Gönderi

599 syf.
·
Puan vermedi
·
41 günde okudu
1. Dünya savaşından yeni çıkmışsın. Mondros gibi vatanın her karışını işgale açık bırakan bir antlaşmayı imzalamışsın. İtilaf kuvvetleri ülkende.Padişah ve hükümeti vatanın çıkarlarını yabancı kuvvetlerle uzlaşmada görüyor . Bu uzlaşma için her yol mübah anlayışındalar. Anadolu’da Ermeniler halkı kışkırtıyor. Halk, yoksulluk içinde ne yapacağını bilemez bir durumda. Böyle bir ortamda vatanın kurtuluşu için ne düşünürsünüz? İki anlayışı söyleyeyim.Mandayı yardım kılıfına sokarak manda isteyenler, Atatürk gibi vatanın kurtuluşunu, mücadelede görenler var. Bu durumun içinde Atatürk’ün gayesi ve hep vurguladığı, mücadelede asla taviz vermeyeceği iki ilke : 1. Vatanın bütünlüğü 2. Ulusun bağımsızlığı Bu iki ilke dışına çıkacak herhangi bir şey yapılmasına izin verilmiyor. Tabi bu 2 ilkeyi idrak edemeyen kişilerin, karşı hareketlerde bulunduklarını göreceğiz.Sanırım bazıları kendince doğru bildiğini, kurtuluş yolu olarak gördüğünü, yapmaya çalışmakta. Tabi uygulamalarında hainlik derecesine varanlar da oluyor. Durumun farkında olanlar mitinglerle, telgraflarla ulusun hakkını savunuyor.İlk başta bu şekilde olsa da sonra silahlı direnişle, kuvayımilliye ile mücadele veriliyor.Benim dikkatimi çeken nokta kuvayımilliye, meclis gibi vatanın kurtuluşunu amaçlayan örgüt içinde bile sonra sonra kendi çıkarlarına göre hareket edenleri görmek oldu. Hatta bazıları sonra yabancılarla işbirliği tutuyor. Kıskançlık, ün yapma gibi hevesler de maalesef görüyoruz özellikle İlk başta bağımsızlık mücadelesinde emeği geçmiş insanlardan bunları görmek beni üzdü. İstanbul Hükümeti’nin halkın bağımsızlığını, vatanın bütünlüğünü koruması için Temsil Heyeti, İstanbul Hükümetiyle iletişim kurdu. Ancak İstanbul hükümeti bunu sağlayamadı, iş göremez hale geldi, yabancı kuvvetlerin sözleriyle hareket eder hale geldiler. Hatta ulusun çalışmalarına karşı durdu ve bize karşı faaliyetleri desteklediler.Vatanın kurtuluşu için kendi vicdani sorumluluğunu üzerine almak ulusa düştü. İşte halkın iradesi , ulusal egemenlik bu vicdani sorumlulukla doğmuş oldu. Ulusumuzun maddi imkanları yok, Türk ulusu kendi kendine bağımsızlığını kazanmaz diyenlere karşı başaracağız diyen ve ulusa güvenen bir liderin önderliğinde, sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Bundan sonra üstlendiğimiz sorumluluk ulusun egemenliğini güçlendirecek. Çünkü vatanın kurtuluşu ulusun elinde. Söz sahibi artık ulus. Ulusun haklarını ve kendini savunmaya kararlı olduğunu da dünyaya göstermek istiyoruz. Bu haklı davamızı, barış konferanslarıyla duyurup antlaşmalarla kanıtlamış olacağız.Ancak önce savaşarak gücümüzü göstermek, kanıtlamak gerekiyordu.Türk ulusu bunu başardı. Başarımızı Lozan ile taçlandırdık. Lozan için Atatürk der ki: Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardır hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış, büyük bir suiksatin yıkılışını ifade eden bir belgedir. Bu mücadelelerden sonra sıra inkılap safhasına geliyor. Saltanat kaldırılıp Cumhuriyet ilan edilince saltanat yanlısı ile cumhuriyet taraftarları arasında çatışmalar doğuyor. Saltanat kaldırıldıktan sonra halife ile kişisel saltanat kurulmaya çalışılıyor. Bu durum tabi halifeliğin de kaldırılmasıyla engellenecek. Cumhuriyet şeklini kabul etmeyenlere karşı Abdurrahman Şeref Bey şu cevabı veriyor: Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir, dedikten sonra, kime sorarsanız sorun,bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır.Ama bu ad bazılarına hoş gelmez mi, varsın gelmesin.”Sonunda kanun ,birçok konuşmacının “Yaşasın Cumhuriyet” sesleriyle alkışlanan konuşmalarıyla kabul edildi. Bakın, bu ulus yüzyıllarca savaştı.Savaşla geçen yüzyıllar.. Sonuç? Padişah etkisizleştirildi. Ülke felakete sürüklendi. En sonunda ulus, sorumluluğu alarak vatanın bağımsızlığı için asıl var olan gücü , vatanı sonsuza kadar koruyacak asıl gücün, ulus olduğunu gösterdi. Ulusal egemenlik, Cumhuriyet hükümet şekliyle taçlandırıldı. Bizim dünya gözünde de en büyük gücümüz yeni şekil ve niteliğimiz oldu. Bu son kurtuluş savaşıyla ve Lozan barışıyla, Atatürk artık