Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

671 syf.
8/10 puan verdi
İlk kitaptan sonra ikinci kitabın hakkını verilmiş diye düşünüyorum. Oral Sander ile geç tanışmış olmak bu noktada beni üzdü. Kitap kısa olmasına rağmen çok fazla teknik bilginin yer alması yorucu olsa da kitabı tamamlamadım. Oral Sander, Doğu-Batı sorunun iç içe ele almış, eksi ve artı yönleriyle olayları madde madde okuyucuya sunmuş, bu maddelerde ki giriş, gelişme ve sonuç olarak konuları toplamış. Ben kitabı İkinci Dünya Savaşı üzerinden ele alacağım çünkü önemli ve bilinmesi gerekiyor. Konuya; "Batıda inanç çağını, akıl çağı izler. Yeni Çağ somut, bilimsel düşüncenin çağıdır" diyerek başlamak istiyorum. Çünkü savaşlar da, bilim de, inanç da büyük metropoller kurup tarihe adını yazdırma hırsı da insanın doğasında var. Dünyaya gelen her canlı savaşçıdır aslında, kimi cephe de savaşır, kimi cephenin arkasındaki beyin olarak çalışır kimi de yalnızca günü kurtarıp evine dönmek için savaşır. İkinci Dünya Savaşı siyasetçilerine de (Hitler, Churchill, Rosevelt) böyle bakabilirsek belki kendilerini bir parça da olsa anlayabiliriz. Eğer bu adamlar sanatçı sayılabilseler de savaşın en usta sanatçıları olabilecekleri de kesin bir yargıdır bence. İkinci kitaba, İki savaş arası dönemden giriş yapmış Sander. Barış antlaşmalarındaki haksızlıklar ve adaletsizliklerin getirdiği gerginlikler sonucu yaşanan düş kırıklıklarıyla 19. yy giriş yapmış. İkinci Dünya Savaşına giriş yaparken kısaca bahsedeyim, İtalya'nın antlaşmalardan eli boş dönmesi, İngilterenin denge politikasını sürdürememesi!, Almanya'da ki yönetim değişikliğiyle Fransa'nın verdiği ödünler sonucunda Fransız-Alman yakınlaşmasıyla sonuçlanmış, meşhur Locarno Ant. devreye girmiş. Yine aynı tarihlerde Briand Kellog, Young Planı, 1929-30 Londra Deniz Silahlarını Sınırlandırma gibi antlaşmalarla barış korunmaya sağlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonucunda Liberalizm iflas etmiş, komünizm ve tutuculuk doğmuştur. (Tabii ülkelerin sözde milliyetçiliği de bir şekilde yok olup gitmiştir.) Almanya anayasa karşıtı çıkan darbede Alman İşçi Partisi kurulmuş bu parti zamanla Adolf Hitlerin partisi olmuş ve Hitler İkinci Dünya Savaşı sahnesine çıkmıştır. Yine aynı dönemin Almanya'sı Sovyetler Birliği ile dostluk ant. imzalamış ve gelecek yıllardaki yayılma politikası için müttefik toplama çabası içine girmiştir. Hoş Hitler'in İtalya dışında müttefik'i yoktu. Konuyu direk olarak İtalya'ya bağlarsak İtalya'da faşist bir tutumla Benito Mussolini (Hitler'in kankisi diyebiliriz sanırım:) İtalya'ya hakim olmuştur. Mussolin'in en büyük gayesi eski Roma İmparatorluğunu canlandırmak ve kendisini bir Roma kahramanı olarak görmekten ibaretti. Tabii Akdeniz'de sahip olmak istediği toprakları saymaz isek. Yine Sovyetlerin iktidarını yaymak için Brest-Litovsk Ant. da unutmayalım. :) Bu antlaşmaların ilgisi içinde, antlasmalar.com/brest-litovsk-a.... linkten detaylara bakabilir. Batı'da