Gönderi

İşte, nazik bir noktaya geldik... Bir takım vicdan baskılarından ibaret olan ve Şeriat hükmü ifade etmeyen, dünya nizamında hiçbir parmağı olmayan Hristiyanlık, (Fransız İhtilâli)nden sonra, meydana gelen (Laisizm), daha doğru kelimeyle (Laisite) prensipleriyle dünyadan ayrıldı. Yani, devlet işinden uzaklaştırıldı. Şimdi, burada, hepinize, bahsimiz lâiklik olmadığı halde, lâikliğin hakikatını anlatıcı muazzam bir fırsat doğuyor. Muazzam bir fırsat... Şeriat ve dünya hükmü olmayan bir dinin kendi kendine, papaz tasallutuyle ettiği küstahlıkları ve kendine yakıştırdığı selâhiyetleri, devlet nefsinden ayırıyor; "sen kendinle meşgul ol!.. Vicdanlara baskı yapacaksan kabûl edene yap, etmeyene yapma, fakat benden ayrı ol" diyor. Avrupa'da (Laisite) büyük dinsizlik cereyanlarıyla başladı, o ayrı... Ama, direkt İsâ dinine karşı, İsâ dini zannedilen bir uydurma dine karşı yapılmamıştır. Şer'î hükmü ve dünya hükmü olmadığı için "madem hükmün yok; kendi haline kal!" denmiştir. (Laisite) budur. O halde dünyayı en küçük atomdan, en büyük cismine kadar bütün mükevvenatı ihata eden bir dinin (lâisite) kanuna tabî tutulması mümkün müdür, değil midir? (Salonu çınlatan değildir, sesleri) Ona cevap vermeyin, beni dinleyin. Cevabınız ve alkışınıza başka mâna verilebilir. Ben bunun cevabını vereyim, Biz ne lâikiz diyoruz, ne lâik değiliz diyoruz. Birinden biri, ama söylemiyoruz. Laiklik, ne iyidir, ne kötüdür diyoruz. Dikkât edin onu da söylemiyoruz. Ama diyoruz ki, lâiklik dünya hükmü olan bir din hakkında kabil-i tatbik değildir. Evet, sevgili gençler, daima benim gibi konuşmaya çalışın. Çünkü davamız çeşm-i bülbül kadar naziktir, yere düşürüp kırmayalım. Bir gün, mahkemede bana hâkim sordu. Dedi ki: "– Kuzum Necip Fazıl, zapta geçirmeyeceğim, hükümde de esas teşkil etmeyecek, şahıs olarak, dost olarak, dostluğa kabûl ediyorsanız, bir sual soracağım." "– Buyursunlar." Dedim. "– Siz laik misiniz, değil misiniz?" Dedim ki: "– Efendim, böyle sual olur mu? Ben belki bunun için huzurunuzdayım. Ve şimdi anlayacaksınız lâik miyim, değil miyim! Fakat bir şartla cevap veririm. Hem zapta geçmesi hem de hükme tesir etmesi şartıyla..." Ve devam ettim: "– Ben Allaha inanıyorum, yani Halik'a... Bütün âlemlerin Rabbına... Nasıl istersiniz ki, Allah'ı ve onun emirlerini dünyanın dışında kabûl edeyim. Şimdi ben lâik miyim, değil miyim, siz karar verin!" Dikkât edilirse burada bir incelik var; lâik miyim, değil miyim, sen karar ver!..
Sayfa 106 - BÜYÜK DOĞU YAYINLARI / İSLÂM VE ÖBÜRLERİKitabı okudu
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.