Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

648 syf.
7/10 puan verdi
·
6 günde okudu
The Witcher evrenini üçüncü oyun ile tanıyıp aşırı sevmiştim. Bu yüzden kitapları okumaya başladım ve bu gece son kitabı bitirdim. Öncelikle Witcher'ın kitap serisinin beklentilerimin altında kaldığını söylemem gerek. Oyunlar kendi hikayelerini yazmak, karakterleri işlemek konusunda kitaplardan daha başarılı benim gözümde. Bu, kitapları sevmediğim anlamına gelmiyor. İnanılmaz iyi bulmasam da gayet iyi vakit geçirdim okurken. Fakat yazarın beğenmediğim yazma teknikleri veya tercihleri de oldu. Yani Witcher kitap serisi benim gözümde "kusursuz" bir seri değildi. Son kitap üzerinden düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım. SPOILERSIZ KISIM : --- İlk önce sevmediğim şeylerden bahsetmek istiyorum. Sapkowski, karakter hikayeleri arasında çok fazla atlama yapıyor. Geralt'ın, Ciri'nin ve Yennefer'ın dahil olduğu hikayeleri büyük bir heyecanla okurken, bir anda asla umurumuzda olmayacak karakterlere veya olaylara geçiş yaparak ana hikayenin akışını bozuyor. Üstelik çoğu zaman hangi karaktere geçtiğinizin farkında bile olmuyorsunuz. Bölümlerin ilk 3-4 sayfasını (bazen daha fazlasını) "biz nereye geldik yine ya" diyerek okuduğum oldu. Geçmişi ve geleceği beni ilgilendirmeyen karakterler hakkında bazen sayfalarca, anlamsız derecede uzun şeyler okumak zorunda kalıyoruz. Hikayenin akışını bozan bir kaç farklı odak noktası daha vardı. Bunlardan birisi savaşlar ve politik olaylar. Oyunları oynarken, Witcher evrenindeki politikaya hakim olmamız çok hoşuma gitmişti. Gerçekten imparatorluk ve diğer krallıklar arasında yaşanan politik çatışmaları dinlemek, savaşın etkilerini görmek güzeldi. Fakat kitaplarda durum böyle değil. Yazarın anlatma tekniğinden mi kaynaklanıyor bilmiyorum ama kitaplarda politik olayları ve savaşları okurken ben çok sıkıldım. 7 kitaplık serinin son romanı olan kitapta, ana karakterlerimizi ilgilendirmeyen bir savaşın sayfalarca anlatılması, umurumda olmayan karakterlere derinlik yüklemeye çalışılması falan bana çok zorlama geldi. İlla savaş ve politika anlatacaksa bile bunu çok daha kısa tutabilirdi. Çok fazla gereksiz detay, derinlik ve betimleme mevcut politika kısmında. Hiçbir işimize yaramayacak karakterler hakkında detaylı bilgiler veriliyor boşu boşuna. Yazarın yarattığı evrene mümkün olduğu kadar derinlik ve karakter çeşitliliği katmak istemesini anlıyorum ama derinlik eklemekten ziyade sadece kitabı uzatmaya yaramış bunlar. Sayfalarca Jarre karakteri üzerinden bir savaş anlatılınca, karakterin en sonunda Ciri'ye tekrar bağlanacağını falan düşünmüştüm. Keşke kitabı okuması sıkıcı olan ve bizi ilgilendirmeyen politik olaylar ile uzatmak yerine Geralt, Yennefer ve Ciri'ye daha çok yer vererek yazsaydı. Bir başka sevmediğim nokta da bu zaten. Ana karakterlere yeterince yer verilmemesi ve üç karakteri bir arada görme süremizin çok az olması. Bunun detaylarına spoilerlı bölümde gireceğim. İsmi The Witcher olan bir seride doğru düzgün "Witcherlık" görememek de kötüydü. Okuduğumuz şeyin "The Witcher" olduğunu hatırlatmak için daha fazla canavar içeriği okumak isterdim. Geralt'ın hikayesi bir noktadan sonra tamamen "kızını arayan baba hikayesi"ne dönüşüp Witcher evrenini tamamen unutturmaya başlıyor. Bu kitabın Toussiant'ta geçen kısmında yine biraz canavar içeren bölümler vardı ama o kadar az ki Witcher evreninin canavarlar kısmını tamamen unutuyoruz. Kitabın ortaya attığı ama altını doldurmadığı önemli gözüken şeyler de var. Bunlardan biri Wild Hunt. +++ Sevdiğim şeylere geçelim. Genel olarak Witcher evreninin en sevdiğim özelliği karakterlerin neredeyse hepsinin gri olması. İyi veya kötü ayrımı yapmak zorlaşıyor çünkü hiç kimse saf iyi veya saf kötü değil. Saf kötü olduğunu düşündüğüm karakterlerle bile empati yapabildiğim noktalar oldu. Witcher evreninde belki de en iyi gözüken karakter olan Ciri ve Dandelion'a bile kitapların bazı bölümlerinde gıcık oldum. 