir yol inşa etmek zaman alır, insana vakit kaybettirir; mühim olan yolu bitirmek değil yolda kalabilmektir. Hepimiz doğduğumuzda henüz yolun başındayızdır, kimimizin tozlu ve engebeli kimimizinki temiz ve düzdür; kimisi zaman akıp giderken yolunu kaybeder kimisi de bir yolunu bulur ve yola devam eder. De ki: "Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir." (İsra 84) 11. {hakikat} / "Duyularımız bazen bizi aldattığına göre, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını farz etmeliyim. Burada sobanın karşısında oturduğumu nasıl bilebilirim, bundan emin olamam, rüya ya da hayal görüyor olabilirim ya da muzip bir şeytan benimle oyun oynuyor olabilir. Kuşku duymayacağım tek şey, bir şey düşünüyor olmam; rüya gördüğümü, benimle alay edildiğini ya da bir bedenim olmadığını düşünsem bile bu böyle. İşte buldum! Düşünüyorum, öyleyse varım!" (Descartes). 12. {inanç} / Kesin olan tek şey var olduğumdur ve diğer her şey inanç kategorisine girer; inançlar, rasyonel ve irrasyonel inançlar olmak üzere ikiye ayrılır. Rasyonelliği ancak aklımla temellendirebilirim, bu konuda aklıma güvenebilirim çünkü bugüne kadar onun sayesinde hayatta kaldım ve onun sayesinde var olduğumun farkına varabiliyorum. Yüksek bir yerden kendimi aşağı bırakınca düşeceğim gerçeğine inanıyorum ve bu rasyonel bir inanç, çünkü bunu yerçekimine tanık olduğum deneyimlerimle temellendirebiliyorum; yüksek bir yerden atladığımda bir mucizenin gerçekleşip yere düşmemem ihtimalse de ve yere düşüp düşmeyeceğimi kesin olarak kanıtlayamasam da bugüne kadar yaşadığım deneyimlerim, bu seçeneklerin irrasyonel inançlar olduğu gerçeğini gösterecektir. Benimseyebilirim ki inanıyor olmak bir aciziyet değildir; ancak irrasyonel inançlara sahip olmak bir aciziyettir ve var olmamızın bir anlamı varsa anlamsızlığa inanıyor olmak irrasyonel inançlar kategorisine girer. 13. {düzen} / O halde yapmam gereken rasyonel ve irrasyonel inançların farkına varıp hayatımı rasyonel inançlara göre şekillendirmektir. Kalemimi her yukarı kaldırıp bıraktığımda aşağı düşüyor, nedense her seferinde bu kurala uyuyor; bu kurala her seferinde düzenli bir şekilde uyuyor olması, evrende düzenden doğan bir rasyonalite olduğunu gösteriyor. Eğer kalem, yere bıraktığımda bazen düşüp bazen de düşmese burada bir düzensizlik söz konusu olurdu ve düzensizliğin olması da kuralların olmadığı bir dünyada yaşadığımızı gösterirdi ama biz kuralları olan düzenli bir dünyada yaşıyoruz. "Gökleri yedi tabaka halinde yaratan O'dur. Rahman'ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Bak bakalım, işleyiş yasalarında bir uygunsuzluk görebilecek misin?" (Mülk 3) 14. {mesaj} / Evren böylesine düzenliyse ve emrolunduğu kurallara uyuyorsa, evrenin bir parçası olan benim de uymam gereken kurallar olabilir. Bu kuralları ancak evreni aşkın, evrenden münezzeh ve evreni yöneten bir varlık koyabilir; bu varlığın bana ulaşmasının tek yolu da bana bir şekilde mesaj gönderip beni bilgilendirmesidir. Ancak bu da yeterli değildir, onun bana ulaşması gerektiği gibi benim de onu anlayabilmem gerekir; anlayabilmem için de beni ona inanmaya meyilli yaratmış olması gerekir, fıtratıma kodladığı bilgiler sayesinde -eğer beni yarattığı yol üzerinden sapmamışsam- onun varlığını rasyonel görüp onun kurallarına uyabilirim. "Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın insanları yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din budur. Ama insanların çoğu bunu bilmezler." (Rum 30). 15. {kafir} / İslam, fıtratımızı (benliğimizi) bilip aklımızı kullanmamazı öğütler. Kafir kelimesinin kökü küfürdür, küfür gerçeğin üstünü örtmek demektir, kafir ise gerçeğin üstünü örtene denir. Sanmayın ki sadece gayrimüslimler küfür işler, kendine ben müslümanlardanım diyen bazı münafıklar da bildikleri halde gerçeklerin üzerini örtüp kafirlik edebilirler. "Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki çok kere din perdesine bürünmüşler sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden esir eden harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. 1923 (Atatürk'ün S.D. II S. 127)" 16. {mümin} / Müslümanlar'ın kurtuluşu hocalarının veya büyüklerinin akıllarına sığınmak yerine Allah'a sığınıp Allah'ın onlara bahşettiği aklı kullanmakla gerçekleşecektir. İslam'ın başta olduğu gibi bir altın çağ yaşamasının tek yolu aklımızı kullanmaktır. Din örtüsü altında, aklınızı kullanmamayı emreden kimi imansızların söylediği irrasyonel düşüncelere itibar etmeyin. "Çünkü Allah’a göre yaratıkların en kötüsü, aklını kullanmayan ve bu yüzden de hakikat karşısında sağır ve dilsiz kesilen kimselerdir!" (Enfal 22)
·
88 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.