Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Okuyun, anlayın, paylaşın(tabii isterseniz), okutun.
Önyargıyı muhteşem şekilde anlatan bir yazı. "SEKSSİZLİK" ¶¶Günaha bulaşmadan kadın ya da erkek olunmuyor bu âlemde hekimbaşı. Bulaşmaya da değmiyor. Aslında yapmamız gereken hormonlarımızı görmezden gelmekti. Yapamadık; evdeki “vitrin”de Lacan vardı da biz mi okumadık? Cennetten zaten kovulmuştuk, cehennemde yer yoktu. Araf'ta da biz durmak istemedik. Kaç kadın balkondan çamaşır asarken çamaşırlarından birini düşürmek suretiyle cinsel hayatını renklendirecek partner aramayı dener? İstanbul tarihinde bu türden kaç olay gerçekleşmiş olabilir? İnsanın yaşama ihtimali olan her şeyin yaşanmış örneği vardır herhalde. Uzaylıyla karşılaşmada ilk tepki olarak taş atılıyorsa, çamaşır asmak suretiyle sevgili de aranmıştır bir zaman. Ama biz bunu nasıl söylesem ana akım ilişki başlatma yöntemlerinden biri sanıyorduk. Biraz daha dürüst olmam gerekirse, cinsel birliktelik isteyen bütün İstanbullu kadınların böyle yaptığını sanıyorduk. Önceki kuşaklar için suçuyu içeri davet eden kadın figurü neyse bizim için de çamaşır asan kadın öyle bir şeydi. Kadınların çamaşır kurutmalarının asıl amacının seks partneri aramak olduğunu zannedecek kadar aklımızı yemiştik. Bu yüzden Karagümrük-Şehremeni-Aksaray hattındaki binaların cephe mimarisini ezbere bilirim. Özellikle balkon demirlerinin profili üzerine uzman sayılırım. Bir kız çocuğunun cinsel kimliğini edinme süreci elbette ki sancılı, sıkıntılı ve trajik bır deneyim olsa gerek ama bizimki trajıkomikti. Yürürken balkonda çamaşır asan kadınlara odaklanmıştık. Stadın sonundaydı Sevil ablanın evi. Dört katlı, yeşil mozaikle kaplı apartmanın üçüncü katında oturuyordu. Dul olduğu ve çamaşır asarken bir külot düşürdüğü söylenmişti bize. Kim söylemişti, hangi bağlamda, ne zaman ve ne gayeyle böyle bir bilgi; verilmişti bize; hatırlamıyorum. Bu bilgi kavlıbeladan beri aklımıza nakşedilmiş bir arketipti. Bu arketipi destekleyen en belirgin işaret Sevil ablanın sürekli çamaşır asıyor oluşuydu. Bu bir, ikincisi Sevil abla çamaşır asarken balkondan aşağı bakıyordu hep. Sevil ablanın çocuğu yoktu ve sürekli çamaşır asıyordu. Neden? Çünkü Sevil abla sevişmek istiyordu. Biz de...E? Bir yerden başlamak gerekiyordu. Başlanacak yer de belliydi, Sevil abla çamaşır düşürecekti biz de onu alıp yukarı çıkaracaktık. "Sevil abla, külodunuz caddeye düşmüş, onu getirdim” diyecektk ve o da, “Tamam çocuğum, teşekkür ederim, gir içeri sevişelim” diyecekti. Buraya kadar her şey gayet makul ve anlaşılabılirdi. Sorun bunu hangimizin yapacağıydı. “Ben senden üç yaş büyüğüm, haliyle ilk ben...” diyordu abim. “Zırvalama, bu işin yaşla ne alakası var, asker ocağı mı burası?” ile başlayan ve aylara yayılan bir didişme sonunda yazı-tura atmaya kadar varmıştı. Abim kazanmıştı kurada. Sevil ablanın külodunu üçüncü kata götürme işi onun olacaktı. “Ya ben?” “Oğlum kadına tecavüz edecek halimiz yok ya, bakarım duruma, ağız yoklarım. Böyle böyle bir biraderim var, o da işte...” “Ne? Ne diyeceksin Sevil ablaya?” “Düşünelim” demişti abim. “Sen düşünene kadar...” “Ulan oğlum sen manyak mısın? Haydut muyuz biz? Ufaktan çıtlatacağım işte, kadın da "Tamam o da gelsin" yollu bir şey söylerse, bir dahakine sen gidersin. Sırayla takılırız işte.” “İyi ama pislik yapmazsın değil mi?” demiştim. Pislik yapmadı tabii ki. Öyle bir şey oldu mu, diye büyük bir merakla okuyorsun. Yazıklar olsun sana! Gerçekten bunu merak ediyor musun? O hale geldin mi? Samimi olarak senin için üzülüyorum hekimbaşı, on üç ve on altı yaşında iki delikanlının, dul bir hanım hakkında