Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

“Hitopadeşa”da kadın olmak...
“Hitopadeşa” eserini okurken kitapta kadınlara dair ifade edilen “küçümseyici” sözlere dair okuma grubumuzda “erkek egemenliğin” kökenlerine dair paylaştığım yazı: İlkel dönemden itibaren neredeyse her kültürde (Coğrafyaya dayalı olarak çok minik istisnalar olsa da) erkek dişiden “üstündür”, daha doğrusu erkek etrafındaki “her şeyden” üstün olmak “zorundadır.” Ama hangi anlamda? Elbette en başta kas gücü, bedensel beceri ve sosyal deneyim anlamında. (Bunun çok çeşitli alt izahları var ve oraya girersem ciddi anlamda uzun uzun bir sohbet konusu olabilir.) Bitkiler de dahil olmak üzere eşeyli üreyen her canlı türünün “erkek bireyi” zengin varyasyonlara sahip olmak “zorundadır”. Ama bu durum erkeğin “ben üstünüm ehehee” demesi şeklinde bir salaklık içermez doğada. Bu, erkeğin de elinde olmayan bir tabiat olayıdır. Bunun esas nedeni “üreme” ve tabii ki “doğal seçilim”dir. Üstün özellikleri olmayan veya bunu sergileyemeyen erkek “dışa itilir”. Çoğalamaz ve nesli kurur... Bu bir savaş nedenidir! (Doğada veya şehirde) Konuyu sadece modern insan toplumu nezdinde değerlendirenler lütfen açsınlar ve çiftleşme için kavga eden erkek gergedanları bir seyretsinler. Ya da yılanları veya kuşları... Fark etmez.🙈 Sonra bir de keyifle, kazananı bekleyen dişiye baksınlar. Yine kısaca insan özelinde açıklayıcı bir örnek verecek olursak: “Omuz genişliği, yüz yapısı, burun detayları, kalça şekli ve bakış” gibi birçok detay dişiye birer mesaj verir. Var oluş sınırları içindeki her şey “var oluşa” dair bir mesajdır. Yani alın genişliğiniz bile “sadece bir alın genişliği değildir.” Siz sussanız dahi o konuşur. Sizin görmediğiniz bir noktadaki dişi veya erkek sizin kemikli yüzünüzden hareketle sizi hayalinde baş köşeye yerleştirebilir, veya hoş bir gülüşünüzden... Bu mesaj özünde karşı cins tarafından “iyi bir nesil kaynağı” olarak algılanır bilinçaltında. Biz derindeki bu duyguyu her ne kadar “aşk”, “tutku” vb. şeklinde süslü kavramlarla izah etsek de olayın özü hep aynı yere çıkacaktır. (Aşk yok demiyorum dikkat edin, onun da arka planında yine binlerce yıllık bir mekanizmanın sonucu olan “hayatta kal ve üre” kodları vardır.) Aşk sadece üremeye bahanedir, demiyorum. Aslında bir anlamda öyledir ama elbette bedensel ve içsel anlamda yaşattığı eşsiz duygular da bu arka planı süsleyen eşsiz deneyimlerdir. Sonuçta aşk bir bütün olarak güzeldir.🤭 Daha da kısacası, bir insan karşı cinsten birine anlık olarak bir çekim hissediyorsa eğer (farklı etmenler olmakla beraber) bunun ana nedeni o kişinin, etkilendiği karşı cinse karşı derinden hissettiği “üreme” tutkusudur. Ya yok artık, her şey üreme mi, amma da abarttınız!?🙈 Evet, yediğiniz sucuklu yumurta da dahil olmak üzere her şey, bu dünyada atalarınızın ve dahi “doğa ana”nın emaneti olan “yaşam” mucizesini yeryüzünde tutma güdüsüne hizmet eder. Ve yumurta ile sucuğun tek bir işlevi vardır aslında: (Sizin ekmeği banıp “ımmmmm” demeniz değil keyifle tabii ki...) Bedeninizi yaşatmak, ve sonra bir zahmet kalkıp üreyecek birini bulmanızı sağlamak. 