Gönderi

240 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 4 days
Marx’ın kader ortağı… Engels’in bu kitabı Morgan’ın tezlerinden ve Marx’ın yayımlanmamış el yazmalarından birde Bachofen’ın bilimsel olmayan ortaya atmış olduğu görüşlerden yola çıkarak yazılmıştır. Yani bir anlamda Marx’ın da görüşlerinin kitapta var olduğu söylenebilir. Engels’in yaklaşımı özellikle Morgan’ın tezlerini sorgulamaya başlamasıyla yoğun eleştiriye uğramıştır. Özellikle işçi sınıfının ailelerinde erkek egemenliğinin daha çok olduğunu kabul etmesi, feminist hareketin orta sınıf kadınlar üzerindeki özgürleştirici etkisi, boşanma hakkının da yasallaşması gibi gelişmeler kitabın açıklamalarını epey şüpheli hale getirmiştir. Engels bu kitabı yazarken temelde iki sav üzerinde durmaktadır: Ataerki evrensel değildir, sonradan ortaya çıkmış bir durumdur. Erkeğin egemenliği tamamen özel mülkiyetle kurulan süreç içerisinde, bu maddi süreçle nitelendirilir. Engels’e göre eski toplumlar anasoylu olduğunu söyler. Yani soyun anneden geçtiğini söyler. Ayrıca kadının toplumda belirgin bir otoritesi olduğunu da savunur ve Engels’e göre anasoyluluk her durumda baba soyluluğu önceler. Engels ailenin oluşumunu temel olarak keskin, doğrusal bir evrimsel çizgiyle açıklamaya çalışır. Örneğin başlangıçta grup seks olgusu vardı ve bu yüzden herkes ilk doğduğu andan itibaren evli sayılıyordu.(kabileler arası evlilik) Sonrasında bu durum eşleşmeye sonrasında tek eşli aile formuna bürünmüştür. Engels’in özellikle tek eşli aile formuna geçişte Bachofen’ın düşüncelerinden yararlandığına şahitlik ediyoruz. Bir anlamda dönemin getirileri kadının cinselliğini yaşamasına engel olmaya ve erkeğin sadakatsizliğini meşrulaştırarak(grup seks döneminden hatırlanacak olursa) tek eşli evliliği bir anlamda kadın için tek alternatif ve bunu önceleme sorumluluğu kadının omuzlarına yüklenmiştir. Engels elbette tarihsel materyalist anlayışla toplumların aslında üretim araçlarına göre oluştuğu, şekillendiği ve değiştiği düşüncesine sahiptir. Bu üretim metotlarının değişmesiyle de (Marx’ın alt yapı ve üst yapı kavramıyla ilişkilendirilebilir) toplumun ekonomik ve toplumsal alanlarında değişimlerin gerçekleşmeye başladığını ve zaman içerisinde bu sınıflı toplumun ortaya çıkışını da özel mülkiyetin orta çıkılıyla bağdaştırabileceğini görürüz. Yukarıda bahsetmiş olduğum tek eşli aile formuna geçildiği zaman da aslında bir özel mülkiyet söz konusudur. Engels de bir anlamda tek eşliliğe geçişle birlikte ataerkilliğin ortaya çıkmaya başladığını ve bu ataerkillğin, özel mülkiyetin birbirleriyle bağlantılı olarak geliştiğini(belirlediğini, etkilediğini) söyleyebiliriz. Dolayısıyla erkeğin kadını ve çocuğu özel mülkiyet olarak görürsek buradan itibaren aslında bir özel mülkiyetin varlığından bahs olunur. Sonrasında devletin ortaya çıkmasıyla birlikte aslında devletin yapısının da eril olduğunu görürüz. Ve Engels bu erillikten kurtulabilmenin koşulunun iktisadi süreçlerden geçtiğini söyler. Ve kadınların ezilmişliğinin, ötekileştirilmişliğinin bir tarihi olduğunu da bu şekilde ispata gider. Engels kadın özgürlüğünün ilk koşulu olarak tüm kadın cinsinin tekrar kamusal sanayinin içine girmesiyle olacağını söyler. Son birkaç on yıldır kapitalizmdeki yapısal değişimlerin dünya çapında pek çok ülkede kadınları yeniden istihdama dahil ettiğini gözlemledik. Bu sürecin kadınların kendi kurtuluşları hakkındaki düşünce ve arzuları üzerinde pozitif bir etkisi olduğu şüphesizse de, toplumsal davranışlara ve kadınların ekonomik, toplumsal ve kişisel özerkliklerini sağlamalarına etkisi kapitalizmin ihtiyaçları ile sınırlıdır. Toplumda kadının rolü ve statüsüyle ilgili kapitalist ideoloji de 19 uncu yüzyıldan bu yana değişime uğradı fakat hala kökenlerini ilk sınıflı toplumlarda bulan kar, refah eşitsizliği, iktidar için meta üretimi ve bu üretim üzerinde erkek egemenliği birbiri ile eklemlenerek devam ediyor. Bunun sonucu olarak da kadınlar şiddeti, cinsel tacizi, cinsellikleri ve üreme hakları üzerindeki kısıtlamaları deneyimlemeye, cinsiyetçilik, ayrımcılık, toplumsal cinsiyete dayalı stereotipleştirme ve çifte standartları yaşamaya devam ediyor. Engels’e göre kadınların toplumsal yaşamda karşı karşıya olduğu sorunların çözümü için “üretim araçlarının mülkiyetinin kamusallaştırılması” gerekiyor. Bununla birlikte kitap sosyalist rejimlerde kadınların toplumsal üretime katılması için temel kaynaklardan biri olurken, insanlığın dönemlerini üretim aracı üzerinden belirleyen antropolojik yaklaşımıyla marksist antropolojinin de temellerini atmıştır. Engels’in kadınların ezilmesinin sona ermesi konusunda söylediği sözler tüm gücünü korumakta mıdır diye soracak olursanız bence hayır çünkü bunun için önce Marx’ın da makul gördüğü bir şekilde sınıf bilincinin olması şarttır. Kapitalizmin şekil değiştirmesi ve küreselleşme derken aslında birçoğumuz sorgulamadan irrasyonelliğin kucağına kendimizi belki farkında olarak belki olmayarak atıp kendimizi rahat hissetmeye çalışıyoruz. Ama günümüzde her ne kadar örgütlenme durumları kolay olsa da belli bir sınıf bilincinin oluşturulmasının zor olduğunu düşünüyorum ve buna gerek olduğunu da sanmıyorum. Belli bir sınıf bilincinden ya da belli bir kesimin ayaklanmasından ziyade, toplumumuz için yanlış giden şeyleri birlikte fark edip buna birlikte dur demeliyiz. Bunun içinde temelde sorgulayabilme becerisi ve farkındalık gereklidir.
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin KökeniFriedrich Engels · Yordam Kitap · 20191,287 okunma
·
132 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.