kurdukları fantezinin gerçekleşip gerçekleşmediğini merak ederken buldun kendini. Bu da senin kendini nerede kaybettiğini gösteriyor zaten. Her şey kaybedildiği yerde bulunur zira. İşi gücü bıraktık Sevil ablanın çamaşır düşürüp düşürmediğini merak ediyoruz öyle mi? Nasıl bir gezegen burası ya Rabbim? Biri bana taş atsın lütfen! Kim gönderdi beni bu gezegene? Hala oğlumuz Biratmış bizde kalıyordu. Çok kısa boyluydu, biz öyle derdik ona. Çirkin, aşırı iri burunlu ve yüzü sivilceyle doluydu. Biratmış'ın kolları gülünç ölçüde uzundu, kılsız bir orangutanı andırırdı. Onunla çok zaman geçirmemeye özen gösterirdik. “Oğlum bu herifi yanımızda gezdirirsek hiçbir kadın çamaşır düşürmez, anlamıyor musun?” “Ama sen demedin mi herifi biraz bilinçlendirelim, kafasını yıkamışlar köyde, diye?” “Tamam ama evdeyken yapalım bu işi. Ellerini gördün mü sahi, her yeri siğil dolu, midem kalkıyor. Saat dokuzda vurup kafayı uyuyor tavuk gibi.” Bir öğleden sonra sahanın kenarındaki yeşil alandaki taşların üzerine oturmuş uzaktaki Sevil ablanın balkonuna bakıyorduk. Biratmış yanımıza geldi, oturdu, birer hakiki Samsun ikram etti. “Şu ev var ya, yeşil bina...” dedi birden. “E?" “Orada bir kadın var, Sevil diye” dedi Biratmış. Abimle bir yerimize iğne batmış gibi irkilerek önce ona sonra birbirimize baktık. “E?” diyebildi abim sesi titreyerek. Biratmış Sevil ablayla seviştiğini söyledi. Tabii bu terimle değil...“Haydi oradan” dedim ama bu terimlerle değil tabii. “Ağzını bozma lan, yalan mı söyleyeceğim sana?” dedi Biratmış. “Tabii ki yalan söyleyeceksin, sen kim Sevil abla kim, uydurma! Adamın asabını da bozma, haydi ufaktan yaylan bakalım” dedi abim. Artık iş bir namus meselesi haline gelmişti. Biratmış Sevil ablayla değil, yıllar süren bir hayalle sevişmişti. Tabii bu fiil vasıtasıyla değil... “Ulan oğlum ne mecburiyetim var size yalan söylemeye, seviştim diyorum işte!” dedi Biratmış yeniden. O yıllarda her nasılsa bu cümle sıkı bir argümandı. Pek çok tartışmayı bitirirdi. “Ne mecburiyerim var sana yalan söylemeye” cümlesi sihirliydi çünkü ona cevap veremezdiniz. Bir önermenin tersini kanıtlayamıyorsanız ona boyun eğerdiniz. Şimdi olduğu gibi... Biratmış'a “Şu şu nedenlerden dolayı yalan söylemeye mecbursun” diyemedik ve geriledik. Abimin yüzü solmuştu. Sesi ve elleri titriyordu. Derin bir soluk aldı ve dedi ki: “Peki nasıl oldu, anlat!” Sesindeki öfkeyi çok iyi denetleyebilmişti, hep takdir etmişimdir. “Nasıl olacak, evvelki akşam yokuşun başına geldim, balkondan bir kadın seslendi. Kafamı kaldırdım, baktım Sevil...” Bu son darbeydi. Ne kadar sevişirsek sevişelim, bizim için “abla” vasfını kaybetmeyecek o yüce varlık bu orangutanla yatıyor ve bir anda Sevil haline geliyordu. Eminim abim de bir an için Sevil nezdinde bütün kadınlardan nefret etmişti. “E? Sonra?” dedim. “Kadın seslendi işte, genç, şuradaki çamaşırı yukarı getirir misin?” dedi. Baktım külot... Hemen anladım tezgâhı tabii.” “Susmasana, sonra?” dedi abim. “Ne sonrası, çıktım işte” dedi Biratmış. Yine birer hakiki Samsun çıkarıp bize uzattı. “Çıktın, külodu verdin, sonra da indin, öyle mi?” dedi abim son bir umut kırıntısıyla. “Hee! Sen beni köylü mü zannetin lan? Tabii ki öyle olmadı. Sabaha kadar seviştik. Dün gece nerede kaldım zannediyorsun?” dedi Biratmış. Saatler süren bir tartışmaya giriştik. İlk aşk acımızdı bu bizim. Evet biraz abartılı olabilir bu deyim, seks acısı diyelim isterseniz. “Ya uzatmayalım arkadaşlar, bu akşam da gideceğim” dedi Biratmış “İstiyorsanız eve girdikten sonra lambayı iki kere yakıp söndürürüm olayı anlarsınız.” Bu çok ağır olmuştu işte. Güzel bir bahar akşamıydı. Açık