yukarıdaki gelişmeler yaşanırken ülkemizde de elbette boğazlar sorunu devam etmekteydi. Londra'da yapılan yada diğer deyişle bizleri aptal yerine koymaya çalıştıkları Boğazlar Sözleşmesi Türkiye'nin büyük bir sorunudur. Sonralarında ise günümüzde de geçerliliğini koruyan Möntre Boğazlar Sözleşmesi imzalanmış ve Boğazların hakimiyetini nihayet -haklı olarak almış bulunmaktayız. Möntre ile Boğazlar Komisyonu kalkmış ve Türkiye Cumhuriyetinin egemenliğine bırakılmıştır. Türkiye her ne kadar İkinci Dünya savaşına girmemiş olsa da savaşın ekonomik ve sosyal etkilerine maruz kalmış kısmende maruz bırakılmıştır aslında. Sınır dokunulmazlığı korumak için 19. yy Sadabad Paktına katılmış İran, Irak ve Afganistan katılımıyla imzalanmıştır ve yine günümüzde devamlılığını korumuştur. Ortadoğu ülkelerinin çoğu I. Dünya Savaşından sonra bağımsızlıklarını kazanmış bir kısmı ise YABANCI DEVLETLERİN EGEMENLİĞİ ALTINA GİRMİŞTİR. Ki çok önemli bir nokta Suriye, Irak, diğer arap devletleri, afganistan vd. İngiliz, İtalya, SB sömürgeciliğini KENDİLERİ kabul etmiştir. Şimdi burada kimse "orta doğu çok acı çekti" diyerek demogaji yapmasın. Ezer geçerim. :)))) Bu ülkeler kendi sözde iç savaşlarından kaçınmak yada başa geçme hırsından sömürgeleri kabul edip antlaşmalar yapmışlardır. Ülkelerini ve topraklarını bile isteye satmışlardır. Bugün bile ülkemizdeki göçmen sorunlarının temellerinde benzer problemler devam etmekte. Suriyelilerin topraklarını rejime bırakıp kaçmaları, Saddam Hüseyin öldürüldükten sonra Abd askerlerinin elini ayağını öpen bir topluluktan bahsediyoruz burada! Bu halklar sömürgeciliğe alışmış ve kabullenmiş, bu durumdan memnun topluluklardır. Acımak ise aptallık. Sonuç, sonucu doğurur! Velhasıl kelam ülkelerin iç ve dış sorunları, ekonomik problemler, barış antl. II. Dünya Savaşını doğurmuştur. Artan ham madde ihtiyacı, dünya ticaretindeki düşüş, işsizlik, para değerlerindeki artış... İkinci Dünya Savaşı liderleri savaş tecrübesine sahiptiler. Bu yüzden de stratejik anlamda İkinci Dünya Savaşı düzenli ve taktikseldir. Hitler ve Mussolini cephe askerleridir. Churchill ve Roosevelt Birinci Dünya Savaşında yetkili görevdeydiler. Stalin iç savaşta yüksek komite görevlisiydi. Hepsi tecrübeli ve savaştan anlayan liderlerdir. İkinci Dünya Savaşı kısaca, 1 Eylül 1939'da Almanya'nın Polanya'ya saldırmasıyla başlamıştır. 3 Eylül'de İngiltere ve aynı gün bir kaç saat sonra Fransa, Almanya'ya savaş ilan ettiler. Alman tanklarına karşı Polonya süvarileri etkili olamamıştır. Bu olay üzerine Sovyetler Birliği Helskinye saldırdı ve Fillandiya Cemiyetler Birliğine başvuru yaptı. Bu başvuru sonucu olarak da SB, saldırgan ilan edilip Cemiyetler Birliğinden kovulmuştur. SOVYET BİRLİĞİ VE ALMAN SAVAŞI: Rusya'ya saldırı, yirmi yıldır savunuculuğunu yaptığı doktrinlerin mantıki sonucudur. Çünkü kendisi kısa sürede Almanya'yı komünizmden kurtarmış bir liderdir ve sıra dünya'yı kurtarmaktadır. Bunu bir çok Avrupalı önder