Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Göbek düğümümü aldıracağım :D
Gün biterken, karanlık koca ayaklı bir mahluk gibi ezerken cadde ışıklarını, uyku çökmüşken şehrin üzerine, çıkardı Fetmegâh melekleri yeryüzüne. Logar kapakları icat olduğundan bu yana Fetmegâh meleklerine geçit olurlardı her gece. Göksel değillerdi ki kanatları olsun ya da Kaos zamanı düşerken kırılmış da olabilirdi ışıktan olma kolları. Sayıları birden çok ikiden azdı; ne iyicil ne de kötücüllerdi. Fetmegâhların şu sefil dünyayı sebebi ziyaretleri insanları bir son olduğuna inandırmaktı. Yukarıda defteri dürülenlerin, akıl yularını gevşetmişlerin başında bekler, onlar uykudayken kulaklarına eğilir, her şeyin bir sonu olduğunu fısıldarlardı. Onların kelimeleri insanlarınkinden başkaydı; kanatsız da olsa melektiler nihayetinde, bir farkları olsundu değil mi? Milenyumdan bu yana son fısıldanacakların sayısı aşırı artmış, Fetmegâhlar bile bu işe yetişemez olmuştu. O yüzden kimileri hâlâ hayatı sonsuz sanıyor, ansızın gelen son karşısındaysa hazırlıksız kalakalıyorlardı. Fakat Fetmegâhlar daha ne yapsınlardı, mümkün olsa hemen kendilerine de bir son fısıldarlardı. Hani Fetmegâhlar ne bir ne de ikiydiler ya, işte bu onlara biçilen zulmün en fenasıydı. Ne var ne de yok olsalar yine birdi, çünkü ne teklik kahrıyla düşecek bir yalnızlıkları ne de içlerine birikenleri söylenecek bir diğeri vardı ve Allah’ın her kor vaktinde sayısız son fısıldamakla solukları küflenmişti. Fetmegâhlar sonsuzluğun iflah olmayacağını bellemiş, gidip geliyor, gidip geliyorlardı... Gel zaman git zaman bir türlü gelmek bilmeyen ahir zaman, Fetmegâhları olduklarına pişman etmiş. Nice zamandır görevlerini yerine getirmişlerdi ki bir gece her şey geri dönüşsüz ve bağışlanamaz bir biçimde değişiverdi. Yalnızca bir damla gözyaşı ve içindeki kadınlık mayası sona erdirdi Fetmegâh çilesini. Listeyi yokladılar, sonun rengiyle kokusunu soluklarına doldurdular ve uyuyanın üstüne eğildiler ki göbeklerinin altında bir ağrı hissettiler. İşte o andı; uykudakinin kirpiklerinin cennet kuşları misali kanat çırptığı ve ıslanarak rüyadan çıktığı. Güneş gibi parlayarak açılan, açıldıkça yaşla dolan, doldukça ay misali geceyi dolduran, suları yerinden oynatan o bir çift göz Fetmegâhları kâinatın en büyük derdiyle dürtmüştü. Şimdi göbeklerinin hemen altında büyüyen ve kaynayan, akıllarını başlarına getirirken götüren de neyin nesiydi. Değil mi ki bu meleklerin adları Fetmegâh’tı; doğum anında ana rahminden tutununca kopan ve ancak âşık olunca sancısı duyulan bağları hiç olmayan. Bu yüzden ki insanların aksine göbeklerinin orta yerinde bir düğüm de yoktu çünkü Fetmegâh, aşka düşünce duyulan ağrının boşaltılmasına yarayan göbek düğümü olmayan demekti. Doğumsuz ve olumsuz, üstüne üstlük de düğümsüz yakalanmışlardı aşka; Bir ellerindeki listeye baktılar bir ciğerlerinde tuttukları kokulu sona ve tüm renkleri birbirine karıştırıp “Tıp!” diye sustular. Renkler, sonlar, kokular akıllarını, aşksa belden aşağılarını boğdu içlerinde kalınca. Fetmegâhların çilesi böylelikle son buldu.
Deniz Gezgin
Deniz Gezgin
(nasıl da benziyor isimlerimiz😁)
··
69 görüntüleme
Mustafa Fidan okurunun profil resmi
“... küflenen soluklarını kaynar sularında aklanan bu sancı da neyin nesiydi.” Ne kadar orijinal bir tamlama. 😃👍🏻
1 önceki yanıtı göster
DostaViski okurunun profil resmi
😀valla pdf okuyorum ama kopyalanmıyor yazarken karıştırmış olabilirim😁tekrar okuyacağım
2 sonraki yanıtı göster
Seyit ama aşırı haklı olan okurunun profil resmi
Damla yeter karşıma çıkma artık ĞWĞZŞWLAĞZŞLSŞAĞZŞW
FIRAT okurunun profil resmi
Anlamlı bir ileti 👌
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.