Gönderi

240 syf.
·
Not rated
Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır. -Yunus Emre
Arka kapak yazısının da dediği gibi bu kitap “Bir manifesto niteliğinde ‘durum analizi’ sayılabilecek” bir eser. Üç bölümden oluşan bu eserin (I. Aklın İlüzyonu, II. Karıncanın Aşkı, III. Yeni Dünyalar) ilk sayfalarından itibaren Öztürkmen’in bilimperestlere yani pozitifizimi dinleştiren, aklı ilahlaştıranlara eleştirilerini görüyoruz. Yazar, bilimin her zaman yanılgı payının var olduğunu ve bilimperestliğin bilime ters olduğunu anlatmak istiyor: “Biz bilimin ‘gerçeklik iddiasını’ seviyoruz, ‘yanılgısını’ da... ama, ‘mutlaklık iddiasına’ her zaman karşı geleceğiz. Çünkü bilimin kendisi de itiraf ediyor ki, her zaman yanılabilir... Mutlak hakikati bulmanın yolu, mutlak hakikatin varlığına inanmaktan geçiyor...”(s.19) Yazar, bilimin kesinlik ve doğruluk iddiasının, 17. yüzyılda Descartes ve Newton’la başlayıp, daha sonra Saint-Simon ve Auguste Comte devrinin bir ilüzyonu haline geldiğini söylüyor. Ama bu illüzyonun temellerinin kuantum fiziği, görelilik teorisi gibi formüller dizisi ve Max Planck, Niels Bohr, Max Born, Louis de Broglie, Warner Heisenberg, Erwin Schrödinger gibi fizikçilerin buluşları ile yine bilim tarafından sarsılmış olduğunu yazıyor. Özellikle Heisenberg ve Schrödinger’in önemli yorum ve katkılarıyla , kuantum teorisinin daha da önem kazandığını “Kuantum fiziği bir devrimdi; bilimde karşı bir devrim.” (S.27) bilim tarihinde gördüğümüz gibi bu eserde de görüyoruz. Yazarın dediği gibi bu; pozitivizme, determinizme, nedensellik ilkesine ve daha bir çok -izm’e karşı bir devrim niteliğindeydi. Bu sadece fen biliminin konusu değil, sosyal bilimlerin de konusuydu. Çünkü insanlık bilim yoluyla, bilim uğruna kaçtığı hatta yalanladığı metafizik imgelerle burada karşılaştı. “Zaten bilimsel araştırmaların bizi en son götüreceği yer de fizik ötesi olgular değil mi?” (S.17) diye soruyor yazar. Ve alıntılarla fikrine destekler sunuyor: “Claude Bernard’ın da dediği gibi, ‘Deneysel bilim, artık fizik-ötesi tefekküre geçiş sınırına gelmiştir.’” (S.36) “Fritijof Capra diyor ki: “Yirminci yüzyıl fiziği, bize bilimde hiçbir mutlak doğru olmadığını; bütün kavram ve teorilerimizin sınırlı ve tahmini olduğunu çok kesin bir şekilde göstermiştir.”(s.56) Yani yazar aslında batı bilim dünyasının 20. yüzyılın başından beri aklın ve pozitif bilimsel düşüncenin ötesinde de bir bilgi alanı olduğunu kabul ettiğini söylüyor ve (kendi tabiriyle) çağın 100 yıl gerisinde kalan Türkiye’nin aydın geçinen entelektüellerinin(!) bunu hala kabul etmemesini eleştiriyor, konu üzerine fikirlerini sunup önerilerde bulunuyor. “Mutlaklık ve kesinliğin bir inanç konusu olduğu, bilimsel bilgilerin ise, sınırlı bir paradigma olarak kalacağı ve kesin olmayacağı, artık Türk bilim çevrelerince de anlaşılması gerekiyor.” (S.105) Yazar tüm bunları sadece fizik ile değil moleküler biyoloji (bir bölümde genom projesine epey yer verilmiş) genetik, biyokimya gibi diğer bilim dallarından örneklerle; felsefe, psikoloji, sosyoloji hatta siyaset gibi sosyal bilimler kapsamında inceliyor. Tüm bunlar ile de önyargıları kırmaya, bilimperstlikten, fanatizmden kaçındırmaya çalışıyor. Okuyucuyu düşünmeye, araştırmaya sevk ediyor. Ve soruyor: “Hürriyeti önce ruhumuzda arayacağız, sonra kafamızda. Gerçekten hür ve bağımsız düşünebiliyor muyuz? Önyargılardan, klişe sloganlardan, kalıpçı şemalardan, pratik zekanın zorladığı konformist eğilimlerden azade miyiz?”(s.149) Not: Kitabın terminolojik bir dili var yani salim bir kafa, geniş zaman istiyor. Not2: Kitabın fena bir eksiği var: kaynakça. Dipnotlarla devamlı desteklenmiş ama daha geniş bir kaynakçayı sizin de gözleriniz arayabilir. Benden söylemesi...
Karıncalardan Özür Dilerim
Karıncalardan Özür DilerimÖmer Öztürkmen · Kişesel Yayın · 20048 okunma
·
68 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.