5. kitap olan Ateşle İmtihan kitabından bir bölümü alıntılamak istiyorum hatta. Karakterlerin gri olması ile alakalı : "Seni unutmayacağımdan emin olabilirsin. Bu berbat dünyada, Zoltan, iyilik, dürüstlük ve doğruluk gördün mü, içine kazınıyor." "Öyle tabii." Cüce gözlerini kıstı. "Aynı nedenden ben de seni, ormandaki yağmacıları, Regis'i ve akkorun içindeki nalı unutmayacağım. Ancak bu konuda karşılıklı bir durum var. Geralt, biz Dillingen'de bir taciri soyduk. Havka ticaretinden çuvallarla para kazanan zengin bir herifti. Altınlarını ve mücevherlerini arabasına yükleyip kentten kaçtığı sırada ona tuzak kurduk. Mallarını aslanlar gibi savunmaya çalıştı, çığlık çığlığa yardım istedi ama kafasına balta sapı yiyince sesi solu kesildi. Yanımızda taşıdığımız, sonra arabaya aktardığımız ve Oh Nehri kıyısına gömdüğümüz küçük sandıkları anımsıyor musun? Tüccarın yağmaladığımız mallarıydı hepsi. Üzerine geleceğimizi kurmayı planladığımız çalıntı mallar." "Bana bunu neden anlatıyorsun, Zoltan?" "Çünkü aldatıcı görüntünün seni yanılttığını anladım. İyilik ve dürüstlük sandığın şeyler, güzel bir maskenin altına gizlenmiş alçaklık ve hainlikti oysa. Seni yanıltmak kolay Witcher çünkü gerçekleri araştırmıyorsun. Ama ben seni aldatmak istemem. O halde şu kadınlara ve çocuklara bakma, karşında duran cüceyi dürüst ve saygın biri olarak görme. Karşında bir hırsız, eşkıya, hatta belki de bir katil duruyor. Çünkü Dillingen'e giden yolun kenarındaki çukurun içinde o havka dünya değiştirmiş olabilir." İkisi de uzun süre konuşmayıp uzaklara, bulutların arasına gömülmüş kuzeydeki dağlara baktı... Kitabın sonuca bağlanıp bittiği bölüm konusunda ise nötr durumdayım şu an. İlk okuduğumda finali sevmedim ama sonradan düşününce kafama yattı. Fakat hala tam olarak emin değilim sevip sevmediğimden. Ucu açık ve ve final okuyucuya bırakılmış. İstediğiniz gibi yorumlayabiliyorsunuz. Bu kitaba sanırım 7/10 puan vereceğim. The Witcher, eksikleri olsa da genel anlamda okurken keyif aldığım bir roman serisiydi. Dizinin ilk sezonu da çok iyi olmasa da güzeldi bence. Bakalım kalan 5 kitabı diziye nasıl aktaracaklar. Spoilersız düşüncelerim bunlardı. Aşağıda sevmediğim bir kaç şeyi daha spoilerlı olarak anlattım. BURADAN SONRASI SPOILER İÇERİR !!! - - - - - Benim son romandan beklentim, en azından kitabın yarısından itibaren karakterlerin bir araya gelmesiydi. Fakat karakterler kitabın bitmesine 100 sayfa kala falan düzgünce bir araya gelebildi. Hatta bir araya geldikten sonra da Sapkowski bu hikayeleri savaşın sonuçlarını ve politik olayları açıklayan kısımlar ile kesmeye devam etti. Tam onlar da bitti, artık Geralt, Yennefer ve Ciri üçlüsünün bir arada yaşadığı bir kaç olaya şahit olacağız diye düşünürken Yennefer yanlarından ayrıldı. Kısa süre sonra, tam Ciri ve Geralt'a Dandelion da katıldığı için mutlu olacakken bu kez Ciri ayrıldı. 2-3 kitaptır devam eden Ciri'yi arama görevi bunun için miydi? 2 sayfa okuyalım sonra tekrar ayrılsınlar diye miydi yani? Kitaplarda en çok eksikliğini hissetiğim şeylerden biri de kuşkusuz duygulardı. Geralt Ciri'yi alıp Touissant'a götürdüğünde Dandelion Ciri'ye tepki bile vermedi. Geralt Ciri'yi bulduğunda da yine beklediğim duygu aktarımını alamadım. Regis, Angouleme, Milva, Cahir gibi karakterlerin ölümleri de şaka gibiydi. Kaç kitaptır işlenen, arkadaşlık ilişkileri güçlenen takımdan herkes öldü ama buna 1-2 sayfa falan anca yer verildi. Karakterlerin ölmeden önce kafalarında yaşadığı flashback sahneler de olmasa en ufak bir şey hissetmeyecektim ama o bile yetersiz kalmış. Geralt hiçbirine tepki bile vermedi. Hadi bunları geçtim, kitabın sonundaki duygu yoksunluğu neydi arkadaş? Geralt ölmüş en iyi arkadaşı Dandelion'ın sesi çıkmıyor, Yennefer yine bir şeyler yapmaya uğraşıyor ama Ciri'nin tek tepkisi Yennefer'ın büyüsünün işe yaramamasına kızması. Kitabın büyük bir bölümünü okurken olaylara kendi kafamda ekstra duygu ve drama katarak okudum. Kitap bu konuda o kadar eksikti ki boşluklarını ben kafamda doldurmaya çalıştım.
Gölün Hanımı
Gölün HanımıAndrzej Sapkowski · Pegasus Yayınları · 2020785 okunma
91 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.