Gönderi

Köylü Milletin Efendisidir. YADIRGAMAYIN!
Mutlaka okuyun! Bir gün, toplu taşıma aracına bindiniz. Otobüs, tren, tramvay, yolcu vapuru fark etmez… Bindiğiniz bu araçta birkaç yabancı turist var. Şehrinize gelmiş bu yabancılar kendi aralarında yüksek sesle konuşup gülüşüyorlar. Gülmelerinden mutlu olduklarını fark ediyorsunuz, fakat dillerini bilmediğiniz için neşelenmelerinin sebebini anlayamıyorsunuz. Yabancı misafirlerin bu davranışı karşısında zihninizde neler canlanırdı? Yabancıların Batılı turistler olduğunu kabul ederek bunu bir düşünün… Sizin kanaatiniz nedir bilemeyiz, fakat bazılarının şöyle düşüneceğini tahmin etmek hiç de güç değil: “Şu Batılılar ne kadar medeni insanlar! Yabancı bir ülkede, bilmedikleri bir şehirde gayet rahatlar. Keyiflerince geziyorlar, gülüp eğleniyorlar. Tebrik etmek lâzım, işte çağdaşlık bu!” Şimdi gelin aynı toplu taşıma aracında bir yolculuk daha yapalım. Bu sefer araçta birkaç köylü var, yani turistlerimiz yerli. Şehre gelmiş bu köylüler kendi aralarında yüksek sesle konuşup gülüşüyorlar. Gülmelerinden mutlu olduklarını fark ediyorsunuz, fakat aksanlarını tam bilmediğiniz için neşelenmelerinin sebebini pek anlayamıyorsunuz. Şehrinize gelmiş köylülerin bu davranışı hakkında neler düşünürdünüz? Batılı turistlerle aynı davranışı sergileyenler, köyden gelmiş insanlar olduğunda zihninizde canlananlar değişir miydi? Sizin kanaatinizi bilemeyiz, ama biraz önce zihin okuması yaptığımız kimselerin aklından bu sefer farklı düşüncelerin geçeceğini tahmin edebiliriz: “Şu köylülerin yaptığına bakın! Kaba, gürültücü herifler! Etraflarında kendilerinden başka yüksek sesle konuşan, gülen var mı diye bakmıyorlar. Köylü takımı da pek görgüsüz oluyor canım!” Aynı hareketi yapan, yabancı olunca iyi, bizden biri olunca kötü mü? Bir defa şunu tespit etmek lâzım ki bizim köylümüz bulunduğu ortamı rahatsız edecek böylesi davranışları kolay kolay sergilemez. Onun şehre getireceği, köyünün sessizliğidir. O sessizlik ki medeniyetin (şehirliliğin) olmazsa olmazıdır. Eski seyyahlar Osmanlı şehirlerini ziyaret ettiklerinde hep bu sessizliğe, huzura hayran kalmışlar, bu sükûnetin çocukluktan kazanıldığını ifade etmişler, hatta Osmanlı sokaklarındaki sessizliğin hayvanlara bile sirâyet ettiğini iddia etmişlerdir. Bugün de öyle değil midir? Kimi semtlerdeki çocuk parklarında bile bir huzur, bir sükûn varken kimi semtlerin sokaklarından otomobilinizle geçmeye korkarsınız “Arabamı taşa tutarlar!” diye. Medeniyet aynı zamanda şehirlilik demek, zaten “şehir” kelimesinin Arapçası “medine”dir. Medeniyeti sessizlikle alâkalandırsak da bugünün modern şehirleri gürültülü. İster istemez “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısrası ve o canavarın uluması akla geliyor… Şair zaten medeniyete hakaret etmiyor da yanlış bir hayat tarzına medeniyet denmesine karşı çıkıyor, tenkit ederken “medeniyet” demiyor “medeniyet dediğin” diyor. Neyi medeniyet kabul ettiğimize dikkat etmek çok önemli. Kelimenin aslı “şehir” mefhumuyla ilgili olsa da bugün medeniyeti inşâ etmek için köyün sessizliğine kulak vermek zamanıdır. Köyünü öğrendiğimiz kişiye o köyün “Nereye bağlı?” olduğunu sorsak da aslında şehir köye bağlıdır. Şehir yollarla köye bağlanıp oradan tavuk, yumurta, et, süt, meyve, sebze alarak bedenini besler. Köy de internet ve televizyonla şehre bağlanıp bu kanallardan ruhunu zehirler. Şehir köye bağlandıkça kâr ederken köy şehre bağlandıkça kayba uğrar. Köylü pahalı olanı kıymetli zannettikçe, betonu topraktan sağlam kabul ettikçe ziyandadır. Bu ziyan, sonunda onu “yaşanmaz” dediği ama bağlanmaya devam ettiği şehre sürükler. Şehir köyden gelenlerle büyüse de “yeni şehirli” köyü, köylülüğü unutur. Köydeki gelenek görenekten uzaklaşma ve kopma baş gösterir. Bir tür hafıza kaybı yaşanır ki bu yüzden şehirde kuralların yazılı hâle getirilmesi mecburiyeti hâsıl olur. Eski köylü, yeni şehirli apartman kapısını açtığında o kapıyı yavaşça kapatması gerektiğini ihtar eden bir yazıyla karşılaşır. Apartmanda rastladığı kişilere selam vermesine ise gerek yoktur, çünkü koridorda “Komşularınıza selam verin!” yazısı yoktur. Bütün köyle tanışık olan yeni şehirli, kalabalık bir şehirde binasındakileri bile tanımaz olur. Kaldığı yere alıştıkça geldiği yeri unutur. Belki bir gün bir toplu taşıma aracında kendi aralarında konuşup gülüşen köylü takımına(?) rastlar da aklına köylüler hakkında olur olmaz fikirler düşer. Şehre yerleşmiş, şehirleşmiş olanın yolu bir gün köye çıkar. Lâkin yolu yordamı unutmuştur. Kendisinin ve ailesinin köy âdâbına aykırı hareketleri olur. Olsun, köylü yadırgamaz bunu “N’aparsın, şimdikiler böyle.” der geçer, “Bilmediğinden öyle yapmıştır.” der geçer, “Aman biz bir kusur işlemeyelim!” der orada durur. Köylü, misafirini başköşeye oturtur; zira o uzaktan gelmiştir. Bu öyle bir uzaklıktır ki şehir denince para ve fabrika, köy denince yumurta ve sebze akla gelir de şehir-köy arasında gidip gelen “insan” unutulur. A. Karaçay
·
24 görüntüleme
Nurr... okurunun profil resmi
"Ye kürküm ye "
Nasreddin Hoca
Nasreddin Hoca
öyle haklı söylemiş ki giyim de bile itibar değişiyor geldiğimiz yeri unutup empatiyi hiç kullanmıyoruz malesef hocam
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.