kendi vatan sınırlarımız içinde bağımsız olarak varlığımızı koruyarak ülkenin gerçek mutluluğuna, refah içinde, gelişerek bu ulusu yaşatmak istedi. Halifelik devam etsin diyenlere de karşı durdu. Zaten gücünü kanıtlamış ulusa ortak bir güç gerekli midir? Ya da bağımsızlık düşkünü bir ulusun halifelik adı altında diğer Müslüman ülkeler üzerinde söz sahibi olmaya kendinde hak görmeli miydi? Mustafa Kemal Samsun’a çıkmadan önce istiklalimiz için mücadele yer yer vardı.Hatta kurulan yararlı cemiyetler bunun göstergesi.Mustafa Kemal bu mücadeleyi düzenli,sistemli, tüm ulusu kapsayacak tek bir noktada birleştirecek hale getiriyor. Sivas Kongresi bunun göstergesi oluyor.Çünkü ulusun kurtuluş isteği noktasında birlik ve dayanışma sağlamadıkça, bir dış düşmanı durdurmaya çalışmak mümkün değildi. Savaşan bir ordumuz var. Ama savaş yalnız ordunun değil, ulusa ait bir sorumluluk oldu. Ulus, tüm varlık ve olanağıyla, tüm maddi manevi gücüyle bütün varlığını savaşa adadı. “Ordumuz yenilebilir,sarsılabilir ama bu durum ulusumuzu yok edemezdi.Ulusumuz var olduğu sürece bağımsızlığına kavuşana kadar mücadele edecekti.” Dikkatimi çeken bir noktada bazı kişiler şekillere, olanaksızlıklara takılı kalıyor. Ama Atatürk bununun üstünde düşünüyor. Evet paramız yok, evet,kanun, ülkede ulusa ücret ödemeden iş yaptırmamayı söylüyor. Ama Atatürk diyor ki: “Evet, doğru, kanun yasaklamıştır zorla iş yaptırmayı ama ihtiyaç, tehlike bize her şeyi, yasal göstermektedir. Ordunun ihtiyaçları bize parasız iş yaptırmayı gerektiriyorsa, bunu yapıyoruz ve en doğru kanun budur.Ulusun ve ordunun yenilmemesi için, kanun buna engeldir diye, gerekli gördüğüm önlemi almakta kararsızlık göstermeyeceğim.” Bu yüzden Atatürk’ün yapmak istediklerine karşı muhalefet olanlarda çoktu. Bu savaşı kazanmamızda etkili olan bir şey daha hazırlığa çok önem vermemiz oldu .Her evresiyle düşünüp hazırlandık.Hatta mecliste bazı milletvekillileri neden saldırmıyoruz hala, diye çıkıştılar. Bu hazırlık sayesinde Sakarya Meydan Savaşı, Büyük Taarruz Savaşı’nda başarıyı yakaladık. Kitapta takıldığım noktalarda oldu. Düşüncemin ve anlayışımın, bilgimin yetmediği noktalar oldu. Mesela egemenlik ,saltanat zorla ,kuvvetle alınır. Osmanoğulları, zorla Türk ulusunun egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı.Bu zorbalıklarını altı yüzyıldır sürdürmüştür ,diyor Atatürk. Buna anlam veremedim. Atatürk bu ulusu, dini kullanarak daha fazla kandırılmasına göz yummak istemedi. Atatürk diyor ki: İnsanlıkta din konusundaki uzmanlık ve derin bilgi, her türlü yanlış inançlardan arınarak gerçek bilim ve tekniğin ışıklarıyla tertemiz ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır. “İslam dinin, yüzyıllardan beri yapılageldiği üzere bir siyaset aracı olarak kullanılmaktan kurtarılması ve yüceltilmesinin şart olduğu gerçeğini de görüyoruz.” Mustafa Kemal Ali Fuat Paşa ile kısa bir fikir alışverinde bulunuyor. Fuat başa Mustafa Kemal’e diyor ki: Senin,şimdi aportların kimlerdir? Mustafa Kemal: Benim aportlarım( yardımcı) yoktur.Ülkeye ve ulusa kimler hizmet eder ve hizmet yetenek ve gücünü gösterir ise aport onlardır. En sevdiğim cevap bu oldu. :) En etkilendiğim kısımda, İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgal ettiği anı anlatan kısım oldu.Savunma Bakanlığı Telgrafhanesinden,görevli Ali bilgi vermeye başladı: Sabahleyin İngilizlerin baskınında altı kişi şehit ve on beş kadar da yaralı var.Şimdi, İngiliz askerleri dolaşıyor.Şimdi, işte, İngiliz askerliği bakanlığa giriyorlar.İşte içeri giriyorlar.Nizamiye kapısına. Teli kes! İngilizler buradadır. Kitapta vatan için savaşan askerlerin,halkın duygularına anılarla, olaylarla yer vermesini de isterdim.Genelde karşıt görüşlülerin , karşıt davranışlarda,sözlerde bulananlara yer verilmiş. Ali Galip, Çerkez Ethem olaylarına, Rauf Bey’e ayrıntısıyla da yer verilmiş.Burada amaç bizi gerçekleri göstermek ve gelecekteki benzer yaşanacak olaylara karşı uyandırmak olabilir tabi. İyi okumalar.:)
Nutuk
NutukMustafa Kemal Atatürk · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202327,8bin okunma
·
79 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.