düşünmüş olsa da eyleme geçen tek lider Hitler'dir. Ayrıca Hayat Sahası, Hitlerin jeopolitikçilerden öğrendiği kendine özgü bir doktrindir. Almanya "merkez bölgeyi" ele geçirmeliyd, S.B Almanya'nın Hayat Sahası içine giren Balkanlar ve Boğazlar'a doğru genişlemek istiyordu. İngilterenin teslim olmaması da bu durumu ateşlemektedir. Bu gelişmeler olurken 1942 yılında Birleşmiş Milletler İttifakı kurulmuştur (Churchill). BM'ye 22 devlet dahil olmuş, Türkiye ise bu konferansa katılıp BM kurucusu üyeleri arasına girebilmek için Almanya ve Japonya'ya savaş ilan etmiştir. (gerçekleşmemişti elbette sonrasını düşünmek istemeyiz sanırım.) Toparlayacak olursak; Hitler "Yıldırım Savaşı"nın sonu görünmüş Alman ordusu Stalingard'ı işgal etmeye çalışmıştır. Amaç Kafkaslardan İran'a geçmeç (Petrol) Türkiye'yi sarmak ve Hindistan'a inmek. Fakat Alman ordusu geri püskürtülmüş ve generaller esir düşmüştür. Bu gelişme sayesinde İtalya'da Mussolini düşmüş ve tutsak edilmiştir. Hitler ise İtalya'ya dönmüş ve İtalyayı işgal edip Roma'yı ele geçirmiştir. Kısa süre sonra Fransanın, Abd birlikleriyle Normandiya Çıkartması işgalden kurtarılmıştır. Buradaki en önemli nokta Tarihin en büyük donanması ve çıkartması olmasıdır. Normandiya Çıkartması sonucunda 26 Ağustosta Paris kurtarıldı. Büyük kayıplara rağmen çıkartma başarılı olmuştur. Hitler ve metresi saklandığı sığınakta intihar etmiştir. Hitlerin ölümünün ardından Avrupa savaşı sona ermiştir. Diğer uçta ise Japonya Pasifik Savaşı yürütmektedir. Ki bu savaş sonucunda en ağır bedeli ödeyen devletlerden biridir. Pearl Harbour çıkartması çok bilindiğinden değinmeyeceğim. Pasifik Savaşında, Abd'nin Midway üssü'nde Japonyanın 4 uçak gemisi ve 330 uçağı yok edilmiş ve saldırı yalnızca 5 dk sürmüştür, 5 dk öncesinde ise Japonya Pasifikte tek güçtür. Japonya'yı dize getiren şey ise "atom bombası"dır. İlk atom bombası 6 Ağustosta Hiroşimaya, 9 Ağustosta ise Nagazaki'ye atıldı. Yüksek kayıplar verildi. Tarihin en utanç verici sahnelerinden biridir. Çünkü Birinci Dünya Savaşı cephelerde yaşanırken, İkinci Dünya Savaşı ise evlerde, caddelerde, kentlerde yaşanmıştır. Japonya ile Missouri zırhlasında yapılan silahsızlanma bırakışmasından sonra İkinci Dünya Savaşı sona ermiştir. Savaşın arkasından ise sosyolojik ekonomik sorunlar devam etmiştir. Bir dünya düzeni döngüsü olarak sayacaksak sanırım bu asırlar boyu devam edecektir. Konferanslar, barış görüşmeleri yapılmış hemen ardından soğuk savaş dönemini doğurmuştur. Abd ve Sovyetler B. arasında ikili kutuplaşma 20.yy kadar sürmüştür. Bu kutuplaşma çevresine daha sonraları diğer ülkeler dahil olmuştur. Atomun büyük keşfinin yarattığı korku ise Atom Enerjisi Komisyonunu doğurmuştur. Ardından gelen yumuşama dönemi ile günümüzde geçerliliğini koruyan sonuçlar meydana gelmiştir.
Siyasi Tarih: 1918-1994
Siyasi Tarih: 1918-1994Oral Sander · İmge Kitabevi Yayınları · 2023771 okunma
··
387 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.