Gönderi

Bazı sinir sistemi hastalıklarında, hastanın organlarında bir sorun olmasa da bir tür isteksizliğe saplandığı bilinir, hasta sanki güçlü ve kurtarıcı bir el uzanmazsa tek başına kurtulamayacağı ve sonunda yok olup gideceği derin bir saplantı içinde gibidir. Beyninde, bacaklarında, ciğerlerinde, midesinde bir sorun yoktur. Çalışmak, yürümek, soğuğa maruz kalmak, yemek yemek konusunda hiçbir gerçek yetersizliği yoktur. Ama bu farklı edimleri yerine getirmeye fazlasıyla yeterli olsa da onları istemekte yetersizdir. Eğer kendi içinde bulamadığı itki, dışardan, onun yerine isteyecek bir doktordan gelmiyorsa, sonunda, çeşitli organik istençleri yavaş yavaş yeniden çalışır duruma geleceği güne kadar, olmayan hastalıklarının yerini tutan organik bir güçsüzlük, istenç yokluğunun kaçınılmaz sonucu olur. Oysa, bu hastalarla kıyaslanabilecek kimi zihinler vardır ki bunlarda zihnin gerçek yaşamının başladığı derin benlik bölgelerine kendiliğinden inmeyi engelleyen şey bir tür tembellik [7] ya da havailiktir. Bir kez bu yola sevk edilseler orada gerçek zenginliklerini keşfedebilecek ve bunlardan yararlanabilecek durumdadırlar ama bu dış müdahalenin yokluğunda, ebediyen kendini unutarak yüzeyde yaşarlar, onları bütün zevklerin elinde oyuncak yapan ve etraflarındaki kışkırtıcıların düzeyine indirgeyen bir tür edilgenlik içindedirler ve dağ başındaki haramilerin hayatını çocukluğundan beri paylaşmış olduğu için, çok uzun süre önce terk ettiği adını artık anımsamayan o roman kahramanı centilmene benzerler, eğer dış bir itki kendileri hakkında düşünme ve yaratma gücünü aniden keşfedecekleri zihni yaşama onları bir anlamda zorla yeniden dahil etmezse sonunda içlerindeki tinsel soyluluğa ilişkin bütün anlam ve hatıraları yok ederler. Oysa açıktır ki, tembel tinin kendinde bulamayacağı ve başkasından gelmesi gereken bu itki yalnızlık içinde kabul edilmelidir, bu öyle bir yalnızlıktır ki, diriltilmesi gereken yaratıcı etkinlik bu yalnızlığın dışında oluşamaz. Tembel tinin katışıksız yalnızlıktan çıkaracağı hiçbir şey yoktur, çünkü bu tür yalnızlık yaratıcı etkinliği kendisi harekete geçirebilecek güçte değildir. Ama en üst düzey sohbet de, en ivedi öğütler de onun işine yaramaz, çünkü onların bu özgün eylemi doğrudan üretmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla gerekli bir müdahaledir, bir başkasından gelirken bizim içimizde üretilir, bir başka tinin itkisidir bu ama bize yalnızlığımızın bağrında ulaşır. Okumanın tanımının tam da bu olduğunu gördük ve bu tanım tek başına okumaya uygun düşer. Demek ki böyle zihinler üzerinde uygun bir etkide bulunabilecek tek disiplin okumadır:
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.