Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

200 syf.
·
Puan vermedi
Pusula
Bütün olayımız, karakterin değişebileceğine inanmakla başlar. Kalıtımsal bir iradesizlik yoktur. Beslenmiş ve semirmiş bir dürtü düşkünlüğü vardır. Basit bir diyet yahut riyazet, iradeyi diriltebilir. Payot, karakterin değişmezliğini savunan filozoflara bir reddiyeyle başlıyor. Kronolojik disiplindeki titizliği takdire şayan. Fakat bir türlü terk edemediği ve üzerinde çokça durduğu bir kavram var: şehvet. Bilhassa gençliğin en büyük afeti olarak şehveti görür. İradenin en cılız olduğu ve iradeyi en çok örseleyen olgu; şehvet. İsmail Müfîd el-İstanbulî'nin Şerhu'l-Ahlâki'l-Adudiyye'sinde işlediği üç temel başlıktan biri de şehvettir. İnsan şehvetini dizginlemeden, iradesini terbiye edemez. Fakat bu denklemin çıkmazı şudur ki; şehveti dizginlemek için de iradenin müdahalesi şarttır. Bu sebeple belli başlı tali yollar üzerinden aşılabilecek bir sorundur bu. Şehvete dokunmadan, şehvet dolaylarını bastırmak. Payot, bu tali yollar hususunda İsmail Müfid kadar başarılı değildir. Payot'un genel perspektif de ileri sürdüğü çözüm, periyodik çalışmalarla iradeyi zorlamak ve irade sınırlarını genişletmektir. Bunun yanı sıra zihni dinç tutmak ve aklı alışkanlığın menfi yanına teslim etmemek için daima uyanık olmak.. Payot'un gençlik üzerindeki birçok gözlemi, çağımızla çağdaştır. Örneğin: "Gençte en çok rastlanan zaaf uyuşukluk ve 'canım istemiyor' durumudur. Bu kişi saatlerce uyur. Uyuşuk vaziyette uyanır. Halsiz, tepkisiz, esnemelerle yavaş yavaş elini yüzünü yıkar. İşle alakası yoktur, hiçbir şeye ilgi duymaz. Her şeyi yavaşça, neşesiz ve isteksizce yapar. Tembelliği, uyuşukluğu yüzünden okunur. Bakışları anlamsız ve dalgındır. Hareketlerinde itinasız ve dikkatsizdir. Sabah saatlerini bu şekilde kaybettikten sonra öğle yemeğini yer ve ardından kafeye giderek gazeteleri küçük ilanlarına kadar okur. Çünkü çaba harcamasını gerektirmez. Öğleden sonra biraz canlılık gelince, bu zamanı da boş muhabbetlere harcar. Muhabbetten siyasiler, edebiyatçılar, profesörler paylarına düşen eleştiriyi alır. Tembellik, gevezelik hep daha çekicidir. Akşam, zavallım umutsuzca yatağa giderken geçen akşamdan biraz daha karamsardır. İşine yaklaşırken bırakamadığı tembellik aslında mutsuz olmasına neden olur. Mücadele etmeden mutlu olunmaz, her mutluluk az çok bir çaba ister. Kitap okumak, müze ziyareti, ormanda dolaşmak hep bir teşebbüs gerektiren zevklerdir. Ayrıca, tembelin kendini mahrum bıraktığı zevkler istediğiniz kadar tekrarlanabilen ve çaba gerektiren etkinliklerdir. Tembeller yumruklarını sıkmadıkları için mutluluğun avuçlarının içinden kaçıp gitmesini seyrederler. Saint Jerome, bu kişileri ellerinde kılıçları havada bekleyen ama hiçbir zaman indirmeyen Gravür Heykel askerlere benzetir." "Geç evlilik nedeniyle hayatları kayan genç sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Ne hayaller, sağlıklar, enerjiler çılgınca harcanmıştır! Evlenmenin sorunlu olmasının sebebi zor koşullar konulmasıdır. Ama bu koşullar sadece bu yaşlarda tahammülle kaldırılabilir. Yaşadığımız ve karşı tarafa yaşattığımız hayallerimiz egoist bir beklenti asla değildir. Kendi ve başkaları açısından sağlam bir iş disiplini edinmesini sağlar. Başlık parasıyla evlenmek dezavantajlı olmasına rağmen, duygusal açıdan avantajları vardır. Karı koca birbirlerine karşı sorumluluk hisseder. Böylece kadının önceliği eşinin sağlığına özen göstermek olur. Yemeği yapmak için yardımcı bayan almak istemez. Hazırladığı yemeklerin kendisi ve eşi için sağlıklı olmasına gayret eder. Diğer yandan erkek maddi yükün kendisinde olduğunu bilir. Her anlamda