havada ilk bira içişimizdi. Sırtımızı duvara yaslayıp bekledik. Gerçekten de Sevil'in lambası iki kez yanıp söndüğünde yüreğimiz sekti. “Kalk, haydi eve gidelim” dedi abim. “Dur daha biramı bitirmedim” dememe kalmadan oradan uzaklaştı. Yaşanmamış olmasını dilediğimiz şey ile pişmanlık aynı şeyler değildir. Pişmanlık bizim eyleyeni olduğumuz vaziyetlerdir. Bazen hatlar karışır, baş aktörü olmadığımız durumlardan pişmanlıklar türetiriz, Biratmış'ın bizim muhtemel aşkımızla sevişmesi bizde bu türden tuhaf, anlaşılmaz bir pişmanlık yaratmıştı. Derin bir seks acısıyla susmuştuk. O balkonun altında ayakkabı bağcığımızı bağlamıyor, duraksamıyor, yukarı bakmıyorduk. Biratmış çekip gitti, geride bir hayal enkazı bıraktı. Aradan birkaç ay geçtikten sonra, şakasını yapacak kadar durumu kabul edecek hale gelmiştik. Bir yaz gecesi, bir şişe bira alıp stadın oraya gittik abimle. Açık havada ikinci içişimizdi. Bol yıldızlı, lacivert ve dingin bir geceydi. Sevil'in penceresi bize göz kırptı. Lamba iki kez yanıp söndü. Biratmış 1512 kilometre uzaktaydı! Biratmış hayallerimizi öldürmek suretiyle onu küçümsememizin öcünü almıştı işte. Nasıl öğrenmişti Sevil ablayı? Belki de onun uyuduğunu zannettiğimiz bir gece fısıltıyla konuştuklarımızı duymuştu. Kim bilir! Peki ya lambanın yanıp sönmesi? Neden her gece lamba iki kez yanıp sönüyordu ve Biratmış bunu nereden biliyordu. Aradan 10 yıla yakın bir zaman geçmişti. Bir akşam eve dönerken bir ses duydum. “Delikanlı” Yukarı baktığımda Sevil ablayı gördüm. Yerde bir şeyi işaret ediyordu. Yarı masum bir kadın çorabıydı işaret ettiği nesne. Onu yerden aldım, apartman kapısına yöneldim ama gerek kalmadı çünkü Sevil abla bir sepet sarkıtmaktaydı. Sevil ablanın kullandığı mandallar çok eskimiş olamaz mıydı? Onu cinsel fantezilerimizin malzemesi yapmakla ayıp mı etmiştik? Bilse nasıl bir tepki verirdi? Neden lambayı iki kez yakıp söndürüyordu? En azından bunun cevabını öğrendim. Kaçak elektrik!.. Her gece elektrik saatini durduruyordu Sevil abla. Nereden biliyorum biliyor musun? Galiba hepimiz zamanla merak ettiğimiz şeylere benziyoruz biraz. Ah hekimbaşı, merak etmeden önce iyi düşün taşın, dönüşü yok bunun.¶¶ "
Psikeart - Sayı 22
Psikeart - Sayı 22
"
··6 alıntı·
22,8bin görüntüleme
aysee okurunun profil resmi
Çok uzundu ama iyi ki okudum dedirtti. Cidden de etkileyiciydi. Çok etkilendim. 😐😬
Ayşe okurunun profil resmi
Kesinlikle sonuna kadar okudum yiaa insanlık, dünya bozulmuş herşey bu halde artık ve... gerçekten çok güzel bir anlatım tebrik ederim yazdıklarınızı da çok beğeniyorum ellerinize sağlık, hayırlı geceler diliyorum... 🧚‍♀️
DostaViski okurunun profil resmi
🙏🏻🦋
Ayfer okurunun profil resmi
Çürümüş çamaşır mandalların önyargısına, Biratmış'ın biraz kulak misafirliği biraz dikkati mi son verecekti, oysa ki bizler ne kadar da aciz olabiliyormuşuz...
Yabancı okurunun profil resmi
Tamda bugün bana yapılan o iğrenç önyargılı mesajlardan sonra iyi denk geldi bu yazı. Hiçkimseye karşı önyargılı olmamak için gerçekten çok uğraşmalıyız, kendimizi sorgulamalıyız acaba birisi benim hakkımda kötü düşünüyor mu diye ve en önemliside empati yapmalıyız. Teşekkürler bu güzel yazıyı karşıma çıkardığınız için🌷🌷
DostaViski okurunun profil resmi
Rica ederim☺💜
`Münzevi ` okurunun profil resmi
Sonuna kadar okudum gercekten güzel anlatmiş
Gül okurunun profil resmi
Sonuna kadar okudum zaten senin yazdıklarını hep sevmişimdir çok güzeldi insanlık gerçekten bu hale geldi malesef
DostaViski okurunun profil resmi
🙏🏻🌺💜
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
35 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.