YA ZAKKUMLAR...
" Herkesin içinde sabırlı bir tohum gibi kendi kozasında saklı duran bir
aşk yatar; bir gün bir güneş parlar bir yağmur düşer ve tohumun çatlayıp
çiçekler açtığını
ruhunuzun rengarenk bir ağaç gibi rüzgarlarla dans
ettiğini görürsünüz. O rüzgarlarla dans eden çiçekler bazen manasız
kaprislerle, yanlış anlamalarla, hoyrat fırtınalarla örselenip yeniden
insan ruhuna dökülür
ve bu kez acının tohumları olur aşkın çiçekleri.
Zakkum yeşili çiçekler halinde büyüyüp içinizi yakıp kavurur.
Aşka lanet eder" unutmaya çalışır" acıyı öldürebilmek için aşkı da
öldürmeye uğraşırsınız. Ve unuttukça birşeyler eksilir sizden!
Acıdan kurtulabilmek için eksilmeye bile razı gelebilirsiniz.
Bir gün " artık unuttum" dersiniz" Yahya kemal gibi bir 'nekahat' dönemi
yaşadığınızı sanırsınız.Sonra bir çifte kayık geçer sulardan" bir kadın
sesi şarkı söyler"
bütün zakkumlar çıldırır. Acının çiçekleri yanık kokularıyla dağlayıp
geçer
içinizi.
Çaresizlik özleminizi ve acınızı daha da büyütür.
Unuttuğunuzu sandığınızı unutamadığınızı" eksik parçanızın gene eski
yerine oturduğunu zakkum çiçeklerini soluyarak keşfedersiniz.
Aşkın böyle bir acıya değmeyeceğini düşünürsünüz. Falcıların söylediği
gibi " gözyaşı olur kadınların yatağında" böyle zamanlarda. Aşktan korkar"
bütün çiçekleri çiğneyip gizli bir tohum gibi yeniden gömersiniz
yüreğinize.
Ne görür ne de bir kimseye sorarsınız!
Sonra bir ses duyulur" bir yağmur damlar" rüyalarda bir güneş görülür ve
tohum yeniden çatlar. Zamanla hayatın geniş bir bahçe olduğunu" yalnızca
sevincin
ya da acının çiçeklerini değil" kaçınılmaz olarak hepsini birden içinde
barındırdığını"
çiçeklerin bir kısmından vazgeçmenin bahçenin
bütününden vazgeçmek olduğunu anlar" bahçeyi bütünüyle seversiniz.
Zakkumlarınız açar ve biri size der ki " Bırak açsınlar" çiçeksiz
kalmaktan iyidir zakkumlar".