😄🙈 (Soru çok içten geldiği için virajı geniş aldım toparlıyorum. ) Daha uzayıp gidecek bu tarz meselelerden hareketle şunun altını çizmek istiyorum. Erkek, ilkel dünyada hayata hâkimmiş gibi görünen bir türdür. Çünkü dişinin en esaslı görevi, emek emek karnında taşıdığı bebeğini hayatta tutmak ve neslin devamını bir kale gibi korumaktır. Var oluş gereği dişi, doğan bebeğini emzirmek ve ona bakmak zorundadır. Bebeğe bakarken yaşadığı eşsiz anların da etkisiyle “şefkat” duygusu üst düzeydedir. Tüm bu basit sebepler bile dişiyi eve, erkeği dışarıda aileye hizmet etmeye bağlar. Ve cümle halinde şöyle ilkel bir tez çıkar ortaya: “Ben yiyecek getirmezsem siz ölürsünüz. Yani üstün kişi benim!” (Pikniğe gittiğinizde kadınlar salata malzemesini yıkarken erkeklerin haldır huldur ağaçların arasına dalıp çalı, odun parçası aramasını getirin gözünüzün önüne. Bu bile doğal içgüdülerimizin kalıntılarıdır. ) Dişi, yuvada evi ve yavruyu korurken erkek ise dışsal ihtiyaçları karşılar ve bu doğanın kendi sistematiği ile ortaya çıkardığı bir süreçtir. Peki bu durumda neden erkek üstün oluyor? Evde bebeğe bakmak “eziklik” mi oluyor yani? Daha da kutsal bir vazifeyken... Esasında “üstün” kelimesi anlam kaybına uğramıştır. Anlattığım tüm bu doğal süreçlerde bir cinsin diğerine bir üstünlüğü söz konusu değildir. Çünkü erkek yiyecek getirdiyse, dişi de yemek yapar. Erkek kas gücüyle odun kıydıysa kadın bebek ile aylarca sürecek psikolojik bir devinim yaşar. Biri diğerinden üstün şeyler değil “farklı” şeylerdir. Peki canlıların bilinçaltına özellikle ilkel insan toplumlarına bu mesele neden böyle yansımıştır. Neden hayvanlarda bile erkek aslan sürüye dalıp dişilerin önünden etleri alabilmektedir? Çünkü erkek sahip olduğu özellikleri ile doğada “dişisini ve çocuklarını” korur. Şehirde de bu geçerlidir. (Günümüzde bile böyledir bu ama istisnalar hep vardır.) Sonuç olarak erkeğin ailesine olan bu koruma vazifesi bir “üstünlük” sıfatına dönüşmüştür. Bu yanlıştır, çünkü erkek kadından üstün değil “farklıdır.” Yani erkek, özellikle kas gücü ve koruma-kollama görevini modern topluma yansıtmaya devam etmektedir. Oysaki her iki cinsin birbirinden çok farklı üstünlükleri ve zaafları da vardır. Kadın da birçok anlamda erkekten üstündür. Kısacası, ilk insan toplumları “doğal yaşam şartlarının” insan psikolojisine ve sosyal hayata etkisiyle erkeği hep üstün insan olarak görmüşlerdir. Filozof da olsa bu böyledir. Kadının var olma mücadelesi ise çok taze ve günceldir. 18 yy. ile başlayan bir dizi hareketle birlikte henüz günümüzde dahi birçok ülkede kanun önünde eşitlik haklarını tam alamamışlardır. Avrupa toplumlarında dahi 100 yıl önce kadın ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyordu. Üniversitelere girişleri dahi çok yeni yaşanan sosyal hareketlerle kabul ettirildi. Çünkü erkekler kadınlara sürekli: Otur evinde çocuğuna bak, demeye devam etti ediyor. Şu an bile... Hatta o kişi aramızda dahi olabilir.🙏
··
1 artı 1'leme
·
188 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.