Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Müge Koçak Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi’nde tanışma şansını bulduğum çok özel bir kalem. Temalara ve öykülere yaklaşım şekli o zaman da hayli kendine hastı. Müge’nin ilk öykü kitabının haberini almak da okumak da benim için ekstra mutluluk vericiydi. Koçak’la birçok farklı platformda tanış olma şansına sahipsiniz: Öykü Seçkisi, Lemur, Kurgusal.net ilk adresleriniz olabilir! Yazdıklarında da karşınıza çıkacak lakin belirtmeden geçmek istemediğim bir detay var. Her geçen gün çıkan çivisini tekrar çakmaya gayret ettikleri dünyayı yorumlayışı ve asla sessiz kalmayışı yazarımızın beni etkileyen yanlarından biri. Bana kalırsa yazarın suskunluklar çağına haykırışının Yankı’sı bu kitap. Arka kapaktaki açıklama kitabı şahane şekilde tanımlıyor: Rahatsız edici, hatta denebilir ki “riskli” meseleleri irdeleyen bu öyküler yeri geldiğinde biçimsel denemelerden sakınılmadan ortaya konuyor. Okuma süreci fazlasıyla öznel ilerler. Kimisi okuduklarıyla mutlu olmayı, reel hayattan kaçmayı, yeni maceralara atılmayı sever. Ben de bunların hepsine bayılırım. Fakat buna ek olarak gerçekliğin kırılma noktalarında yazan kalemleri okumak da bana yaşamın saklı köşelerinde olup biteni hatırlatsın isterim. Bu noktada haşin kalemler olarak niteleyebileceğim birkaç isim vardı. Gamze Arslan, Mine Söğüt ve şimdi onlara eklenen yeni isimse Müge Koçak. Okuyacağınız öykülerde canınızı yakacak buruk bir tatla karşılaşmanız an meselesi. Fakat tek derdimiz acı değil. Hayır bunu yaparken muzip bir kalemin evrenle dalga geçişine de şahitlik edeceksiniz. En hüzünlü anda dahi hayatın bambaşka bağlantılarda yinelenişini okuyacaksınız. Karakterlerin katmanlı yapısı beni şaşırtan unsurlardan biri oldu. Öyküye has kısa kurgunun içerisinde birden fazla hayata temas etmek güç bir durumdur yazan kişi için. Lakin Müge bunu o kadar güzel kotarmıştı ki takdir etmemek elde değil. Vahşeti ve şiddeti aktarmak zorlayıcı unsurlardan biridir. Yazar bu fiziksel eylemleri bambaşka başlıklar altında okurun zihnine dokunarak ama güzellemeden anlatıyordu. Afiyet Hanım ile Kuru Sultan Arasındaki Et Dalaşına Dair adlı öyküsü beni en çok şaşırtanlardandı. Her karakterin arka planını öz bir anlatımla verip ilerleyen kurgu dönüştüğümüz insanı sorgulatan cinstendi. Her eylemin ardında bir sebebin yattığı fikriyatını tekrar yankılıyordu sanki. Her öyküde yepyeni yaşamların kıyısına varıyorsunuz. Yazarın ilerde bir polisiye roman yazacağını umarak devam ediyorum aslında. Bunun dışında masalsı ve düşe varan anlarda soyutla dansı o kadar kuvvetli ki gerçekliğin altını bambaşka bir sesle çiziyor. Beni en çok vuran öyküsü Ali-Veli-4950 oldu. Yula’yı, düş kapısını, renkleri, acıyı okudukça dünyanın her dönüşünde yakmaya devam ettiği ağıtını işitmiş gibi oldum. Kadın olmayı tanımlayan nice kadın olmayana inat yazılanlar, başkalarının hayatlarını gözleyerek başladığı yolda kendi rutiniyle yüzleşenler, saf çirkinlikle insanlardan ötelenip paraya aşık olanlar, lezzet şovlarını izleyip semiren veyahut zafiyet geçiren ruhlarını doyuranlar, istismarın her türlüsünün gelecekte yarattığı yıkımı yaşarken yaşatanlar veyahut bir kedinin kuklası olan farelerden korkanlar. Standart olmaktan uzak bir öykü kitabı sizleri bekliyor. Özenle hazırlanmış kapak öyküleri okudukça daha da anlam kazanıyor. Müge Koçak’ın kalemini sıkça duyacağımız bir yazar olacağına eminim. Yaşam hiçbir şeyden sakınmayanların güç gösterisiyken neden susarak paylaşalım acılarımızı, mutluluklarımızı? Buraya kadar kalemi cinsiyetine göre değerlendirmedim. Lakin son sözde kadın yazarların hayatı çok yönlü ele almasının beni ne kadar mest ettiğini anlatmak istiyorum. Anlatılan ne olursa olsun yol sabit değil. Çıkmaz sokaklar, engebeler, yokuşlar var. Kadınların tecrübe etmeye mecbur bırakıldıkları yaşam sebebiyle tüm ihtimalleri görebildiğini düşünüyorum. Sözün özü hayatın en girift köşelerinde, nice eseriyle buluşmak dileğiyle. İlhamla ve umutla!
Yankı
YankıMüge Koçak · Can Yayınları · 2020111 okunma
·
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.