Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

"İnsan inandığı gibi yaşamazsa yaşadığı gibi inanmaya başlar" şeklinde bir söz vardır. Bu sözü dil için söylediğimizde "insan inandığı gibi konuşmazsa, konuştuğu gibi inanmaya başlar" sonucu ortaya çıkar. Türkiye'de değişim ve modernleşmenin, bununla beraber ahlaki yozlaşmanın, dilimizin (kavram ve kelimelerimizin) değişimi ile bir ilgisi var mıdır? İnsan bir faildir ama onun bu durumu, tek taraflı işleyen bir süreç olarak her zaman devam etmez, bu yüzden insan, yaptıklanının tesirinden de kurtulamayan bir faildir. Konfüçyüs'e bir toplumda bozulma olduğunda ne yapılması gerekir diye sorulduğunda, öncelikle kelimeleri ve kavramları düzelterek işe başlamak gerekir, dediği rivayet olunur. Yaşayarak şahit olduklarımıza baktığımızda bunun ne kadar doğru olduğunu daha iyi anlıyoruz. Çünkü dildir varlığı, hayatı ve toplumsal ilişkileri anlamlandıran; o, anlam kaybına uğradığında düşünmenin sağlıklı olma imkânı ortadan kalkar. Dil, varlığın evidir denir. Varlıkla ve insanın varlık dünyasıyla kurduğu ilişki kelimeler ve kavramların taşıdıkları anlam dünyası üzerinden kurulur. Zihin de onlar üzerinden düşünme faaliyetini sürdürür. Dolayısıyla buradan hareketle Arapça, İslâm'ın ve Müslüman zihnin evidir diyebiliriz. Düşünce ve zihniyet düzeyindeki değişim; genellikle kavramlar ve kavramların ait olduğu, kendini anlam olarak güven altına aldığı bağlamların çözülmesiyle ya da bugün İslâm'ınkilerin başına geldiği gibi, kelime ve kavram olarak, başka bağlamların içinde anlamlandırılmaya çalışmakla başlar. Kavramların anlam dünyasının dönüştürülerek yeniden inşa edilmesi, evvela zihin dünyasını/düşünme tarzını dönüştürür, sonra da sosyal ilişki ve yaşam tarzımıza uzanan bir değişime kapı açar. Yaşamak ve inanmak arasında koparılması mümkün olmayan bir ilişki olduğu gibi, konuşmakla inanmak arasında da bir ilişki vardır. Bunlar daima karşılıklı etkileşim içinde bulunurlar. Bugün insanların zihinlerini düzenleyen bir ideolojinin dilini kullanmak, bir zaruret gibi görünse de, esas önemlisi hak etmediğiniz halde sizin bir düşünce adamı olmanıza, bir düşünce adamı olarak kolayca kabul edilmenize yetiyor ve artıyor bile. Zaten bu da fazla bir maharet gerektirmiyor. Hele bizim gibi kendi ilim ve düşünce geleneğinden kopmuş olanların taşıdığı aşağılık kompleksi, bu taklit sürecini daha çok meşrulaştırıyor, maalesef. Müslüman bu yüzden, eğer inandığı dinin muradına sadık kalarak düşünmek ve bu düşünceye uygun amelde bulunmak istiyorsa; anlam dünyaları kendi dininin dili tarafından belirlenmiş kelime ve kavramlar üzerinden zihnî faaliyetlerini sürdürmelidir. Tabiî ki en başta kendi zihin dünyasının temel taşlarını bunlarla inşa etmelidir ki, dünyaya müslümanca bakabilsin. Dünyaya müslümanca bakmayı beceremeden dünyayı ve onun üstündeki hayatı müslümanca anlamlandıramayız.
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.