Gönderi

100 syf.
·
Not rated
·
Read in 21 hours
İtifaflarım
Bir arayış, bir sorgulama serüveniydi. İçten, samimi.. Keyifli okumalar dilerim. " Tanrıya inanmıyordum fakat yaşama bağlayan da onu arayışımdı." Ölümden çok korktuğum halde, kendimi hayattan koparmamak için çeşitli çarelere başvurmam gerekiyordu. Bu ruh hali benim de kendini şöyle gösteriyordu: Bu hayat, birinin bana oynadığı aptalca, kötü bir oyundan başka bir şey değildi. Beni yaratan “birini” kabul etmiyorsam da, şöyle bir düşünce gayet normal geliyordu: Beni dünyaya getirmekle son derece aptalca ve kötü bir şaka yapmıştı birisi. İster istemez gözümün önüne geliyordu ki, orada bir yerlerde alay edip gülen birisi vardı. Bu, benim otuz – kırk yıl boyunca öğrenerek, gelişerek, vücutça ve kafaca büyüyerek nasıl yaşadığımı ve şimdi aklım tam olgunluğuna ermişken ve hayatın zirvesine ulaşmışken nasıl da zirveden kuşbakışı bakarak, beni deliler delisinin “ hayatta hiç kimse yoktur ve olmayacaktır” görüşüne ulaştığımı seyrediyor, ve gülüyor. Benimle eğlenen böyle biri, ister var olsun, ister olmasın, mesele benim için değişmiyor. Hayatımda hiçbir harekete akıllıca bir anlam veremiyordum. Bunu daha baştan kavrayamadığıma şaşıyordum yalnızca. Bütün bunlar, bizce artık çoktan malum. Bugün – yarın hastalık ve ölüm, sevdiğim insanları ve beni yakalayacak (zaten yakalamıştı bile) ve geriye pis koku ve kurtçuklardan başka bir şey kalmayacak. Başarılarım, nasıl olurlarsa olsunlar, er geç unutulacak ve ben hayatta olmayacağım. O halde bütün bu çaba niye? İnsanoğlu bunu nasıl göremez ve yaşamaya devam eder, bu şaşılacak bir şey doğrusu! Ancak hayatın sarhoşluğuna kapılmışsa yaşayabilir insan. Ayılır ayılmaz, bunun yalnızca bir yanılma, hem de aptalca bir yanılma olduğunu görür! Mesele bu ya! Komik ya da esprili bir yanı bile yok; sırf acımasızca ve aptalca. Bir seyyahla, onun çölde karşılaştığı yırtıcı hayvanları anlatan o şark masallarını kim bilmez ki. Seyyah, yırtıcı bir hayvandan kurtulmak için, susuz bir kuyuya atar kendini. Orada, kuyunun dibinde bir ejderha görür, onu yutmak için ağzını açmıştır. Yırtıcı hayvan tarafından parçalanmamak için yukarı çıkmaya cesaret edemeyen, ama ejderha tarafından da yutulmamak için aşağıya atlayamayan bu zavallı, kuyunun duvar taşları arasında yetişen bir dalı yakalar ve ona sımsıkı tutunur. Elleri uyuşur ve az sonra, kendisini her iki tarafta bekleyen felaketin kucağına düşeceğini hisseder, ama hala sımsıkı yapışıp durmaktadır dala. O sırada biri kara biri beyaz iki farenin, onun tutunduğu dalın çevresinde dolaşıp dalı kemirmekte olduklarını görür. Birkaç dakikası vardır, çalı kopacak ve o da canavarın ağzının ortasına düşecektir. Seyyah bunu görür ve kurtulma şansının olmadığını bilir. Ama havada debelendiği sürece, çevresine bakınmaktadır. Çalının yapraklarında bal damlaları görür, dilini uzatıp bunları yalamaya koyulur. İşte ben de aynen öyleyim, ölüm ejderhasının kaçınılmaz bir şekilde beni beklediğini, beni parçalamaya hazır olduğunu bildiğim halde, hayatın dallarına tutunuyorum ve bu azaba niye düştüğüme bir türlü aklıma almıyor. Ve şimdiye kadar bana teselli vermiş olan balı emmeyi deniyorum. Ama, bal bana tat vermez oldu artık; beyaz ve siyah fareler, gece gündüz tutunduğum dalı kemirmekteler. Ejderhayı açık seçik görüyorum ve bal bana tatlı gelmiyor artık. Ben sadece, kendilerinden kaçamayacağım o ejderha ile fareleri görüyorum; gözümü onlardan çeviremem. Ve bu bir masal değil, bir gerçektir. Aksi ispatlanamaz ve herkesin algılayabileceği bir hakikattir... "Sadece Tanrı'ya inandığım anlarda yaşamış olduğumu