sağlıklı, titiz, becerikli ve sevgi dolu eşini evde bırakıp gider. Eve döndüğünde sevgi, sıkıntılı zamanlarında da teselli bulacağını bilir. Evini mutlu yuvalarda olduğu gibi temiz ve düzenli bulacaktır. Gençler için hastalıklara, kötülüklere karşı beraber göğüs germekten daha değerlisi yoktur. Yaşam ilerledikçe sevgi ve mutluluk artar. Birinin duygusal diğerinin maddi desteğiyle kendimizi geliştirirken, alınan hediyeler ve yeni mobilyalar da tarif edilemez keyif verir, bağların güçlenmesini sağlar. Sade bir şekilde başlayan ilişki yaş ilerledikçe büyür. Uzun süreli çalışmaların ödülü olarak görevler azalır, mutlu bir yaşlılık, sakin bir hayat başlar. Şairin dediği gibi: '... insanoğlu hakkını vermeden çabasız, edinemez huzurlu hayatı tasasız.' " Payot'un irade tedavisinde önerdiği ilaçlardan belki de en tesirli olanı, gündelik vazife bilincidir. Özetle şunu söyler; "Kendinizi çok şey yapacağım! Aldatmasıyla boğmayın, az şey yapın ama sürekli yapın. Zamanla potansiyelinizin arttığını göreceksiniz ve vazifelerinizi buna göre artıracaksınız." Bu hayatiyet yüklü tavsiye, birçoklarımızın en büyük ihtiyacıdır. Bazen galeyana ve cezbeye gelip; "Günde 100 sayfa kitap okuyacağım, sonra şunu yapacağım, sonra da şunu.." gibi lüzumsuz cümleler sarf ediyor ve ütopik planlar yapıyoruz. Başaramadığımız da ise kendimizi iradesizlikle yaftalıyor ve iç saygınlığımızı yitiriyoruz. İradesizlikten daha büyük bir tehlike varsa; öze duyulan saygının yitimidir. Payot'a göre irademizi sömüren birçok unsur vardır. Bunlar sırasıyla: "Şehvet, tembellik, nefis düşkünlüğü, dürtü, kötü arkadaş çevresi, uyku, aklı verimli kullanmama, plansızlık, idealsizlik, eğlence (müzik, dans) düşkünlüğü, yanlış okumalar. Bu unsurlar arasında benim en çok ilgimi çeken kavram, yanlış okuma kavramıdır. Yine dikkate haiz bir mesele vardır ki; diğer kavramların neredeyse hepsi, cinselliğe çıkar. Payot, edebiyatta işlenen pornografik unsurlardan şikayetçidir. Fuhuş edebiyatı, gençlerin gelişimindeki en olumsuz etmenler arasındadır. Burada bir anekdot paylaşmak istiyorum. Türkiye yakın tarihinde 80'li yıllara kadar süregelen gençlik hareketleri tamamiyle siyaset odaklıydı. Fikir harbi, silahlı çatışmaya kadar ilerlese de; kesintisiz bir okuma geleneği vardı. 80 darbesinden sonra ülkeyi yöneten komite, Türk gençliğini siyasetten uzaklaştırmak için "3-S" isimli bir projeyi faaliyete geçirdi. "3-S"nin açılımı şuydu: "Sex-Spor-Sanat(müzik&dans)" Türk gençliğini siyasetten alıp, bu üç şeye sevk etmeyi amaçlayan projenin ne denli başarılı olduğu kamuoyunun vicdanına kalmıştır. *** Benim Çıkarım İrade, ihyatlı bir ihtiyarın bilinç ihtarıdır. İmtihanın muhatap mahallidir. Odağımızdaki şey daima irade olmalıdır ve mütemadiyen denetime tabi tutalmalıdır. İrade eksikliği yoktur. Hazzın ve ihtirasın baskınlığı vardır. Anlık kararlar ve manevralar, iradenin örselenmesindeki birincil saiklerdir. İradeyi tahkim etmek için hazların bastırılması gerek. Bu bir nevi diş sıkma eylemidir. "Estağfirullah" kavliyle ve "Ya Allah!" takatiyle kalkmak ve nihayet "Bismillah!" diyerek başlamak.. Mademki vuzuh dediğimiz şey okuyucunun tasavvurundadır, o halde benim bu kitapta okuduklarımın özeti büsbütün budur. Estağfirullah Estağfirullah; hazların ve ihtirasların, dolayısıyla masivanın terk meseledir. Bir nevi nefse; "Hayır!" deme biçimidir. İnsan eylemlerinin kahir ekseriyeti, reddetme ve kabul etme sürecinden ibarettir. Lüzum olanı seçmek veya reddetmek, yahut hazza hitap edeni seçmek veya reddetmek. Fakat "Estağfurullah" zikri, hayrı seçerken de şerri terk eden de telaffuz edilir. Hayra yöneliş biçimimiz şerli olabilir. İnsanın bir sonraki anı, insanın gayb