Edward onu daha iyi anlayabilmek için, “Yani sence aşk, bir bütünlük ve mükemmel iki parçanın tamamlanması mı?” diye sordu.
Emma gözleri uzaklara dalarak, “Aşk bütünlük değil, eksikliktir; kaynaşma değil arayıştır, tatmin olmuş mükemmellik
değil, yiyip bitiren yoksunluktur," dedi.
Edward'ın kafası iyice karışmıştı. “Yani aşk elde edilince tükenen, sürekli bir arzunun peşinde koşma, kavuşamama hali mi diyorsun?"
"Yoo ben demiyorum, Platon öyle söylüyor."
"Peki, sen ne düşünüyorsun Emma? Ben senin düşüncelerini merak ediyorum." dedi Edward, bir anda duygu yüklü gül
yaprağı gibi soldu güzel kadının yüzü.
"Bence aşk tümüyle gözdür ama hiçbir şey görmez. Aşkın tek ve yüce şehvetinin, kötülük yapma keskinliğinde yattığını
hissedemez, anlayamaz insan.”
"Of! Of! Of! Bu tanım, anlattığın o güzel hikâyelerden sonra fazla sert ve acımasız olmadı mı?”
Emma bir müddet sessiz kaldı, başı öne sarktı. Yüreğinin derinliklerinde can çekişen bir fısıltıyla cevap verdi. “Haklısın,
onlar masal, benimkiyse gerçek.”