Gönderi

428 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 8 days
John Coffey… Seninle ilk tanıştığımda çocuk denecek yaştaydım. Could Mountain hapishanesine getirildiğin ilk andan itibaren henüz hikayeni bilmesem de hüznün içime işlemişti. Kapılardan sığmayan dev vücudunun içinde sakladığın, kendin kadar koca kalbinden gelen acı, gözyaşlarına yansımıştı. Hikayeni izledikçe sevgim gözlerinden akıttığın dinmeyen yaşların kadar çoğalmaya başlamıştı. Cinayetle suçluyorlardı seni. Üstelik iki küçük kızı öldürmekle itham ediliyordun. Deliller ve olay örgüsü suçlu olduğun konusunda net bilgiler içeriyordu. Ama yok, yakışmıyordu o suçlama sana. Hayır diyordu yüreğim o suçlu değil. Sonra gün be gün hikayeni öğrenmeye başladım. Boşuna değildi o koca vücut… Dünyanın kötülüklerini kaldırabilmek için büyük bir beden ve koca bir kalp gerekliydi. Hele senin gibi birisi için. Uzun süre dayanabilmeyi başardın elbet ama nereye kadar değil mi? Asla bitmeyen kötülükle nereye kadar savaşabilir ne kadarını taşıyabilirdi ki o kalbin. Netice de bir insandın sen de. O yüzden pes ettin... Belki de tüm dünyaya suçsuz olduğunu ispatlayabilecekken pes ettin. Ölmeyi bu dünyadan göç etmeyi istedin. Haklıydın da üstelik… Yine de tüm idamlıkların son yolu olan Yeşil Yol’dan yürürken gitme diye bağırdım içimden. Sandalyeye oturtulduğunda kaç dedim. Elektrik verilirken vücuduna bakamadım gözlerine. Ama oradakiler bakabildi John. Gözyaşlarını ise hep yanlış anladılar. Beter ol dediler sana.. Oysa sen zaten beterdin… Öleceğin için değil değil mi John. İnsanların kalplerini gördüğün ve hiçbir yere sığamadığın için beterdin… Sonunda aradığın huzura kavuşturdular seni. Could Mountain hapishanesinin, E Blok’unun, infaza giden Yeşil Yol’undan yürüyen son mahkum sendin. Keşke seninle birlikte ölebilseydi tüm iyiler. Kötüler başbaşa kalsaydı da birbirlerinin başını yeseydi. İyilerin kalbi hiç acımasaydı. İşte John seni izlerken bu sözleri geçirmiştim içimden, günlerce arkandan ağlamıştım… Sonra bir gün film karakteri olduğunu kendime hatırlatıp avutmuştum kendimi.. Ama biliyor musun John sen bir kitap kahramanı olsan da temsil ettiğin şeyler gerçek. Anlayabilene çok şeysin sen. Bir çok kalbin vücut bulmuş halisin ve sen ölünce o kalpler de öldü. İşte bu yüzden senin acın hiç bitmiyor bende. Senin yasın, seni her izlediğimde yeniden artıyor. Sonra büyüdüm ben John… Seni özledikçe açıp açıp filmini izledim. Bir gün öğrendim ki bir kitapta da yaşıyormuşsun sen. Okudum seni… Okurken izlediğimden çok daha ötesi oldun benim için. Sana olan sevgim ve özlemim daha da arttı. Paul’e hediye olarak bıraktığın şeylere çok özeniyorum biliyor musun John… Percy’e ve o pis katile yaptığın şeyleri her hatırladığımda çok mutlu hissediyorum kendimi. Oysa sen sana ne yapılırsa yapılsın kötü hiçbir düşünce barındırmazsın içinde. Ben bunları düşündüm diye kötü biri mi oldum John… Ama Percy’de o sonu fazlasıyla haketmişti ve layık olduğu şeyle yaşayacak olması nasıl mutlu etmezdi ki beni… Percy’nin o masum küçük fareye çektirdiklerine ne demeli… Ya Delacroix’e yaptıklarına… Del azılı bir suçlu olabilir, ama kötülük sadece bir suçu ifa edince mi kötülükten sayılır John. Senin de dediğin gibi Percy’de kötü bir adam. İnsanlara ve hayvanlara acı çektirmekten hoşlanan, içini karanlık kaplamış ve torpilini kullanan bir adam. Peki böyle kötülerin suçunu kim verecek, her gün insanların canını acıtan, onları gün be gün öldüren insanlar da katil değil mi? Haklarına tecavüz edenler neden birer tecavüzcü sayılmıyor. Peki ya göz yumanlar John. Onlar da suçlu değil mi? Hepsinin suçlu olduğunu biliyoruz. Belki de bu yüzden Paul’e o hediyeyi verdin. Sessiz kaldığı için. Ama John, büyük buhran vardı. İnsanlar açtı. Ekmek kırıntısı bile kıymetliydi. Halk para kazanmak için çocuklarını bile satışa çıkarmıştı. Kimse elindeki işi kaçırmak istemiyordu. Paul’ün ve diğerlerinin bakmak zorunda oldukları aileleri vardı. Bu yüzden sustular John. Ama haklısın belki de susmamak gerekiyordu. Sen de zaten haklılık payı olsa da göz yumduğu şeye karşılık verdiğin hediyeyle cezalandırmışsındır Paul’ü ne dersin? Hayatın boyunca sevdiğin tüm insanların ölümüne tanık olmak ve bir süre yalnız kalmak ve ne zaman öleceğini bilmeden bu yalnızlık duygusu ile yaşamak çok da kolay olmasa gerek… Ayrıca bir zamanlar herkese sözü geçen Paul’ün, huzurevinde Percy gibi bir karakterin eline düşmesi ve yeniden sınavdan