hatırladım. Bu, geçmişte nasılsa, bugün de öyleydi. Yaşamak için Tanrı'nın varlığının farkında olmaya ihtiyaç duyuyordum. Onu unutmaya, ya da onu inkar etmeye göreyim; ölüyordum, Bu canlanma ve ölme de neyin nesi? Tanrı'nın varlığına olan inancımı yitirdiğimde yaşamıyorum. Şayet Onu bulmaya yönelik içimde bir umut kırıntısı olmasaydı kendimi çoktan öldürmüştüm. Sadece O'nu hissettiğimde ve bulmaya çalıştığımda yaşıyor, gerçekten yaşıyorum. "Daha ne arıyorsun?" diye haykırdı içimdeki bir ses. "Bu O. O, onsuz yaşanılamayandır. Yaşamak ve Tanrı'yı bilmek aynı şeylerdir. Tanrı var oluştur." "Başıma gelen şöyle bir şeydi: Beni bir kayığa koymuşlar (ne zaman olduğunu hatırlamıyordum) ve bilmediğim bir sahilden kayığı nehire doğru ittirmişlerdi. Bana karşı sahilin istikametini göstererek, alışık olmayan ellerime kürekleri tutuşturup beni tek başıma bırakmışlardı. Küreklere elimden geldiğince asılarak yol alıyordum, ancak nehrin ortalarına doğru ilerledikçe akıntı beni hedefimden daha fazla uzaklaştırıyordu ve benim gibi akıntıyla sürüklenen insanlara daha çok rastlıyordum. Kürek çekmeye devam eden birkaç kişi vardı, ama diğerleri kürek çekmeyi bırak- mışlardı. Büyük kayıklar ve ağzına kadar insan dolu devasa tekneler vardı. Bazısı akıntıyla mücadele ediyor, bazısı da ona teslim oluyordu. Daha ileriye gittikçe, akıntıyla nehrin aşağısına doğru sürüklenenleri görüyor ve gideceğim yönü iyiden iyiye şaşırıyordum. Nehrin tam ortasında akıntıyla aşağılara sürüklenen o kayık ve tekne kalabalığının arasında yönümü iyice kaybettim ve kürekleri bıraktım. Dört bir yanımda yelkenli kullanan ve kürek çeken insanlar mutluluk ve neşe içerisinde nehir aşağı sürükleniyorlar, beni ve birbirlerini gidilecek başka bir yön olmadığına temin ediyorlardı. Ben de onlara inandım ve onlarla birlikte sürüklendim. O kadar uzaklara sürüklendim ki, nehrin beni paramparça edecek olan en akıntılı yerlerinin kükremesini duyabiliyor ve bu akıntı yerlerinde paramparça olan kayıkları görebiliyordum. Kendimi toparladım. Çok uzun zaman başıma neyin geldiğini anlayamamıştım. Önümde yok oluştan başka hiçbir şey göremiyordum ve ben dehşete kapıldığım bu yok oluşa doğru hızla ilerliyordum. Etrafta güvende olabileceğim hiçbir yer göremiyordum ve ne yapacağımı bilemiyordum. Arkama baktığımda akıntıda durmaksızın ve şiddetle sürüklenen sayısız kayık gördüm. Aklıma o sahil, kürekler ve gideceğim yön geldi; akıntıya karşı ve o sahile doğru kürek çekmeye başladım. O sahil Tanrı'ydı. Gitmem gereken o yön gelenekti; kürekler ise sahile doğru ilerleyebilmem ve Tanrı'yla bir olabilmem için bana verilen özgürlüktü, Böylece, yaşama gücüm yenilenmişti ve ben de yeniden yaşamaya başlamıştım ." "Tanrı'yı arayarak yaşadın mı, bir daha Tanrısız yaşayamazsın." Ve her zamankinden daha güçlü bir şekilde, içimdeki ve etraflmdaki her şey aydınlandı ve bu ışık beni bir daha terk etmedi. Böylelikle intihar etmekten kurtuldum. Bu değişimin ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini söylemem mümkün değil. Nasıl ki içimdeki yaşama gücü fark edilmez ve aşamalı bir şekilde yok olmuş ve ben yaşamayı imkansız bulduğum, akışın durduğu o noktaya gelmişsem, gene o yaşama gücü bana hissedilmez bir şekilde ve yavaş yavaş geri dönmüştü.
İtiraflarım (Cep Boy)
İtiraflarım (Cep Boy)Lev Tolstoy · Karbon Kitaplar · 201923.1k okunma
·
96 views
Osman Y. okurunun profil resmi
Çok etkileyici bir kitaptır , kısa ama her cümlesi ağır bir yük gibi. Hem dert hem derman gibi. Sizin cümleler se kitapla aynı üslupta olmuş birbirini tamamlamış :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.