sahasıdır. Nitekim evliya kiram bu sebeple, her namazdan önce "Estağfurullah" zikrini defaatle çeker ve öylece alır iftitah tekbirini. Her "hayırlı" işin başı besmele, her işin başı Estağfurullah'tır. Ya Allah Estağfurullah terk ediş ve niyet ediştir. Dizleri okşama işidir. "Ya Allah" ise; dizlerin yekinişidir. Takatidir. Doping tesiri diyebiliriz buna. Zira büsbütün takviyedir. Davranış, inancın yahut inanç yitikliğinin neticesidir. İnsan ya inançlarından doğan bir momentumla harekete geçer ya da inançsızlığından sızan bir serkeşlikle devinir. Bu iki varyasyon da maneviyatla ilintilidir. "Ya Allah" demek ise; neyi, ne için, neden ve nasıl yapacağını teftiş etme ve niyet tazeleme ve bu tazelikten doğan sinerji ile yola koyulma agahlığıdır. Bismillah Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır." İslam'ın nişanı, aynı zamanda imanın nişanıdır. İman ise ikrar ve tasdik bütünüdür. İnançtır ve başlangıçtır. İrademizi ortaya koyarak başladığımız her işin evveli bir ikrar ister. Bu ikrar bir nevi ahittir. Caymamak ve sonunu getirmektir. Lüzumsuz olanı terk etmek ve elzem olana iltica etmek.. Kurdelesi Besmele. *** Kitabın bana armağanı olan küpe: "Dağınık, düzensiz bir çalışmanın yoğun olmasının hiçbir faydası yoktur. Sarf edilen çaba tek bir neticeye yönelik olmak zorundadır. Bir fikrin veya duygunun içimizde canlanması ve yerleşmesi için samimi olması, devamlı olması ve tekrar etmesi gerekir. Bu fikir veya duygu yavaş yavaş ama sebatkar bir şekilde etkisini arttırır, adeta etrafını çevreleyen kaynakları oluşturup, kendisini empoze eder ve bir değer yargısı halini alır. Sanat eserleri de böyle ortaya çıkar. Bir dâhinin kafasındaki fikir genellikle bir gençlik hayalinde ya da yaşanmışlıkta gizlidir. Bir yerlerde okunmuş birkaç satır, hayata dair bir anı, bir yerlerden kalan bir mutluluk ifadesi, irticalen söylenen bir söz bereketi anlaşılmayan bir fikre kaynak oluverir. Fikir o güne kadar ulaşan her şeyden beslenir. Seyahat, muhabbet, iki satır yazı, ona yoğuracağı ve kendine mal edeceği aynı zamanda güçleneceği kaynağı sağlar. İşte tam da bu şeklide Goethe, Faust eserini oluşturmak için tam otuz yıl boyunca yanında dolaştırır. Bu süre boyunca tohum toprak altında olgunlaşmakta, büyümekte, gitgide derine inip kök salmakta, diplerde ihtiyacı olan şaheseri oluşturan can suyunu arayıp bulmaktadır. Tüm önemli fikriler için geçerli olan bir kuraldır. Fikir sadece içimizden geçip giderse hiçbir kıymeti olmaz ve vuku da bulmaz. Fikre düzenli itina, hassasiyet, samimi bir dikkat göstermek gerekir. Tek başına yaşayabilmesi için özel ilgi göstermek, saklamak, sahiplenmek gerekir. Onu uzun süre bilincinde canlı tutmak, ara sıra üzerinde düşünmek gerekir. Böylece fikirlerin uyuşumu diye adlandırdığımız çekim gücü sayesinde güçlü duygularla yaşam kaynağını bularak kendine çekecek ve kendine mal edecektir." "Elbette özgürlükten kastımız "kendimizi kontrol etmek". Dürtülerimizi, ahlaki duygularımızı ve de kendimizi tamamen kontrol edebilmeyi kastediyoruz. Gerçek özgürlük için kusursuz bir öz hakimiyet gerekir." *** Jules Payot'un enfes çıkarımları ve saptamaları şöyle dursun, üslubu ve tarzı benim için fevkalgaye doyurucuydu. Elimi vicdanıma götürüyor ve gönül rahatlığıyla şunu söylüyorum: Bu kitabı okuyup da bir şey kazanmamak ihtimal dahilinde değil. Tavsiye konusunda pintiyimdir lakin tavsiyemdir.
İrade Terbiyesi
İrade TerbiyesiJules Payot · Ediz Yayınevi · 201829,1bin okunma
··
448 görüntüleme
Muhammed Ali okurunun profil resmi
Maşallah, kalemine sağlık kardeşim..
Oğuzhan Âsım Güneş okurunun profil resmi
Yüreğine sağlık ağabeyim (:
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.