geçmesi de verdiğin bir başka ceza olabilir. Bana dediler ki, Stephen King seni yaratırken, 14 yaşındaki bir çocuktan ilham almış. Sen bu çocuktan sonra dünyaya gelen kahramanmış. Okuma bilmiyordun sen, uzun zamandır da kimseyle konuşmadığını tahmin ediyorum. O yüzden o küçük çocuktan bahsedeceğim sana. Sen de bak bakalım, doğru olabilir mi bu söylenenler. Derler ki, 1944 yılında iki küçük kız bisikletle dolaşıp çiçek topluyormuş. Beyazlarla siyahların bölgelerinin tren yoluyla ayrıldığı bölgede, kendi taraflarından geçip siyahilerin olduğu bölgeye geçmişler. O sırada kardeşi ile birlikte olan senin gibi zenci olan George Stinney Jr.’u görürler. Aradıkları çiçekleri nerede bulabileceklerini sorarlar Stinney’e. Bu iki kızın görüldüğü son an bu andır. Evlerine dönmeyen küçük kızları aramaya çıkan aileleri, bir su çukurunda kanlar içinde cesetlerini bulurlar kızların. Yapılan otopside, keskin olmayan bir cisimle kafalarına alınan darbe sonucu öldükleri ortaya çıkar. Kızlar çok sayıda darbe almışlardır ve bu iş için orta boy, yuvarlak başlı bir balyoz kullanılmış olduğu rapor edilir. Cinayetle ilgili soruşturma da bir gördü tanığı kızların en son George Stinney ile konuştuğunu söyler. Bunun üzerine George yetkililerce kelepçelenerek hemen hapishaneye götürülür. 14 yaşında cılız bir çocuk olan Stinney, hiçbir görgü tanığı ya da avukat olmadan iki saat boyunca sorguya çekilir. İki saatin sonunda Stinney cinayetleri işlediğini itiraf eder. Ancak bunu söyleyen sadece polislerdir çünkü ortada yazılı bir ifade yoktur. İfadeye göre Stinney kızlara tecavüz etmek istemiş ve karşı koydukları için başarılı olamayınca onları öldürmüştür. Cinayetlerden bir ay sonra Stinney’in mahkemesi görülmeye başlanır. Mahkemede sözde bir avukat atanır ama avukatta, mahkeme heyeti de beyaz adamlardan oluşmaktadır. Sonradan, Stinney’in olay saatleri sırasında yanında olduğunu söyleyen tanıklar mahkemeye alınmadı. Avukatı onu dosdoğru savunmadı. 10 dakikalık bir mahkemenin ardından mahkeme Stinney’i suçlu buldu ve aynı gün elektrikli sandalye ile idam edilmesine karar verildi. 83 gün sonra Stinney kolunun altında bir İncil’le infaz odasına götürüldü. Yetişklinler için tasarlanmış olan elektrikli sandalyeye oturtulduğunda boyu yetmedi. Yükselsin diye İncil altına koyuldu. İnfaz sırasında yüzüne takılan maske de çok büyüktü. İnfaz esnasında kıvranan Stinney’in yüzünden maske düştü ve tanıklar gördükleri manzara karşısında fenalaştılar. Sonunda Stinney canını teslim etti ve tarihe elektrikli sandalyede infaz edilen en genç mahkum olarak tarihe geçti. Stinney’in hapishane de kaldı süre içerisinde söylediği tek bir şey vardı. Suçu kendisi işlememişti. Cinayetleri asla kabul etmemişti. İşte Johncum… Söylenenler bu şekilde. Stinney ile çok ortak yönünüz var. Ama en önemli ortak özelliğiniz ikinizin de zenci olması ve beyazların ölümünden sorumlu tutulmanız. İkinize de kendinizi savunma şansı verilmedi. İkinizin de biraz araştırılsa suçsuz olduğunuz kolaylıkla ortaya çıkacaktı. Bu arada sevgili John, Paul yıllar sonra seni bir gün bir yol kenarında görmüş gibi hissetmişti. Senin zaman zaman yeryüzüne inip hala gezmekte olduğundan emindi. Keşke gerçek olsa dedim içimden. Ama gerçekleşen bir şey var biliyor musun John. Stinney’in ruhu yeryüzüne indi bir gün. Ölümünden tam 70 yıl sonra, bir insanın vücuduna yerleşti ve suçsuz olduğunu ıspatlaması için görev verdi. Ne oldu biliyor musun John. Stinney’in ölümünden 70 yıl sonra 2014 yılında suçsuz olduğu kabul edildi. Oysa bunu ortaya çıkarmak çok basitti. Stinney’in kardeşleri temyiz mahkemesinde, olay sırasında kardeşlerinin yanında olduğunu ve hapishanedeki mahkumların tanıklıklarına başvurdular. Mahkemenin yargıcı dava dosyasını bir yıl boyunca inceledi. Stinney’e verilen kararı çok zalimce buldu. Üstelik iki küçük kızın öldürülmesinde kullanılan balyozun ağırlığı da göz önüne alındığında, Stinney yaşındaki ve cüssesindeki bir çocuğun o balyozu kaldıramayacağı, kaldırabilse bile ölüme sebebiyet verecek şekilde sert ve art arta vuruşlar yapamayacağına kanaat getirdi. Sonuş olarak Stinney’e verilen ceza geri çekildi ve suçsuz ilan edildi. Stephen King 1996 yılında seni yaratırken Johncuğum, Stinney’in suçsuzluğu ispat edilmemişti. Ama Stephen ona inandı. Tıpkı Paul’ün sana inanması gibi.
Yeşil Yol
Yeşil YolStephen King · Altın Kitaplar · 20217.9k okunma
··
178 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.